Irak’taki Sadr hareketinin lideri Mukteda El Sadr Krallığın resmi daveti üzerine 11 yıl sonra ilk kez Suudi Arabistan’a gitti. 30 Temmuz’da Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile bir araya gelen Sadr’ın ziyareti, Irak’taki mezhepsel gerilimi düşürmek ve Iraklı bir lider olarak konumunu güçlendirmek amacıyla komşu ülkeler arasında dengeli bir ilişki kurma çabalarını yansıtıyor.
1990’lı yıllardan itibaren tekdüze bir seyir izleyen Irak-Suudi Arabistan ilişkilerinde son zamanlarda büyük bir ivme gözleniyor. İki ülkeden kıdemli yetkililer karşılıklı ziyaretler gerçekleştirerek ilişkilerin muhtelif alanlarda geliştirilmesi için çalışıyor. Sadr’ın ziyareti Havza aşiretinden gelen dini ve siyasi bir lider olması dolayısıyla oldukça önemli. Dahası, ziyaret Sadr’ın Suudi Arabistan’ın ulusal ve bölgesel tutumlarına dair yaklaşımında bir değişime işaret ediyor.
Sadr, geçmişte Riyad’ın politikalarına ve Suudi Arabistan’ın Şiilere karşı tutumuna hasmane bir yaklaşım içindeydi. Örneğin Sadr, Şii din adamı Nimr El Nimr’in ocak 2016’da Suudi Arabistan’da infaz edilmesinin ardından yayımladığı sert açıklamada Suudi yönetimini “azınlıklar ve mazlumlara sistematik haksızlık yapmakla” suçlamıştı. Iraklı din adamı Körfez bölgesinde yaşayan Şiileri de “sadece barışçıl gösteriler yoluyla bile olsa yaşananlara karşı tepki göstermeye” çağırmıştı.
Ancak son ziyareti Sadr’ın bu konulara ilişkin tutumunun tamamen değiştiğine, artık Irak’ın iç meselelerine öncelik vereceğine işaret ediyor. Nitekim Sadr’ın sözcüsü Salah El Ubeydi 2 Ağustos’ta bir televizyon kanalına şu açıklamayı yaptı: “Seyyid Mukteda El Sadr gitmeden önce şöyle dedi: ‘Onlar Irak ile ilgili olmayan bir konu gündeme getirmedikçe ben de getirmeyeceğim. Zira aksi iç işlerine karışmak olur.’”
Bu tutum, modern ulus devlet kavramını tanımayan ve ulusu din ve mezhepsel bağlılıklar üzerinden tanımlayan “ümmet” söyleminden büyük bir sapmaya işaret ediyor.
İran’ı 40 yılı aşkın süredir Irak’ı da yaklaşık 15 yıldır Şii adamları yönetiyor. Ancak Iraklı Şii adamları artık ulus ve ümmet kavramlarını yeniden düşünmeye başladı. Örneğin, Şiilerin ruhani liderlerinden Ali Sistani’nin Irak’ta sivil bir devlet kurulması için çağrı yaptı. Sivil devlet halkın inançlarına ve dini kimliklerine saygı gösteren seküler bir devlet anlamına geliyor.
Görünen o ki Sadr da başta Irak’ı ve tüm bölgeyi pençesine alan mezhepsel krizi aşmak için benzer bir ılımlı yaklaşım benimseye çalışıyor. Bu, Iraklı din adamının Suudi Arabistan ziyaretinin sonuçlarından da anlaşılıyor. Ziyaretin ardından, 1 Ağustos’ta Sadr’ın ofisinden yapılan açıklamada “İki devletin ve halkın barışçıl bir şekilde bir arada yaşamaları ve müşterek menfaatlerde iş birliği yapabilmeleri için ılımlı bir dini söylem ve medya dili geliştirilmesinin önemi” vurgulandı.
Öte yandan Sadr’ın Suudi Arabistan’la uzlaşı çabaları Irak’taki pek çok Şii kesimin ve İran ile Lübnan gibi bazı ülkelerin tepkisini çekti. Tepki gösterenler ziyaretin Suudi Arabistan’da Şii azınlığa uygulanan haksızlıklara kayıtsız kalmak anlamına geldiğini savunuyor. Sadr, Krallığın bölgenin birçok ülkesinde Şiileri öldüren terör örgütlerine destek vermesini gündemine almadığı için eleştiriliyor. Ayrıca ziyaretin Suudi Arabistan’ın İran’ı yalnızlaştırma siyasetinin bir parçası olduğuna inanılıyor.
Suudi Arabistan, İran’ın bölgedeki hedeflerini desteklemeyen Şii gruplarla ilişkilerini geliştirerek Tahran’ı yalnızlaştırmaya çalışıyor. Arap Körfez Merkezi İran Çalışmaları Başkanı Muhammed El Sülami’nin 30 Temmuz’daki paylaşımı da buna açık bir göndermeydi: “Biz bütün Şiileri aynı kategoriye koyuyoruz ve İran’ı takip ettiklerini düşünüyoruz. Şiilerin konumunu yeniden düşünmeli ve Kum yerine Necef ve Kerbela’daki Şii Arap makamlarının yeniden diriltmeliyiz.”
Körfez ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Tamer El Saban da 31 Temmuz’da Twitter’da şöyle yazdı: “Özgün Şii öğretisiyle radikal Humeynici öğretiyi birbirinden ayırmalıyız.” Ancak Bakan paylaşımını daha sonra silmek zorunda kaldı. Ubeydi’ye göre paylaşım Suudi Arabistan ziyareti sırasında Sadr’dan gelen itiraz üzerine silindi.
Sadr’ın son hamleleri İran ile arasına mesafe koymak istediğine işaret ediyor. Singapur Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacılarından Fanar Haddad da Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yapıyor: “Sadr’ın açık bir İran yanlısı tutum benimsemesini zorlaştıran kişisel, ideolojik ve fiili nedenler var. Sanırım Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek hem İran ve hem Irak’taki müttefiklerine başka seçenekleri olduğunu göstermeye çalışıyor.”
Haddad Sadr’ın Arap kimliğinin nasıl bir rol oynadığı konusunda da şöyle diyor: “Sadr Arap olduğunu ve bunun İran’a karşı olmak anlamına gelmediğini de göstermek istiyor. Bu Sadr’ın tabanıyla da örtüşen bir eğilim.” Arap kimliğinin öne çıkarılması Riyad’ın bölgede İranlı olmayan Şii unsurlara yönelik politikalarıyla da örtüşüyor.
İran’a gelince Sadr’ın kendi tabanına güvenerek Tahran ile arasına mesafe koyma kararı karşısında İran’ın yapacağı fazla bir şey yok.