Suriye krizi henüz sona ermemiş olsa da yeni bir döneme giriyor. Bölgesel hükümetler kaçınılmaz olanı yavaş yavaş kabulleniyor ve Şam’la yeniden diyalog kurmaya başlıyorlar. Arap rejimleri de sahadaki gerçeklere bakarak Suriye’deki Baasçı düzenin çökmekten uzak olduğu, dolayısıyla Beşar Esad rejimiyle yeniden ilişki kurmanın en pragmatik yol olacağı sonucuna vardılar.
Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in aralık ayındaki Şam ziyareti, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü açısından bir dönüm noktası oldu. Beşir sekiz yıldır süren Suriye krizinde Esad’la görüşen ilk Arap devlet başkanı oldu. Bundan önce Ürdün-Suriye ilişkilerinde de Amman’ın yakınlaşma arzusuna işaret eden gelişmeler olmuştu. Beşir’in Şam ziyaretinden kısa bir süre sonra ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn Şam’daki diplomatik temsilciliklerini yeniden açtıklarını duyurdular.
İç savaşın başlarında ekseriyetle Esad rejimine karşı tavır alan, farklı derecelerde ve farklı yöntemlerle de olsa Sünni ağırlıklı ayaklanmayı destekleyen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri, şimdi Suriye’yi yeniden Sünni Arap devletlerin yörüngesine nasıl çekeceklerini, İran ve Türkiye’nin etkisinden nasıl uzaklaştıracaklarını düşünüyorlar. Suudi Arabistan ve BAE’nin Suriye rejimiyle sorunu rejimin kendisi değil, Riyad’ın başlıca düşmanı İran’la olan yakınlığıdır. İran’a fazlasıyla borçlu olan Esad rejiminin Tahran’a sırt çevirmesi gerçekçi bir beklenti değil ama bu yönde bir eğilim olduğu sürece Esad’la çalışmak Suudi Arabistan ve BAE için olumsuz bir şey olmaz.
Şam’daki elçiliklerini açan KİK üyelerinin, yeniden inşa sürecinde desteğe muhtaç olan Suriye’de ekonomik ve güvenlik konularında Rusya’yla iş birliğine istekli olacağı düşünülüyor. Rusya ve İran Suriye’de yakın iş birliği içinde olsalar da Doğu Akdeniz’deki menfaatleri rekabet ve çatışma halinde. İki ülke de savaş sonrasında Şam’ın bir numaralı müttefiki olmak istiyor. Bu bağlamda Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn Rusya’nın İran’a üstünlük sağlamasını tercih eder.
Bahsi geçen KİK üyeleri, Arap dünyasındaki Rus politikasının önemli bazı boyutlarıyla mutabık olmasa da istikrar bozucu bir aktör olarak gördükleri İran’ın aksine Rusya’yı az çok istikrar sağlayıcı güç olarak görüyorlar. Rusya’nın Suriye’deki İran nüfuzunu sonlandırma imkânları en iyimser deyimiyle kısıtlı olsa da Suudi Arabistan ve bazı Sünni müttefiklerinin 2019 yılında tesir güçlerini kullanarak, özellikle Suriye’nin yeniden inşa sürecine mali destek sağlayarak İran’a Suriye’den el çektirmesi için Rusya’ya baskı uygulamaları bekleniyor.
KİK-Suriye uzlaşmasında BAE’nin rolü
Esad yönetimiyle ilişkilerini hiç kesmemiş olan Umman’ı bir kenara bırakırsak, Şam’ın Arap dünyasının diplomatik saflarına yeniden kabulü ve rejimle yeniden diyalog başlatma konusunda en hevesli KİK üyesinin BAE olması tesadüf değil.
Suudi Arabistan’dan farklı olarak BAE Esad karşıtı ayaklanmanın başlıca destekçileri arasında yer almadı. Çünkü ayaklanmanın güçlü bir İslamcı kimlik kazanması BAE’de, laik Suriye liderinin devrilmesiyle 2012’de Kahire’de olduğu gibi Şam’da da Müslüman Kardeşler iktidarına yol açılacağı korkusu yarattı.
Şam’la ilişkilerini kesen Arap devletleri Esad rejimini yeniden kabullenmeye yönelmeden çok önce BAE, Suriye’deki İslam Devleti ve diğer radikal gruplarla mücadelede hem Rusya’yla hem ABD öncülüğündeki koalisyonla iş birliğine hazır olduğunu ortaya koymuştu. BAE Esad iktidarını kabul etmeye de açık olduğunu ortaya koymuştu ki bu da Suudi Arabistan’ın “Esad gitsin” çizgisiyle taban tabana zıttı. Hatta Türk basınında çıkan bazı haberlerde, ayaklanmanın bazı İslamcı unsurlarına karşı BAE’nin Şam ve Moskova’yla iş birliğine başladığı bildirilmişti. Bu da rejim değişikliğinin BAE için yüksek bir öncelik olmadığını, hatta belki hiç öncelik olmadığını gösteriyordu.
Aralarındaki tüm ihtilaflara rağmen Suriye ve BAE rejimlerinin Müslüman Kardeşler’e duyduğu ortak nefret onları aynı gemiye koyuyor. Kaldı ki BAE “Arap Baharı” ayaklanmalarına baştan beri karşıydı. Çünkü otoriter rejimleri sarsmayı amaçlayan halk kaynaklı taban hareketlerinin “otoriter istikrar” modeline uzun vadeli zararlar vermesinden korkuyordu.
KİK-Suriye ilişkilerine gelince, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zeyid ile Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman arasındaki yakınlık, izlenmesi gereken başlıca unsurlardan biri olacak. Yorumcuların beklentisi o ki Bin Zeyid, Suudi Arabistan-Suriye yakınlaşmasını kolaylaştırmak için Bin Selman üzerindeki etkisini kullanacak, BAE, Riyad’la Şam arasında diplomatik köprü işlevi görecek. Kral Selman’la Cumhurbaşkanı Esad bu yılki Arap Birliği toplantısında el sıkışırsa kuşkusuz ki bu, Şam’ın Arap diplomatik sahnesine dönüşü bakımından sembolik de olsa son derece önemli bir olay olur.
Katar meselesi
Suriye’yle siyasi ve diplomatik diyalogun yeniden başlaması konusunda KİK içindeki en aykırı tutum Katar’dan gelebilir. Bahreyn, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE 2017’nin ortalarından bu yana terörü desteklediği gerekçesiyle Katar’a abluka uyguluyorlar. Esad rejimi de Suriye krizinin başından beri Katar’a yönelik aynı söylemi kullanıyor. Suriye konusunda Türkiye’yle aynı çizgide olan Katar, Şeyh Hamad Bin Halife El Sani’nin tahta çıktığı 1995 yılından bu yana demokrasi yanlısı İslamcıları laik diktatörlüklere karşı destekliyor. Dolayısıyla Doha’nın bakış açısına göre asıl sorun Esad iktidarının İran’la ilişkisi değil, rejimin niteliği.
Katar Suriye’deki ayaklanmayı desteklemiş başlıca devletlerden biri olsa da Doha’daki yetkililer diğer Arap yönetimleri gibi Esad rejiminin iç savaşı “kazandığını” kabul ediyor. Dolayısıyla diğer KİK devletlerinin Şam’la diyalog kurmak için ne gibi pragmatik gerekçeleri varsa bunlar Katar için de geçerli. Ancak bu süreçte Katar’ın, Türkiye ve İran’ın Suriye’de savaş sonrası yürüteceği faaliyetlere bakışı Suudi Arabistan ve BAE’den farklı olacak. Ankara ve Tahran’ın Suriye’nin yörüngesini etkileme çabalarına Katar yönetimi çok daha sıcak bakacak.
BAE, Türkiye’nin etkinliğini frenlemek için kuzey Suriye’deki hâkim Kürt gücü olan Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) destek verirken, Katar Türkiye’nin YPG/PKK’ya karşı operasyonlarına hem Suriye’de hem Irak’ta tam destek veriyor. İran konusunda da benzer bir durum söz konusu. Moskova’daki Katar Büyükelçisi geçtiğimiz günlerde İran’ın Suriye’de “meşru menfaatleri” olduğunu söyleyerek Katar’ın Suudilerin gölgesinden tamamen çıktığını gösterdi.
Petrol zengini Körfez monarşileri çok muhtemel ki Esad rejimiyle muhatap olmayı tercih etmez ama savaş sonrası Suriye’de etkili olabilmek için başka bir yol olmadığını görüyorlar. KİK ülkelerindeki pek çok vatandaş, bilhassa da Sünni İslamcılar Suriye’ye parya muamelesinin sürmesini istiyor olabilir fakat yönetimler şunu idrak ediyorlar ki böyle bir strateji, Sünni Arap devletlerinin Suriye ve Doğu Akdeniz’deki İran nüfuzunu kırma kabiliyetini iyice zayıflatır. BAE ve diğer KİK devletlerinin çoğunluğu, Suriye’yle ilişkileri yeniden başlatmak ve Esad’ın devrilmesini içeren bir askeri çözümden umudu kesmek gerektiğini kabul etmiş durumdalar.