Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’ye giden içme suyunu kesmesine duyulan tepkiler giderek artıyor. Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk idare yetkilileri ile insani yardım kuruluşları, Ankara’nın COVID-19 salgını ve yaz sıcaklarının ortasında suyu keserek yüz binlerce hayatı tehlikeye attığını söylüyor.
Yaklaşık 89 sivil toplum örgütü bugün yaptıkları ortak açıklamada Türkiye ve sahadaki vekilleri olan Sünni isyancıların Rasulayn yakınlarındaki Alok su tesislerinden su akışını 13 Ağustos’ta yeniden kestiğini duyurdular.
Alok tesislerinden gelen su bölgede yaşayan yaklaşık 800 bin insanın içme suyu ihtiyacını karşılıyor. Kamplarda yaşayan on binlerce yurdundan olmuş Suriyeli ve İslam Devleti tutuklularına tankerlerle taşınan suyun büyük bölümü de Alok’tan sağlanıyor.
Özerk idare yetkililerine göre son kesinti, ABD destekli Kürt güçlerine karşı Ekim 2019’da başlattığı askeri harekâtla Rasulayn’ı işgal eden Türkiye tarafından yapılan sekizinci kesinti. Birleşmiş Milletler ise 10’ncu kesinti olduğunu belirtiyor. Harekât sırasında kullanılamaz hâle gelen, sonrasında yalnızca bir bölümü onarılan Alok hâlen tam kapasite çalışmıyor.
Ortak açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “Düzensiz su akışı, Suriye’nin kuzeydoğusundaki nüfusu güvenilir olmayan alternatiflere mecbur ederek COVID-19’la mücadele ortamında halkın can güvenliğini tehlikeye atıyor. (…) Alok su tesisinden akışın kesilmesi yüz binlerce hayatı tehdit ediyor. Zira insanların pandemiye karşı kendilerini korumaları için ellerini su ve [sabunla] yıkamaları elzem.”
Kürtlerin kontrolündeki bölgede şu ana kadar koronavirüs nedeniyle en az 20 insan hayatını kaybetti. Kuzeydoğu Suriye üzerine düzenli yayın yapan araştırma kuruluşu Rojava Bilgi Merkezi’nin verilerine göre bölgede 294 COVID-19 vakası bulunuyor. Salgının kontrolden çıkacağına dair endişeler giderek artıyor. London School of Economics tarafından yapılan güncel bir araştırmada Suriye genelindeki vaka sayısının ağustos sonunda 2 milyonu bulabileceği tahmin ediliyor.
Al-Monitor’un Rojava Bilgi Merkezi aracılığıyla irtibat kurduğu Haseke sakini Nuşin İbrahim (22) Al-Monitor’a şunları aktarıyor: “Son 25 gündür sularımız kesik. Virüs yayılıyor, sular kesik; böyle bir durumda koronavirüse karşı herhangi bir tedbir alamıyoruz. Basın yarım saatte bir ellerimizi yıkamamızı söylüyor ama su olmadığı için bu oldukça zor.”
Bir diğer Haseke sakini Ahmed El Helil de şöyle konuşuyor: “İçme suyumuz, hatta hiç suyumuz yok. Su kıtlığı hem sağlık sorunlarına hem de psikolojik sorunlara yol açıyor. Su temel bir insan hakkıdır. Ama biz su bulamıyoruz çünkü çok pahalı, o da satmaya niyeti olan birini bulursan.”
Ankara suyu silah olarak kullanıp, özerk idareyi Suriye’nin kuzeydoğusunda, Türkiye’nin kontrolünde bulunan yaklaşık 1100 kilometre karelik bölgeye elektrik sağlamaya zorlamakla suçlanıyor. Türkiye’nin bu talebi gerçekleştirilirse elektriğin bir bölümü Türkiye’nin işgal ettiği bölgelerde yaşayan Suriyelilere gönderilecek ve Kürt idaresinde yaşayan halka nispeten daha az elektrik sağlanacak.
Kesintiler Türkiye’nin Kürt özerk idaresini siyasi, ekonomik ve askeri baskıyla boğma çabalarının bir parçası olarak görülüyor. Türkiye bir yandan bölgeyi su kıtlığıyla imtihan ederken bir yandan da Suriyeli Kürt güçlerine topçu ateşi ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği saldırıları sürdürüyor.
Özerk idarenin siyasi kolu Suriye Demokratik Meclisi’nin Washington temsilcisi Sinem Muhammed Al-Monitor’a özerk idareden yetkililerin kesintilere ilişkin “ABD’li diplomatlarla acil bir toplantı” yaptıklarını söyledi. Muhammed görüşmede ABD’den, “Türkiye’yi eylemlerinin yanlış olduğuna” ve bir milyona yakın “masum Suriye vatandaşının bekâsı için bu eylemlere derhal son vermeye” ikna etmesini istediklerini aktardı. Muhammed 22 Ağustos’ta yapılan toplantıda ABD’li yetkililerin meseleyi Türkiye’yle görüşerek “çözmeye çalışacaklarını” taahhüt ettiklerini de ekledi.
Türkiye suçlamaları reddederken, ABD Dışişleri Bakanlığı Al-Monitor’un konuya ilişkin sorularını yanıtsız bıraktı. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin meseleyi Türk muhatapları ile görüşmelerinde defalarca gündeme getirdiği biliniyor ancak Washington Türkiye’nin kesintilerini henüz resmi olarak kınamış değil.
Suriyeli muhalifler ile Suriye hükümetinin temsilcileri arasında BM himayesinde sürdürülen müzakerelerin bugün başlayan yeni tur görüşmeleri kapsamında Cenevre’de bulunan Jeffrey’nin Perşembe günü Ankara’yı ziyaret etmesi bekleniyor. Özerk idarenin unsurlarından Demokratik Birlik Partisi ise Türkiye’nin itirazları nedeniyle müzakerelerde temsil edilmiyor.
Türkiye ile özerk idare arasında aracılık yapan Rusya ise su meselesinde ya Ankara’ya geri adım attırmayı başaramadı ya da buna istekli değil.
Öte yandan Şam’daki merkezi hükümet Kürtlere alışılmadık bir destek eli uzattı. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar El Caferi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile telefon görüşmesinde “Haseke’ye giden içme suyunu kesen saldırgan Türk tutumu savaş suçudur ve insanlığa karşı suçtur” ifadelerini kullandı.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk idarenin yerel idare ve belediyelerden sorumlu eş başkanı Joseph Lahdo ise su kesintisinin yarattığı sorunların çözümü için acil eylem planı geliştirdiklerini söyledi. Bu kapsamda Haseke’nin kuzeybatısındaki Kirbat Hammah’daki su dağıtım merkeziyle bağlantılı 100 yeni su kuyusu açılacağını kaydeden Lahdo, ancak bunların, sorunun yalnızca “yüzde 50’sine çözüm olacağını” belirtti.
Bu arada özerk idarenin son çare olarak Türk kontrolündeki bölgeye giden elektriği kesmesinin ardından Alok’tan su akışının dün yeniden başladığı bildiriliyor. Rojava Bilgi Merkezi’nden Thomas McClure ise suyun henüz Haseke’nin yerleşim alanlarına ulaşmadığını söylüyor. McClure Al-Monitor’a “Su tedariği çok az olduğu için [13 Ağustos] öncesinde de suyun bir-iki aydır kesik olduğu mahalleler var” diyor.
Şam merkezli Suriye Evrensel Ortodoks Kilisesi’nin lideri 21 Ağustos’ta Guterres’e bir mektup göndererek, Türkiye’nin eylemlerinin “insanlığa karşı suç” olduğunu belirtti. Ignatius Aphrem II mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Suyu silah olarak kullanmak — ki bu ilk kez olmuyor — barbarca bir eylemdir ve temel insan haklarının açık bir ihlalidir. Ancak uluslararası toplum bölge halkının ısrarlı çağrılarına rağmen bu zalimliğe bir yanıt vermiş değil.”