Suriye Çölü için verilen savaş aslında Orta Doğu’nun kalbi için verilen bir savaştır. İran önderliğindeki koalisyon burada ABD destekli güçlerle yarışıyor. Her iki taraf, dört yıldır bölgenin çehresini değiştiren İslam Devleti’ni (İD) bertaraf etmeye çalışıyor. Bazıları buna kumda bir çizgi çekmek için verilen bir çöl savaşı, diyebilir ya da sınırları aşarak dört başkenti, Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut’u birleştirecek bir çizginin savaşı. Dolayısıyla bu, iki farklı bölgesel ve uluslararası gündemin mücadelesidir ve bu mücadelenin tarafları, İD’in Musul ve Rakka’da bertaraf edileceği günden sonra asıl tehdit olarak birbirlerini görüyor.
Gerçekten de bölgedeki yüzleşme ve çıkar çatışması, Sykes-Picot sınırlarının bölgesel ittifakların menfaatleri doğrultusunda fiilen ortadan kalktığını düşündürüyor. Başka bir deyişle ulusal hükümetlerin odak noktası ulusal sınırlardan ait oldukları eksenlerin menfaatlerine kayıyor. 9 Haziran’da yaşananlar da bunun bir yansımasıydı. “Direniş ekseni” yanlısı medya, bu eksene ait güçlerin Suriye-Irak sınırına ulaşmasıyla adeta kutlama havasına girdi. Gelen haberlere göre Irak tarafındaki Halk Seferberlik Birlikleri (HSB) ve Suriye tarafındaki müttefik güçler, İran Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin doğrudan nezareti altında sınırda temas sağlamıştı.
İran’ın önderlik ettiği Irak, Suriye ve Lübnan güçlerinin Tahran’dan Beyrut’a kadar bir kara bağlantısı sağlamış olması, bazı yorumculara göre İran’ın 1800 kilometrelik bir güzergâh üzerinden Lübnan ve Suriye’deki baş müttefiklerine silah ve roket tedarik edebileceği anlamına geliyor. Ancak geçmişte İsrail uçaklarının Şam yakınlarında silah ikmallerini vurduğu düşünülürse bu abartılı veya biraz heyecanlı bir analiz olabilir. Büyük bölümü Irak’ın ücra ve ıssız bölgelerinden geçen bu uzun güzergâh çok muhtemeldir ki İsrail veya ABD’nin saldırılarına açık olacak. İD dâhil isyancıların olası saldırılarından bahsetmiyoruz bile.
Tahran-Beyrut güzergâhı sembolik bir bağlantıdır. İran önderliğindeki eksenin Suriye devriminin patlak verdiği 2011 öncesinde, İD’in Musul’u ele geçirdiği haziran 2014 öncesinde olduğu kadar sağlam olduğunu ilan eden bir bağlantı… Bununla birlikte İran’ın bakış açısına göre bölgesel sahne artık farklıdır.
Suriye hükümetiyle ittifak eden güçlerin harekât merkezinde görevli kıdemli bir subay, adının açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Bir ülkenin kendi topraklarında kontrol sahibi olması normaldir. Suriye ordusu ve müttefiklerinin Suriye sınırını kontrol etmesi de makul ve meşrudur. Egemen bir devletten ordusunu sınırlarından uzak tutmasını istemek gülünçtür. (…) ABD’nin sınırlarda attığı adımlar bizim için sürpriz olmadı. Bunları Suriye’nin farklı bölgelerinde gözlemliyoruz ve gerçekçi bakıldığında, (ABD’nin) karadaki asker sayısı dikkate alındığında bunların doğrudan çatışmaya girmesi olası görünmüyor, bunun yerine hava veya topçu saldırıları olabilir.”
Subay, Suriye’nin müttefiklerinin bakış açısını şöyle aktarıyor: “Amerikalılar hedeflerine ulaşmak için yerel milisleri eğittiler ve onlara bel bağladılar, Suriye’de izole bölgeler ve koridorlar oluşturdular. Ancak yanlış kişilere oynadıkları ortadaydı. ABD destekli güçler bizim güçlerle savaşacak durumda değildi. Onlar ne bizim tecrübemize ne de bizim kararlılık ve azmimize sahipler.”
Suriye güçlerinin Suriye-Irak sınırına doğru ilerlediği sırada Irak tarafında da Ebu Mehdi El Mühendis önderliğindeki HSB savaşçıları aynı sınıra doğru ilerliyordu. Mühendis, birliklerinin 10 Haziran’da sınıra ulaştığını, 4 bin 200 kilometre karelik bir alanı ve 142 köyü kurtardıklarını duyurdu. Ancak Mühendis’e bağlı birliklerin Suriye topraklarına geçme niyetinin olmadığını belirtmek gerek.
Kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan bir HSB kaynağı, son dönemde sınırın iki tarafında atılan tüm adımların koordine olduğunu ve bununla net bir mesaj verilmek istendiğini söyledi: “Hiçbir tehdit, hiçbir engel, hiçbir süper güç, İD’le müttefiklerini Suriye ve Irak’tan göndermeye kararlı olan Suriye ve Irak halklarının iradesine karşı koyamaz.” Bu ilerleyişi durdurmak için hava saldırılarından dost aracılarla gönderilen mesajlara kadar sınırın iki tarafında da birçok girişim yapıldığını belirten kaynak şöyle dedi: “Hepsi boşunaydı. Güçlerimiz ne yapacaklarını, nerede olacaklarını biliyorlardı ve bu görevi başardılar.”
6 Haziran’da Tanf’ta, Irak, Suriye ve Ürdün sınırlarının kesişme noktasına yakın bir mevkide Suriye ordusunun tuttuğu bir mevzii vuran ABD, belli ki tarafların kontrol bölgelerini belirleyen kalın bir çizgi çizmeye çalışıyordu. Bölgedeki ABD üssünün yaklaşık 55 kilometre ötesinde düzenlenen bu saldırıyla Suriye hükümetiyle ittifak eden güçlerin ABD tesislerine yaklaşmasına müsaade edilmeyeceği mesajı veriliyordu.
Harekât merkezindeki subay “ABD insansız hava araçları bizi sürekli gözetliyordu ve biz de bunu biliyorduk.” dedi. Buna rağmen ilerleyişin durmadığını belirtti ve şöyle devam etti: “Irak sınırına ulaşma konusu bizim için artık geride kaldı. Onlar başarısız oldu. Suriye hükümetinin şimdiki hedefi sınırlardaki kontrol alanını genişletmek. Askeri açıdan bakıldığında bizi durdurmak için kara kuvvetine ihtiyaçları var ve böyle bir kuvvetten yoksun olduklarını pekâlâ biliyorlar.”
Peki, çokça uyarısı yapılan, İran ve müttefiklerinin ise sürekli yalanladıkları bir hedef olan “Şii hilali” ne durumda? Sahada oluşan gerçeklik bu “hilalin” ta kendisi değil mi?
Al-Monitor bu soruyu kıdemli subaya sordu ve şu yanıtı aldı: “Bizim Suriye hükümetinin yanında verdiğimiz savaş ve mücadele asla mezhepsel amaçlı olmadı. Bu gibi cani ve terörist düşmanlarla karşı karşıya kalan her ülkenin yanında savaşırız. Biz Müslümanları önemsiyoruz, tüm Müslümanları. Hristiyanları da öyle. Bu savaş bunu açıkça kanıtladı. Filistin’deki kardeşlerimizin yanında mücadele etmemiz de bundandır. Biz onlara asla hastalıklı mezhep penceresinden bakmadık. Kardeşlik penceresinden baktık, bugün Suriye ve Irak’ta teröristleri destekleyenlerin başlıca bölgesel müttefiki olan İsrail’den gördükleri zulmü ortadan kaldırma penceresinden baktık."