30 Nisan Orta Doğu ölçülerinde bile fazlasıyla çılgın bir gün oldu. İsrail halkı, gece Suriye’nin göbeğinde hava saldırısıyla imha edilen bir İran hedefinin görüntüleriyle uyandı. Akşam saatlerinde ise İran’ın nükleer hedefleri söz konusu olunca en ideal sunucu olan başbakanlarını İran’ın nükleer arşivlerini İsrail kamuoyuna ve tüm dünyaya sunmasını izlediler. Arşivler, Tahran’ın göbeğinden Tel Aviv’in göbeğine MOSSAD ajanları tarafından getirilmişti. Başbakan Benjamin Netanyahu düğün gününe hazırlanmış bir damat gibi görünüyordu. Dünyaya İran nükleer programının en karanlık sırlarını değil de iPhone’un son modelini anlatan bir Apple yöneticisi havasındaydı. Görünüşte İsrail yönetimi ve güvenlik güçleri için yine verimli bir gün olmuştu. Gerçekte ise İsrail ve İran Orta Doğu’da bir volkanın ağzında ölümcül bir dansı sürdürüyordu. Ağır bir vals şeklinde başlayan bu dans bir noktada çılgın bir kılıç dansına dönüşecek.
Halep yakınlarında bir mühimmat deposunu hedef alan bombardıman 30 Nisan sabahı çevrede hâlâ yankılanıyordu. New York Times’ın Suriye’deki bir hava üssünde İran tarafından depolanan 200 balistik füzenin imha edildiğini duyurduğu saatlerde Suriye semalarına hâlâ alev topları sıçrıyordu. Batılı istihbarat kaynaklarına göre füzeler İran’ın İsrail’e karşı planladığı misillemede kullanılacaktı. Dış basının İsrail’e atfettiği daha önceki bir saldırıda İran’ın insansız hava araçları için kullandığı Humus yakınlarındaki T-4 üssü vurulmuştu ve İran buna yanıt vermeyi planlıyordu.
1 Mayıs’ta NBC kanalına konuşan ABD yönetimi kaynakları, İran füzelerinin İsrail F-15 uçakları tarafından vurulduğunu söylediler. Bu arada Netanyahu’nun “İran yalanını” tüm çıplaklığıyla ifşa ettiği sunumu da uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bu iki olay – gece bombardımanı ve basına verilen istihbarat brifingi – doğrudan bağlantılıydı.
ABD Başkanı Donald Trump 12 Mayıs’ta İran nükleer anlaşmasının kaderini belirleyecek kararı verecek. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) İran’a karşı bu hareket özgürlüğü İran’ın 12 Mayıs’a kadar her türlü hareketini askıya almasıyla da açıklanabilir. Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin şu aralar istediği en son şey Orta Doğu’da İsrail’i hedef alan bir savaş. Dolayısıyla İsrail’in adeta her gün ipi biraz daha çekme ve çıtayı yükseltme lüksü var.
Al-Monitor’un daha önce aktardığı gibi İsrail kabinesinin bazı üyeleri, İran’a karşı epeydir düşük ateşte tutulan bu savaşı doğrudan İran topraklarına taşımayı savunuyor. Başka bir deyişle İsrail’de bir yerler havaya uçarsa Tahran’da da bir şeyler havaya uçmalı. Amaç, İran’ı Hizbullah, Suriye lideri Beşar Esad, Şii milisler gibi çeşitli bölgesel “vekiller” arkasına saklanamayacak duruma getirmek. Bilindiği kadarıyla bu yaklaşımı Savunma Bakanı Avigdor Liberman, Eğitim Bakanı Naftali Bennett, Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı Yisrael Katz gibi kıdemli kabine üyeleri destekliyor. Bir bakan, kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “İsrail kendi topraklarında vurulsa bile İran’da sükûnetin sürebileceği şeklindeki denklem İsrail tarafından kırılmak zorunda. İranlılara artık kendi topraklarında bedel ödettirmemiz lazım.”
Suriye’de son dönemde İsrail’e atfedilen ve onlarca İranlı askerin ölümüyle sonuçlandığı sanılan saldırıların ardından IDF şimdi İran’dan gelecek yanıta hazırlanıyor. İsrail buna nasıl cevap vereceğini belirlemek zorunda. İstihbarat değerlendirmelerine göre İran, İsrail’in verdiği zararla ölçüşecek, İsrail’in kullandığı yöntemlere benzeyen bir misilleme deneyecek. Başka bir deyişle İsrail’e ait askeri bir hedefe saldıracak, üniformalı askerlere zayiat verdirtmeye çalışacak. Böyle bir durumda İsrail İran’ın yanıtını mümkün olduğunca önleyip durum daha da kötüye gitmesin diye ölçülü bir cevap mı verir? Her şey saldırının şekline bağlı. Suriye’deki İran hedeflerine mi misilleme yapılır yoksa doğrudan İran topraklarına mı? Bu soru, hâlâ kararı verilememiş, büyük bir tartışmanın özünde yatıyor.
Her hâlükârda İsrail İran’a karşı savaşın başlamış olduğunu yadsımıyor. Liberman, haziran 2016’da genelkurmay yetkilileriyle savunma bakanı olarak yaptığı ilk görüşmede “Tercih savaşı lüksümüz yok.” demişti.
Başka bir deyişle Liberman İran’a yönelik bir savaşı klasik bir “zorunluluk savaşı” olarak görüyor. Liberman Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede şöyle konuştu: “İran’ın Suriye’de hava savunma sistemi kurmasına izin veremeyiz. Böyle bir durumda gökyüzü ta Beerşeba’ya kadar bize kapanır. Bu asla olamaz. Bunu kırmızı çizgi olarak görüyoruz ve bu da bize seçenek bırakmıyor. İsrail’in barış ve huzuru tercih ettiği doğru. Canlı bir ekonomimiz var, ülkemiz gelişiyor ama bu kırmızı çizgi konusunda teyakkuzda olacağız. Bedeli ne olursa olsun buna izin vermeyeceğiz.”
Bu politikanın Ruslarla, Devlet Başkanı Vladimir Putin’le koordine edilip edilmediği sorulduğunda Liberman şu yanıtı verdi: “Ruslar bizim menfaatlerimizi anlıyor, biz de onlarınkini anlıyoruz. Kimseye zarar vermek istemiyoruz ama İran’ın hava sahamızı kapatmasına izin veremeyiz. Bunu herkes anlıyor.”
MOSSAD’ın İran’ın nükleer arşivlerini yürütüp İran’dan Tel Aviv’e getirerek gösterdiği olağanüstü başarı İsrail’in göğsünü kabarttı. Öte yandan arşivlerde İran’ın büyük devletlerle imzaladığı anlaşmayı ihlal ettiğine dair somut bir delil bulunmadığı İsrail yönetiminin de malumu.
Kıdemli bir istihbarat yetkilisi Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Mevzu o değil. Buradaki hikâye başka. İranlıların burnunun dibinden aşırılan bu arşiv iki şeyi kanıtlıyor. Birincisi İranlılar, asla askeri amaçlı nükleer kapasite peşinde olmadıklarını, bunun İslam’ın ruhuna aykırı olacağını söylemişlerdi ve bu arşiv bunca zaman tüm dünyaya yalan söylediklerini kanıtlıyor. Arşivin kanıtladığı ikinci şey de onların asıl niyetlerinden hiç vazgeçmedikleri, programı rafa kaldırmadıkları. Aksine anlaşmanın süresi dolar dolmaz yeniden işe koyulmak üzere programı sadece askıya almışlar. Tüm dünya bunu anlamalı. Anlamak isteyenler artık anlayacaktır.”
Bu arada MOSSAD’ın başarısı İsrail’e büyük sevinç yaşatıyor. Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı Yisrael Katz Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Bir Hollywood filminin kurgusundan çıkmış kadar akıl almaz, zorlu ve heyecanlı bir operasyondu. Böyle bir şeyin yapılabileceğini kimse düşünmezdi. Gerçeğin kurgudan daha şaşırtıcı olduğu olaylardan biri oldu. İsrail istihbaratı tarihindeki en büyük başarılardan birine imza attı.”
İranlıların tepkisi sorulduğunda Katz şu yanıtı verdi: “Durumu ilk idrak ettiklerinde, yani iki ay önce, tam bir şok yaşadıklarını sanıyorum. İran’da bile konu kamuoyuna hiç yansıtılmadı. Bu sırrı bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. En sıkı korudukları sırrın baş düşmanlarının eline geçeceği asla akıllarından geçmemişti.”
Amerikalıların nasıl tepki verdiğini sorduğumda ise bakanın yanıtı “tam bir hayranlık ve şaşkınlıkla” oldu.