Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan sınırları yasal kapılara paralel olarak her zaman yasadışı mal, para ve insan geçişlerine açık olageldi. 2011’den itibaren Suriye karışırken eskiye dayalı kaçakçılık yolları silahlı isyanın her türlü tedarik kanalına dönüştü. İslam Devleti’nin (İD) de bu yolları keşfetmesi uzun sürmedi. İD’in saha hâkimiyetinin bitirilmesinin ardından örgütün “sınır emirliği” belki Türkiye ve Suriye arasındaki kaçakçılık mekanizmalarını eskisi gibi kullanamıyor. Fakat bu transfer operasyonlarının kesildiği anlamına da gelmiyor. Bugünlerde özellikle para transferi için kurulan mekanizmalar yeniden gündemde.
İD üyelerinin Suriye ve Türkiye’de Al Haram, Al-Hebo, Al-Khalidi ve Saksouk gibi farklı isimlerle kurdukları döviz ve kuyumculuk şirketleri üzerinden geleneksel para transfer yöntemlerine başvurdukları ortaya çıktı. Polis 19 Eylül’de İstanbul, Maraş, İzmir, Kayseri, Hatay, Adana, Sakarya ve Bursa illerinde eşzamanlı olarak 37 adrese operasyon düzenledi. İD'in ülkeler arası para transfer operasyonlarını yönetmekle suçlanan 22 zanlı gözaltına alındı. Operasyonun özellikle Al Haram adlı şirkete odaklandığı görülüyor.
Bu operasyon, ABD Hazine Bakanlığı’nın 10 Eylül’de Al Haram, Al-Khalidi, Al-Hebo, Saksouk ve bunlarla bağlantılı isimleri yaptırım listesine almasının ardından gerçekleşti.
Bunlar arasında, operasyonun hedefinde yer alan Al Haram resmi olarak döviz, ticaret ve ulaştırma alanında şirketleşmiş. Al Haram İstanbul, Mersin, Antep, Bursa, Urfa, Antalya, Ankara, İzmir, Konya, Kayseri ve Hatay’a bağlı Antakya, Reyhanlı, Kırıkhan, İskenderun ve Belen ilçelerinde şubeler açmış. Şirketin Lübnan, Ürdün, Sudan ve Filistin’de de uzantıları var.
Muhammed Ali (Muhammed Abdulkerim) tarafından Antep ve Urfa’da kurulan Al-Hebo şirketi ise Suriye’nin Rakka kenti ile Türkiye sınırındaki Tel Abyad kasabasında faaliyet yürütüyor. Ayrıca Lübnan’da da faal.
Al-Khalidi ise Mersin, Urfa, Antep, Bursa, Adana’nın yanı sıra İstanbul’un Fatih, Şişli ve Zeytinburnu ilçelerinde ve tarihi Kapalıçarşı’da şubelere sahip. Suriye’de Rakka, Deyrizor ve Mayadin’de uzantıları olan şirketin bir şubesi de Irak Kürdistan Yönetimi’nin başkenti Erbil’de.
Polis operasyonlarının ardından Türk basınına sızdırılan bilgilere göre “Al Haram” adıyla bilgisayar programı geliştiren finansörler, ağırlığı Suriye’de bulunan İD mensuplarına kısa sürede para gönderebiliyor. Programın ürettiği günlük şifrelerle Türkiye ve Suriye’de İD’in paravan olarak kullandığı kuyumcu veya döviz bürolarına gelen örgüt mensupları, bu sayede belirlenen miktardaki paraları transfer ediyor. Finansörler, paravan şirket sorumlusuna önce şifreyi, ardından geçilen paranın miktarını belirterek transferi gerçekleştiriyor. Transfer edilen para fiziki olarak bir yerden diğer yere gitmiyor ancak çok sayıda transferden sonra iki taraf arasında kasaları denkleştirmek için belli aralıklarla “hesap kapama” işlemi yapılıyor. Bu da kuryeler aracılığıyla kaçak yollardan para taşınmasıyla oluyor. Şirketler para transferinden belli oranda komisyon olarak kesinti yapıyor. Al Haram sisteminin 44 ülkede kullanıldığı öne sürülüyor.
Geliştirilen bu yöntemin hem sınırlarda güvenlik tedbirlerinin sıkılaştırılması hem de bankacılık sektörünün gözaltına alınması üzerine geliştirildiği anlaşılıyor.
Suriye sınır bölgelerinde insani yardım kuruluşlarına “saha danışmanlığı” yapmış olan eski bir kuyumcu, aşina olduğu bu çarkla ilgili olarak Al-Monitor’la şu bilgileri paylaşıyor: “İD ve diğer örgütler ‘havale’ dediğimiz geleneksel para transfer sistemini kullanıyor. Bu sistem daha önce kaçakçılar ya da tüccarlar tarafından kullanılıyordu. Bankacılık sisteminin getirdiği sınırlamalar, denetimler ve artan masraflardan kaçmak için çok yaygın kullanılan bir sistemdi bu. Güvene dayalıydı. Diyelim ki siz Suriye’den ticari mal getiriyorsunuz. Parasını göndermeniz lazım. İstanbul Kapalıçarşı’daki dövizci ya da kuyumcunun Suriye’de de uzantısı ya da çalıştığı şirketler var. Siz paranızı İstanbul’daki şirkete veriyorsunuz. O şirket Suriye’deki muhatabını arıyor, alıcı gidip parasını oradan tahsil ediyor. Arada yüzde 2-3 gibi küçük miktarlarda komisyon kesiliyor. Suriye ve Türkiye’deki aracı şirketler kendi hesaplarını farklı yöntemlerle denkleştiriyor. Alacaklı olan taraf ya nakit para transferi istiyor ya da karşı tarafta borçlu olduğu şahıs ya da şirketler varsa onlara kendi adına ödeme yapılmasını talep ediyor. Bu çok oturmuş bir sistem. Her şey saat gibi işliyor.”
Eski kuyumcu, kriz patlak verdiğinde silahlı örgütlerin de “havale” mekanizmasını kullanmaya başladığını belirtip ekliyor: “Tabii bu havale mekanizmalarını keşfedinceye kadar örgütler sınırdan çuvallarla nakit paralar geçiriyordu. Aslında bazı uluslararası insani yardım örgütleri de aynı yöntemlerle çalışıyordu. Ben Cilvegözü Sınır Kapısı’nda birkaç kez bu tür transferlere tanık oldum. Kaçakçılık hâlâ bu tür operasyonlara imkân veriyor. Fakat son yıllarda sınır hatlarında üzerlerindeki gözler çoğaldı. İstihbarat servisleri bu süreçleri çok iyi biliyor ve yakından takip ediyor. Bankalar da para transferinde kullanılıyordu ama bu yollar ya kapandı ya da zorlaştı. Artık bankalar açılan hesapları ya da para transferlerini MASAK’a (Mali Suçları Araştırma Kurulu) bildirmek zorunda. O yüzden geleneksel ‘havale’ sistemi tekrar önem kazanıyor. Havale sisteminde eskiden yüzde 2 olan komisyon şimdilerde yüzde 20’yi buluyor. Yüzde 2’yi ödeyen tüccardı; aldığı malın parasını ödüyor ya da sattığı malın parasını tahsil ediyordu. Onlar sadece vergiden ve kontrolden kaçıyordu, bir de zamandan tasarruf ediyorlardı. Tabii işin içinde kara para aklama da var. Ama İD gibi örgütlerinki kolay para. O yüzden yüzde 20 kesinti onlara dokunmuyor.”
Eski kuyumcu İD’in kendi şirketlerini kurmasıyla ilgili de “Geleneksel havaleciler için bu tür örgütlerle çalışmak büyük risk. Çünkü istihbarattan kaçamayacaklarını biliyorlar. Fakat piyasada oralardan yetişmiş çok sayıda paragöz var. Bunlarla örgütlerin buluşması uzun sürmüyor. Yine de bu, İD gibi bir örgütse bu uyanıklar açısından da onlarla çalışmak çok tehlikeli. İD de deşifre olmamak için kendi mekanizmalarını kurmayı tercih ediyor olabilir” diyor.
Türkiye’de bankalar dışındaki kurumların havale işlemi yapmaları 5411 sayılı kanuna göre yasak. Ama yasak yasadışı havale mekanizmalarını köreltmeye kâfi değil.
Türkiye, BM Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Uluslararası Sözleşme hükümlerine uygun olarak 2013’te Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun adıyla bir düzenlemeye gitmiş ve MASAK’ın denetimleri artmıştı. Suriye ile yapılan ticarette aktif rol oynayan kamu bankaları da tüm işlemleri MASAK’a bildirmeye başlamıştı. Özellikle 2014 sonrası Türkiye üzerinde uluslararası baskılar artınca sınır illerindeki bankacılık işlemleri yakın takibe alınmıştı.
Yine de örgütle bağlantılı kişilerin Türk bankacılık sisteminden faydalanmasının önüne tamamen geçildiği söylenemez. Şubat 2016’da ABD Hazine Bakanlığı’nın, BM’nin yaptırım listesinde yer alan kişilerle bağlantılı bazı isimlerin hesap açıp para transferi yapmasına imkân verdikleri gerekçesiyle üç Türk bankasını uyardığına dair bilgiler basına sızmıştı.
Al Haram’a polis operasyonunun da ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırım listesini güncellemesinden dokuz gün sonra gerçekleşmesi, denetim mekanizmalarının gereği gibi işleyip işlemediğine dair kuşkuları artırıyor.
Bu arada Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla kontrol altına aldığı bölgelerde para transferine imkan veren PTT şubeleri açtı. Yetkililer PTT aracılığıyla bölgede çalışan Türk görevliler ile yerel polis gücüne maaşlarının ödendiğini ve Suriyeli ailelerinin birbirine para gönderebildiğini söylüyor.