“Hukuk devletinin sonu” Türkiye’nin en saygın savcılarından biri son çıkarılan kararnameyi bu ifadelerle tanımlıyor. Hangi açıdan bakarsanız bakın 696 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçen yılki darbe girişiminden bu yana ülkede hüküm süren cezai dokunulmazlık kültürünü daha da yaygınlaştırdığı bir gerçek.
24 Aralık’ta Resmi Gazete’de yayımlanan iki kanun hükmünde kararnameden ilkiyle 2 bin 756 kamu görevlisi işten çıkarıldı. İkincisiyle ise darbe girişiminin bastırılmasına katkıda bulunan ve teröristlere karşı koyan kişilere resmi görevi olup olmadığına bakılmaksızın cezai muafiyet getirildi. Kararnamenin en çok tartışılan boyutu sivillere getirilen yargı muafiyetinin darbe girişiminin yanı sıra ve “devamı niteliğindeki eylemleri” de kapsaması oldu.
Hükümet Sözcüsü Mahir Ünal ilgili hükmün sadece darbe girişimi gecesi ve hemen akabinde yaşanan olayları kapsadığını belirtti.
Ancak bu açıklama muhalefeti tatmin etmedi. Türkiye’deki siyasi yelpazenin hemen her kesiminden tepkiler yükseldi. Kararnamenin, muhaliflere ve iktidar yanlısı basın tarafından “terörist” ya da “vatan haini” diye yaftalananlara karşı şiddeti kışkırtacağı dile getirildi.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden Özgür Özel “‘Terörle mücadele ediyorum' diyecek herkesin başkalarını boğazlamasının önünü açtılar.” diye konuşurken, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener Twitter hesabından “iç savaş” uyarısı yaptı.
Ketumluğuyla tanınan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile sessizliğini bozdu ve kararnamenin “hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklığının kaygı verici” olduğunu, “üzücü olaylara” fırsat vermemek adına gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Muhalefete göre kararnamenin asıl endişe uyandıran boyutu şu: Bu hüküm, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyen paramiliter grupların muhalifleri hedef almasına yasal zemin hazırlıyor ve “tek adam” iktidarı pekiştiriliyor.
POMED düşünce kuruluşunun kıdemli ziyaretçi araştırmacılarından ve St. Lawrence Üniversitesi’nde Orta Doğu tarihi dersleri veren Doç. Dr. Howard Eissenstat da kısa süre önce yazdığı bir makalesinde bu konuya dikkat çekti.
Makalesinde Erdoğan’ın 15 yıllık iktidarında ortaya çıkan devlet dışı güvenlik yapılarına değinen Eissenstat “Yeni bir darbe girişiminden hatta bir suikasttan korktuğu aşikar.” ifadesini kullandı. Akademisyenin işaret ettiği gruplardan biri de şaibeli bir özel askeri şirket olan SADAT.
Şirketin kurucusu emekli general Adnan Tanrıverdi aynı zamanda 2016’nın ağustos ayından bu yana Erdoğan’ın savunma danışmanı olarak görev yapıyor. Tanrıverdi’nin ordudan “irticai faaliyetler” nedeniyle emekli edildiği iddia ediliyor. Eissenstat, Erdoğan ve Tanrıverdi arasındaki ilişkiye dair şu tespitlere yer veriyor: “Bu ilişki, Türkiye’deki askeri ve güvenlik faaliyetlerinin giderek siyasileştiğini gösteriyor ve bir kriz durumunda siyasi hasımların devlet adına keyfi olarak hedef alınmasının önünü açıyor.”
Eissenstat asıl önemli noktayı ise şöyle vurguluyor: “Destekçilerinin pek çoğunun çatışma ve ölümü göze alarak kurşunların karşısına dikilmeye, tankların önüne yatmaya gönüllü olması Erdoğan iktidarının asıl güvencesidir.”
Erdoğan’ın bazı destekçilerinin darbe girişimi sırasında kendi silahlarını taşıdıkları ve etrafa ateş açtıkları iddia ediliyor. Başbakanlık tarafından geçen yıl ağustos ayında açıklanan bilgilere göre o gece hükümeti düşürmeye çalıştığı söylenen 36 darbeci öldürüldü.
Ayrıntılar halen tam olarak netleşmese de yedi kişinin Boğaziçi Köprüsü’nde öldürüldüğü biliniyor. Bunlardan bazıları sadece aldıkları emrileri uygulayan erlerdi. Aralarında en çok gündeme gelen isim Hava Harp Okulu öğrencilerinden Murat Tekin oldu.
21 yaşındaki Tekin darbe gecesi kitleler darbeye direnirken köprüde patlak veren şiddet sarmalında öldürüldü. Tekin’in başına gelenler kameralar tarafından kaydedildi ve sosyal medya aracılığıyla tüm dehşetiyle gözler önüne serildi. Ablası, Tekin ve o gece köprüye yalan gerekçelerle gönderilen diğer askeri okul öğrencilerinin masum olduğunu kanıtlamak için tek başına adalet mücadelesi veriyor. Aldığı bıçak darbeleri otopsi raporuyla da teyit edilen Harbiyeli’nin ablası Mehtap Tekin yetkililerin ailenin ıstırabına kayıtsız kaldığını söylüyor.
Mehtap Tekin Oda Tv tarafından yayınlanan bir videoda yeni çıkarılan kararnameye ilişkin şöyle diyor: “Burada demek oluyor ki kardeşimin katilleri yargılanmayacak. Koruma altına alınmış görünüyorlar. (...) Biz çok acı çekiyoruz ailecek. Murat benim tek kardeşimdi."