İran’la Türkiye arasındaki bölgesel rekabet ve iki ülkenin Suriye iç savaşında farklı tarafları desteklemesi altı yılı aşkındır Suriye’de siyasi çözümün önünde duran en büyük engellerden biri. Bir ay öncesine kadar siyasi sürecin ilerlemesi pek olası görünmezken Tahran ve Ankara’nın son günlerde yaşadığı yakınlaşma siyasi sürecin müşterek bir çözüme doğru ilerleyebileceği umudunu yeniden yeşertti.
İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri’nin 15 Ağustos’ta Ankara’ya resmi bir ziyaret yaparak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dâhil üst düzey yetkililerle görüşmesi birçok gözlemci tarafından ikili ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olarak yorumlandı. Gerçekten de Ankara’ya siyasi bir ismin değil Bakıri gibi askeri bir yetkilinin gitmesi iki tarafın siyasi istişarelerden ziyade operasyonel düzeyde koordinasyona odaklandığına işaret ediyor.
Kürt meselesiyle ilgili kaygılar Türkiye-İran yakınlaşmasını kolaylaştırıyor. Mayıs 2016’da Al-Monitor’da yayımlanan yazımda Kürt meselesinin Suriye krizinde Tahran-Ankara mutabakatına zemin hazırlayan bir yapı taşı olabileceğini yazmıştım.
Iraklı Kürtler eylülde bağımsızlık referandumuna gidiyor. Suriye’de ise ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesinde yer alan Kürt militanlar İslam Devleti’nin kendinden menkul başkenti Rakka’da ilerliyor. SDG’nin amacı kuzey Suriye’de geniş bir alanda etkinliğini korumak. Kürt bağımsızlık hamlelerinin Irak’tan Suriye’ye sıçrama tehlikesi gerçeğe dönüşüyor. Bir sonraki adım İran ve Türkiye istikametinde olabilir, buradaki Kürtlerin hassasiyetleri de alevlenebilir.
Bu bağlamda ortak tehdidi ortadan kaldırmak için iş birliği yapmak İran ve Türkiye için en akılcı seçenek olarak görünüyor. Erdoğan’ın Kürt militanlara karşı ortak askeri operasyon olasılığından bahsetmesi iki tarafın gelinen noktayı ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Erdoğan’ın açıklaması Devrim Muhafızları tarafından yalanlanmış olsa da bu yalanlama tarafların başka şekillerde iş birliği yapmayacağı anlamına gelmiyor.
Görünen o ki İran’ın ortak operasyonu yalanlamasının başlıca nedeni, Ankara’nın bu operasyonları Suriye’den Irak’a taşıyarak Sincar ve Kandil’deki PKK üslerini hedeflemek istemesi. Türkiye ile birlikte böyle bir harekât başlatma konusunda İran’ın ne hazırlığı ne de isteği var. Çünkü Irak hükümetinin topraklarında herhangi bir Türk askeri varlığını istemediğini defalarca söylemesinin yanı sıra İran Türkiye’ye Irak’ta daha fazla manevra alanı tanımak istemez.
Daha olası bir senaryo ise iki ülkenin Suriye’deki nüfuz alanlarını belirlemeye başlaması ve ortak amaçlarına ulaşmak için eş güdümü sürdürmesi. Bu kapsamda İran, Türkiye’nin kuzey Suriye’de Kürt gruplarına karşı yeni bir harekât düzenlemesine yeşil ışık yakabilir, Ankara da Suriye ordusu ile İran yanlısı güçlerin doğu Suriye’de, bilhassa da Deyrizor’da ilerlemesine rıza gösterebilir. Böyle bir senaryoda Türk harekâtı kuzeyde birleşik bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasını engeller. Doğudaki gelişmeler ise SDG güçlerinin Rakka civarında kalmasını, kazanımlarını doğuya doğru genişletmesini engeller.
Eğer böyle bir mutabakat söz konusuysa Astana süreci de doğrudan etkilenebilir. Astana görüşmelerinin 5 Temmuz’daki son turunun ardından Suriye’de kurulacak dört çatışmasızlık bölgesine ilişkin nihai anlaşmanın sağlanamadığı çünkü Tahran ve Ankara’nın İdlib bölgesi konusunda uzlaşamadığı açıklanmıştı. Şimdi iki ülke arasında daha geniş bir iş birliği çerçevesi görülürken Astana görüşmelerinin bir sonraki turunda bu mesele de aşılabilir. Nitekim bazı Türk kaynaklarına göre İdlib konusu Bakıri’nin Türkiye ziyareti sırasında çözüldü.
Rusya’ya gelince İran’la Türkiye arasında varılacak kapsamlı bir mutabakat Rusya tarafından oluşturulan çatışmasızlık bölgeleri sistemini devam ettirir ve korursa Moskova bu mutabakata olumlu bakar. Ne de olsa böyle bir mutabakat Suriye’deki “Rusya-İran-Türkiye eksenini” güçlendiren yeni bir adım olur.
Öte yandan Moskova, Suriye’deki Kürt meselesinde bugüne kadar oldukça tarafsız bir tutum izlemeye, hatta kimi Kürt gruplarla yakın ilişkiler kurmaya çalıştı. Buna rağmen Moskova şimdi Kürtlerin Suriye’de daha fazla kazanım elde etmesini engelleme konusunda Ankara ve Tahran’la menfaatlerinin örtüştüğünü düşünüyor. ABD destekli bir güç olan SDG’nin Rakka’da nihai kontrolü sağlaması Suriye’nin geleceği üzerinde Washington’un daha etkili olması anlamına gelir ki bu kesinlikle Rusya’nın işine gelmez.
Suriyeli Kürtler, İslam Devleti’nin bertaraf edilmesinden sonra batıya, Akdeniz’e doğru yürüme konusunda güçlü bir istek ortaya koyuyor. Kürtlerle Washington arasındaki yakın bağlar düşünüldüğünde böyle bir hareket Rus askeri üsleri için doğrudan tehdit oluşturabilir, özellikle de Kürtler kendi bölgelerinde ABD’ye askeri üs verirse. Bu durum, Suriye’nin doğu kesimlerinde Rusya’nın Suriye ordusuna havadan sağladığı desteği niçin artırdığını net bir şekilde açıklayabilir.
Sonuç olarak Suriye savaşındaki üç başoyuncunun (Rusya, İran ve Türkiye’nin) temel menfaatlerinin şu anda örtüştüğü görülüyor. Dolayısıyla taraflar arasında hâlihazırda var olan siyasi koordinasyonun sahada daha somut bir koordinasyona dönüşmesi beklenebilir.