MOSKOVA —Bu hafta Moskova’da bir araya gelen Rus ve İsrailli yetkililerin birinci gündem maddesi İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığına ve akıbetine ilişkin endişeleriydi.
İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın berberindeki üst düzey İsrailli yetkililer 31 Mayıs’ta Rus Dışişleri Bakanı Sergey Şoygu ile görüştüler. Görüşmenin odağında yine Suriye ve Liberman’ın ifadeleriyle İran ve vekillerinin Suriye’deki “tahkimatı” vardı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile 17 Mayıs’taki görüşmesinde yabancı güçlerin Suriye’den ivedilikle çekilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Üst düzey Rus yetkililerin muhtelif vesilelerle bu görüşü yinelerken üstü kapalı bir şekilde İran’a yakın güçlere işaret etmeleri Moskova’nın Tahran yaklaşımının değiştiğine dair spekülasyonlara neden oldu.
Rus ve İsrailli yetkililer arasında son haftalarda yoğunlaşan görüşme trafiği de bu spekülasyonları hararetlendirdi ve İran yanlısı milislerin Suriye’nin güneyinden çekilmesine yönelik “gizli bir Rus-İsrail mutabakatı” yapıldığı iddialarına yol açtı. Öte yandan bu iddialar dillendirilirken Rusya’nın bunu başarma yeteneğinin olmadığının vurgulanması tam bir çelişkiydi.
Soygu-Liberman görüşmesi gerçekten de Rusya, ABD, İsrail ve Ürdün arasında Suriye’nin güneybatısındaki gerilimi azaltma bölgesinin akıbetine dair görüşme trafiğinin hızlandığı bir zamanda geldi. Bu gelişmeleri Tahran’dan izleyenlerin Rusya’nın İran’ı İsrail ve ABD’ye sattığı algısına kapılması doğal. Ne var ki Moskova’dan yapılan açıklamaların satır araları iyi okunmalı, daha da önemlisi icraatlara bakılmalı.
Nitekim Şoygu, Liberman ile yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmesine geçmeden önce Şam’ın kaydettiği son başarıları övmeyi ihmal etmedi: “Şu an Suriyeli makamların kontrolünde olan bölgelerdeki şartlar giderek iyileşiyor, sığınmacılar geliyor ve huzurlu bir yaşamın temelleri atılıyor.”
Esad Dara’daki muhaliflere karşı bir harekât düzenlemek isterken İsrail ve ABD buna karşı çıkıyor. Bu, büyük ölçüde İran ve müttefiki olan Şii milislerin de operasyonla birlikte bölgeye girecek olmasından kaynaklanıyor.
Moskova ise sorunu çözmek için çabalarını sürdürüyor. Öncelikle İsraillileri Esad’ın böyle bir operasyona niçin ihtiyaç duyduğu konusunda ikna etmeye çalışıyor ki benzer görüşmelerin yakında Amerikan tarafıyla da yapılması bekleniyor. İkinci olarak da İran destekli güçlerin Suriye’den çekilmesine yönelik şartları müzakere ediyor. İki konu da birbiriyle bağlantılı: İsrail Suriye’nin güvenliği üzerindeki nüfuzunu kaybetmek istemediği için Dara operasyonuna karşı çıkıyor. Zira operasyon gerçekleşirse bölge muhaliflerin kontrolünden İran destekli milisler ve Hizbullah’ın kontrolüne geçecek. Ancak Suriye ordusunun güneyde düzenleyeceği askeri harekâtların ardından İran’ın bu bölgede askeri varlık bulundurmayacağına dair bir güvence verilirse İsrail operasyona engel olmayabilir.
İran’ın Amman Büyükelçisi Müçteba Ferdusipour’un Tahran’ın gerilimi azaltma sürecini desteklediğine dair açıklaması Al-Monitor tarafından haberleştirilmişti. Dahası Rus medyasına konuşan Hizbullah kaynakları da Hizbullah ve diğer Şii unsurların olası bir Dara harekâtının dışında bırakılmasına yönelik “Rus teklifinin” Suriye Hükümeti tarafından kabul edildiğini açıklamışlardı. Dolayısıyla Hizbullah yönetimi bölgeden çekilmeye razı olabilir.
Bu durumda hem İsrail ve hem de Hizbullah’ın sıcak bakacağı olası bir çözüm seçeneği bölgeye Rus askeri polisinin konuşlandırılması olabilir. Bu seçenekle sorun en azından şimdilik çözülmüş olur. Ancak bu seçeneğin nasıl uygulanacağına dair belirsizlikler de var. “Barış senaryosu” Rus polisinin, muhalif güçlerin silahlarını bırakıp bölgeyi Suriye Hükümeti’ne teslim etmesinin ardından devreye girmesini öngörüyor. “Şiddet senaryosu” ise Rus askeri polisinin Suriye ordusunun bölgeyi askeri operasyonla ele geçirmesinin ardından bölgeye konuşlanmasını öngörüyor ki Rusya’nın arabuluculuk çabalarını zorlaştıracak olan bu senaryo Moskova için oldukça sorunlu. Zira Suriye ordusu Hizbullah ve İranlı milislerin desteği olmadan askeri harekâtı tamamlayamayabilir ve kitlesel sivil kayıplar artar. Moskova bu nedenle çatışmasızlık sürecini devam ettirecek “barış senaryosu” üzerinde ısrar ediyor. Nitekim İsrail Kanal 1 televizyonunun haberine göre Putin ve Netanyahu 30 Mayıs’taki telefon görüşmelerinde İran ve müttefiklerinin Suriye-İsrail sınırının 70-80 kilometre uzağında tutulma olasılığını görüştü.
Tahran ise Moskova’nın bu hamlelerini hüsran hatta öfkeyle izliyor. İki tarafın Suriye konusunda farklı menfaat ve siyasetleri olduğu biliniyor ancak Moskova’nın İran’ın ezeli düşmanıyla temasa geçmesinin asla dinmeyen tarihi güvensizliklerin de etkisiyle bu farklılıkları tırmandırmış olması olağan.
Ancak Rusya’nın İsrail temasları esasen Moskova’nın Suriye’deki kritik ortağına karşı bir U dönüş yaptığı anlamına gelmiyor. Rus ordusu İran ve Hizbullah’ın Suriye savaşı için taşıdığı önemin pekâlâ farkında ve bu ortaklığın kaydedeceği müstakbel başarılardan da memnun.
30 Mayıs’ta Moskova’da düzenlenen Primakov Readings isimli saygın bir uluslararası ilişkiler konferansına katılan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Moskova’nın fikirlerinin İran ve İsrail gibi bölgesel güçlerle “yüzde 100 örtüşmediğini” söylerken şu mesajları verdi: “Önemli olan istinasız herkesle konuşabilmektir, bilhassa da anlaşmazlıklar söz konu olduğunda. Biz bölgedeki -Suriye, Filistin, Lübnan ve Irak- tüm sorunların kökeninin İran olduğu tezine katılmıyoruz. İsrailli meslektaşlarımızla bölgedeki durumu değerlendirirken, kendi tutumumuzu anlatırken bazı tarafları yalnız bırakmak yerine tüm tarafların müzakerelere dâhil edilmesi gerektiğini vurguluyoruz.” ABD’nin de İran ve Rusya’ya yaklaşımında benzer bir hata olduğunu söyleyen Lavrov şöyle devam etti: “İran’ın bölgedeki tavırlarını değiştirmesi gerektiğini söylüyorlar. Bize de aynısını yapmamız gerektiğini söylüyorlar: Konuşmaya başlamadan önce her alandaki tavrımızı değiştirmemiz gerektiğini.”
Kısacası, İsrail ve İran arasında kendinden menkul ancak kabul görmüş bir arabulucu olan Rusya, iki taraf için de en acısız ve makul güvenlik tavizlerini içeren bir çözüm bulmak adına tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor. Dolayısıyla Rusya’nın hasımları gerçekten Moskova’nın arabuluculuğunu baltalamaya niyetli değillerse iki tarafla da olan diyaloğunu kıskanmak yerine Rusya ile iş birliğine başlamalılar.
Moskova, İsrail ile olan temaslarını kelimenin sözlük anlamıyla bir “anlaşma” addetmiyor ve Esad’ın arkasından İsrail ile iş çevirmiyor. Hem Hizbullah hem de İranlılar bu temaslar hakkında bilgilendiriliyor ve tavsiyelerine başvuruluyor. Rusya’nın bu meselede kendi menfaatleri için İran’ı satması gibi bir durum söz konusu değil.
Özetle Rusya İran’ı Suriye’nin güneyinden çekilmeye zorlayamaz ama Tahran’la müzakere ederek gönüllü çekilmesini sağlayabilir. Elbette Rusya ve dolaylı olarak İsrail’den gelecek teşvikler de devreye girecektir. Suriye’nin güneyinde durum çok çetrefilli olsa da umutsuz görünmüyor. Burada daha önemli sorun İran’ın Suriye’nin geri kalanındaki varlığını uzun vadede de sürdürecek olması. Nitekim Moskova, Hizbullah yönetiminin Lübnan’ın güvenliği için ihtiyaç hissetmedikleri müddetçe Suriye’de kalmak için her zaman bir bahane bulacağına inanıyor. Dolayısıyla ne Rusya ne de başka bir yabancı gücün İran’sız bir Suriye taahhüdünde bulunması imkânsız. Zira İran’ın varlığının ve etkinliğinin boyutunu teyit etmek mümkün değil.
İran’ın Suriye’deki altyapısını yok etmeyi hedefleyen İsrail saldırıları ne kadar başarılı olursa olsun bu başarı münferit çatışmaların bölgesel yeni bir savaşa dönüşmesine engel değil.
Öte yandan Rusya, İran ve İsrail’i Suriye’nin diğer alanlarında birbirinden uzak tutma çabalarının sınırlarının farkında. Arabuluculuk rolünün siyasi ve coğrafi sınırları olduğunu biliyor. Nitekim kıdemli bir Rus diplomat da Al-Monitor’a şöyle diyor: “Mütevazı beklentilerimiz var. Eğer gerçekten birbirlerinin boğazına çökmek istiyorlarsa bizim yapabileceğimiz bir şey zaten yok. Ama böyle bir şey istemedikleri, dolayısıyla bizim önerilerimizi kabul edebilecekleri savıyla hareket ediyoruz."