Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Suudi Arabistan’dan oluşan Terör Karşıtı Dörtlü (TKD), Katar’ın dış siyasetinden kaynaklanan bir dizi mesele nedeniyle 5 Haziran’da Katar’la diplomatik ilişkileri kesti. Ancak bu dört devletten her biri TKD’ye spesifik sorunlardan kaynaklı kendine özgü sebeplerle katılmıştı. Örneğin Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan Bahreyn, BAE ve Suudi Arabistan Katar’ın İran’la ilişkilerini “Katar tehdidinin” önemli bir boyutu olarak görürken Mısır’ın Katar’ı cezalandırma sebebi Katar’ın İran’la ilişkileri ve İran destekli milislere arka çıktığı iddiası değil, Sünni İslamcı gruplara, özellikle Müslüman Kardeşler’e verdiği destekti.
Nitekim Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisi 8 Kasım’da İran ve Hizbullah’a yönelik askeri adımlara karşı olduğunu ifade etti ve böylece diğer TKD ülkelerinin Doğu Akdeniz’de İran’la çatışmayı tırmandırma niyetine Mısır’ın karşı olduğunu ortaya koydu. Sisi “Körfez’in ulusal güvenliği Mısır’ın ulusal güvenliğidir.” diyerek ortaklarına güvence verdi ancak Sisi’ye göre Hizbullah’a yönelmek Lübnan’a bu yıl görece huzur getiren iktidar paylaşım anlaşmasını riske atacak, ayrıca İslam Devleti’ne (İD) karşı verilen küresel ve bölgesel mücadeleyi aksatabilecek.
2013’te Müslüman Kardeşler mensubu Muhammed Mursi’yi devirdikten sonra Kahire’yi Şam’ın yanına konumlandıran Sisi, Mısır’ın menfaatleri gereği Suriye’de ulus devletin korunmasına inanıyor ve Beşar Esad rejimini Mısır-KİK ilişkilerinde gerilim yaratan radikal İslamcılık karşısında bir set olarak görüyor.
Lübnan’da Hizbullah’ı zayıflatma gayretlerine Mısır’ın karşı koyması yüksek bir ihtimal. Zira Suriye’de Türkiye ve Körfez destekli Sünni isyancılara karşı rejimin kazandığı zaferlerde Hizbullah’ın katkısı büyük oldu. Dahası Mısır ordusunun Sina Yarımadası’nı kana bulayan Selefi cihatçılarla uğraştığı, Libya’da da İslamcı militanlarla savaşan Mareşal Halife Hefter ile iş birliği yaptığı bir dönemde Mısır Hizbullah’la çatışmayı tırmandırmak istemez.
İD’le bağlantılı gruplara ve Müslüman Kardeşler’e odaklanan, kendi ülkesinde önemli bir “Şii tehdidi” bulunmayan Mısır rejimine göre terörü desteklemekle suçlanan devletler konusunda TKD’nin İran’a değil, Türkiye’ye yönelmesi gerekir. Türkiye’de iktidarda olan Müslüman Kardeşler yanlısı Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşıtlık bakımından BAE Mısır’la aynı çizgide duruyor. Ancak BAE aynı zamanda Suudi Arabistan ve Bahreyn gibi Katar krizinin Türkiye’yle ilişkileri zedelemesini istemiyor. Körfez’deki kavga patlak verdiğinde Sisi Türkiye’nin de boykot edilmesini istemişti. Ancak Suudi-BAE önderliğindeki bloğun bu çağrıya uymaması TKD üyelerinin Müslüman Kardeşler yanlısı Ankara hükümetine farklı baktığını ortaya koyuyor.
Suudi Arabistan ve BAE’nin Türkiye’de önemli yatırımları var. İki ülke aynı zamanda Türk inşaat firmalarının önemli bir faaliyet alanı. Suudi Arabistan ve BAE KİK üyeleri arasında Türkiye’nin en büyük ticaret ortakları. Tabi bu yakında değişebilir. Zira Katar krizi Türkiye’nin Katar’la ticaretini artırıyor.
Beş yıl önceki rakamlara göre Türkiye, savunma sanayii ihracatının dörtte birini TKD’deki KİK ülkelerine yapıyordu. Yemen krizi sürerken Suudi Arabistan ve BAE önemli bir silah tedarikçisini kaybetmek istemez, hele de şu dönemde. Zira Batılı devletler, Yemen’de artan sivil kayıplar ve derinleşen insani kriz nedeniyle Suudi Arabistan ve BAE’ye silah satışlarını durdurma konusunda artan bir baskı altında.
Son olarak İran ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolleri konusunda TKD ülkeleri arasında üç ayrı eğilim ve yorum var. Suudi-Bahreyn bakış açısına göre Basra Körfezi ve Orta Doğu’da istikrara bir numaralı tehdit olan İran’a sert bir şekilde karşı koymak gerekirken Türkiye Sünni dünyada doğal bir ortak, önemli bir ekonomi ve Ankara’nın Katar yanlısı duruşuna rağmen iş birliği yapılması gereken bir devlet olarak görülüyor.
Mısır ise Türkiye’yi terörü destekleyen devlet olarak görüyor ve Ankara’nın Mısır yönetimini tanımadığı, Orta Doğu’da İslamcılara desteği kesmediği sürece TKD tarafından tecrit edilmesi gerektiğini düşünüyor.
BAE ise hem İran konusunda Suudi-Bahreyn görüşünü paylaşıyor hem de Mısır gibi Türkiye’yi Arap dünyasında tehlikeli bir aktör olarak görüyor. Ancak Türkiye’nin ekonomik değeri nedeniyle BAE Sisi’nin Türkiye’yi boykot çağrısına uymayabilir.
TKD Katar’ı beş aydır abluka altında tutarak birlik beraberliğini koruyor. Bu baskı Katar’a iletilen 13 talebin kabulünü sağlayamamış olsa da TKD’nin yumuşaması olası görünmüyor. Zira bu konuda taviz verilirse Suudi Arabistan ve BAE daha agresif bir dış politika izleyerek Orta Doğu’da dengeleri değiştirmeye çalıştıkları bir dönemde zayıflık görüntüsü verebilir.
Bu arada Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin 4 Kasım’da Suudi Arabistan’dan yaptığı ve herkesi şaşkınlığa uğratan istifa açıklaması Lübnan’da gerilimi artırdı. Doğu Akdeniz bölgesinde yeni bir Orta Doğu savaşı çıkabilir kaygısı giderek yükseliyor.
Suudi Arabistan’ın görülmemiş hamleler yaparak Hizbullah’ın meşruiyetini aşındırmaya çalışması, İran’ın Lübnan’daki çıkarlarına meydan okuması Riyad-Tahran sürtüşmesini artırmakla kalmayabilir, Suudi-Mısır ittifakında da yeni pürüzler yaratabilir. Mısır, Doğu Akdeniz bölgesinde Körfez devletlerinden ayrışan, bağımsız bir dış politikaya sahip. Ancak mali açıdan da KİK devletlerinin desteğine bağımlı. Dolayısıyla Suudi Arabistan İran’la Lübnan’da sürdürdüğü çatışmada Mısır’ın desteği için baskıyı artırsa Kahire yönetimi zor bir ikilemle karşı karşıya kalacak.
Öte yandan Mısır Yemen savaşında Riyad’ın beklentilerini yerine getirmediği halde Suudi Arabistan ve BAE’den yüksek miktarda yardım almaya devam ediyor. Bu da şunu gösteriyor: Mısır Hizbullah’la gerilimin tırmandırılmasına nasıl tepki verirse versin Körfez devletlerinin Sisi’ye desteği sürdürmekten başka seçeneği olmayabilir.
Körfez’deki kavga Katar meselesini giderek kurumsallaştırırken Sünni dünyası kutuplaşıyor ve bölgede yeni bir hizalanmaya doğru gidiliyor. BAE ve Suudi Arabistan TKD merkezli yeni bir bölgesel düzen kurma peşindeyse eğer TKD içindeki bölünmüşlüğün ele alınması ve Orta Doğu’da Katar dışında hangi ülkeleri, Arap dünyasında hangi devlet dışı aktörleri hedeflemek gerektiği meselesinin çözülmesi gerekecek. Katar’ın dış siyasetine karşıtlık TKD’yi birleştiren tek dinamik olarak mı kalacak? Yoksa TKD terörü destekleyen devletler konusunda uzlaşıp karşı bir strateji oluşturabilecek mi? Bunu zaman gösterecek.