Putin’in kaybedecek zamanı yok
ABD başkanlığına seçilen Donald Trump Suriye savaşını bitirmek için Rusya’yla çalışmak istediği mesajını verse de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hiçbir şeyi çantada keklik olarak görmüyor.
Trump, 22 Kasım’da New York Times gazetesine verdiği mülakatta “Suriye’de devam eden bu çılgınlığı sonlandırmamız lazım.” dedi. Maxim Suchkov’un da dikkat çektiği gibi Trump’ın Suriye’ye yönelik tutumu ihtiyatlı bir iyimserlik yaratsa da Putin, ABD Kongresi’nin Trump’ı sıkıştırmaya çalışabileceğini biliyor. Nitekim Julian Pecquet de Kongre’deki bu durumu Al-Monitor sayfalarından aktarmıştı. Dolayısıyla Rusya’nın, Obama yönetiminin geri kalan haftalarını boşa harcaması söz konusu olamaz.
Suchkov şöyle yazıyor: “Moskova şu an Suriye’de kritik kazanımlar sağlamak için fırsat ve zamana sahip olduğunu düşünüyor. İdlib ve Humus vilayetlerindeki Rus hava saldırıları ile Suriye ordusunun Halep’teki taarruzunun da bu mantık doğrultusunda geliştiği görülüyor. Öte yandan bu durumun Rusya’nın daha önce anlatılan hamleleriyle çelişmemesi gerekir. ABD karşıtı söylemlerin aşağı çekilmesi, İslam Devleti ile Şam Fetih Cephesi’ne yönelik saldırıların artırılması ve Rusya’nın Suriye’de oluşturduğu caydırıcı unsurun etkisi yeni yönetimle görüşmelerde potansiyel bir pazarlık kozu olacak.”
Suchkov şöyle devam ediyor: “Bu arada askeri taarruzlar neticesinde Rusya’yla doğrudan görüşen isyancı grupların sayısı da artacak. Suriye Arap Cumhuriyeti’nde Karşıt Tarafları Uzlaştırma Merkezi isimli Rus kuruluşun 19 Kasım tarihli bültenine göre son 24 saatte ‘Hama vilayetinde üç, Lazkiye vilayetinde iki meskûn bölgenin temsilcileriyle ateşkes anlaşmaları imzalandı.’ Böylece bu uzlaşı anlaşmalarına imza atan meskûn bölge sayısı 956’yı buldu, silahlı örgüt liderleriyle imzalanan ateşkes başvuru formları ise 69’a ulaştı. Son olarak Moskova’nın takip ettiği bir diğer kulvar da Suriye’nin bütünlüğü gibi Suriye devletine ilişkin stratejik boyutlarda İran ve Türkiye ile yürütülen istişarelerden oluşuyor. Tahran da Ankara da birleşik Suriye ilkesini destekliyor. Tabii ikisinin de bu konuda farklı menfaatleri, farklı vizyonları var. Yine de Suriye’deki durum savaş sonrası diplomasi safhasına geçmeden önce bölgesel paydaşlarla kritik konularda aynı noktada buluşmak Rusya için önemli.”
Trump’ın İran söylemi Suudileri umutlandırıyor
Trump’ın zaferinin ardından Suudi Arabistan’ın tutumunu değerlendiren Bruce Riedel şöyle yazıyor: “Trump ve yardımcılarının İran’a ilişkin sert söylemleri Suudileri memnun ediyor. Emekli Korgeneral Michael Flynn ve Kansaslı Kongre Üyesi Mike Pompeo gibi yeni yönetimde önemli görevler alacak isimlerin İran’ın yıkıcı ve terörist faaliyetlerine ABD’nin daha sert tepki vermesini savunan makaleleri Riyad’da olumlu karşılandı. (…) Birleşmiş Milletler onaylı İran nükleer anlaşması Riyad için bir öncelik değil. Uluslararası ilgi ve yaptırımların İran’ın yıkıcı faaliyetlerine odaklanmasını isteyen Suudiler, Tahran’da rejim değişikliğine yönelik çağrıları, İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyetini zedeleme çabalarını olumlu karşılar.”
Trump’ın İran söylemi Suudi Arabistan’ı umutlandırırken Suriye’de Rusya’yla daha yakın çalışmaya istekli görünmesi ve ABD’de ‘İslamofobi’nin yükselişe geçme ihtimali krallıkta endişe yaratıyor.
Ancak Krallık, Trump’ın göreve başlamasını dahi beklemeden birinci öncelik olarak terör mağdurlarının Suudi Arabistan’a ve potansiyel olarak başka ülkelere dava açmasını mümkün kılan Terör Destekçilerine Karşı Adalet Yasası’nda (JASTA) ABD’ye geri adım attırmak istiyor. Riedel bu konuda şu telkinde bulunuyor: “Trump, göreve resmen başlayacağı 20 Ocak’a kadarki geçiş döneminde JASTA’nın değiştirilmesi ve Başkan’a terörle mücadelede önemli ortak sayılan ülkeleri bu davalardan muaf tutma yetkisi verilmesi için ‘topal ördek’ konumundaki Kongre’ye ekibiyle birlikte sessizce telkinde bulunmalı. Obama da siyasi baskıyı üstlenerek muafiyet yetkisi getiren değişikliği onaylayabilir. Bu konudaki ikna çabaları kolay olmaz ancak JASTA’yı şimdi değiştirmek ocak 2017’den sonra bu yasayla idare etmek zorunda kalmaktan çok daha isabetli olur. Zira JASTA konusunda sorumlu davranmamak, Suudilerin 11 Eylül olaylarındaki rolünün Kongre’nin görevlendirdiği iki komisyon tarafından enine boyuna araştırıldığını ve bu yöndeki iddiaların çürütüldüğünü kabul etmemek yeni Başkan’ın son derece tehlikeli bir bölgede istikrarı sağlama çabalarına daha yolun başındayken ket vurur.”
Liberman’ın ‘bekçilik’ görevi
Laura Rozen, Trump’ın bir başka önemli konudaki açıklamasını şöyle aktarıyor: “Trump 22 Kasım’da İsrail-Filistin ihtilafını çözen kişi olmayı çok istediğini belirtti ama buna ne derece öncelik vereceğine dair bir şey söylemedi. Trump, seçim kampanyasında önemli bir danışmanlık rolü üstlenen 35 yaşındaki damadı Jared Kushner’in muhtemelen yeni yönetimde görev almayacağını ancak İsrail ile Filistinliler arasında barışı sağlama çabalarına katkıda bulunabileceğine işaret etti.”
Ben Caspit de Trump’ın İsrail-Filistin ihtilafında bir girişimde bulunması hâlinde İsrail tarafında işin Savunma Bakanı Avigdor Liberman’a düşeceğini yazıyor: “Netanyahu hükümeti ile Trump yönetimi arasındaki müstakbel ilişkiler etrafındaki surları koruma görevi şimdilik Liberman’a ait. Liberman, İsrail savunma teşkilatının tam kalbinde yer alan bu yeni görevinde oldukça heyecanlı. Öyle ki 16 Kasım’da yaptığı açıklamayla herkesi şoke etti. Kudüs’te siyaset muhabirlerine brifing veren Liberman, Trump yönetimiyle bir anlaşmaya varmak istediğini ve bu anlaşma kapsamında İsrail’in belli başlı yerleşimlerde inşaata devam etmesini ancak bu yerleşimlerin dışındaki inşaat faaliyetlerini durdurmasını öngördüğünü belirtti. Savunma Bakanı’na göre bu, 2004 tarihli ‘Bush Mektubu’nun resmi düzeyde teyidi anlamına geliyordu.”
Liberman’ın müstakbel Trump yönetimiyle muhataplığı onun İsrail iç siyasetindeki liderlik hedefinin bir parçası olacak. Caspit bu hedefi şöyle anlatıyor: “Dindar Siyonistlerden ve yerleşimcilerden oy alamayacağını anlayan Liberman şimdi siyasi merkezi hedefliyor ve bunun için güvenlik konularında şahin, siyaset ve diplomaside pragmatist, yeni bir imaj oluşturmaya çalışıyor. Aynı zamanda Trump yönetimiyle özel bir iletişim kanalı kurmaya ve yeni yönetimin İsrail’deki ana adresi olmaya çalışıyor. Zira hükümetin ‘sorumlu yetişkini’ imajını oluşturmada ve kendini bir lider adayı olarak kabul ettirmede bunun kilit önem taşıdığını biliyor.”
Ancak Caspit İsrail’in menfaatlerine uygun bir ABD girişiminin çantada keklik olmadığını yazıyor: “Liberman ve adamlarının Trump’ın yakın çevresiyle gerçekleştirdiği temaslarda Amerikalılar İsrail’e net bir mesaj verdi: ‘Erkenden kutlama yapmayın, aceleci davranmayın.’ Daha da önemlisi kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan siyasi bir kaynak ‘Sahada emrivaki yapmayın.’ dedi.”