Rusya, İran ve Türkiye Suriye’nin dört bölgesinde altı aylık bir ateşkesin garantörlüğünü üstlenme konusunda anlaştı. İdlib ve civarındaki bazı kentler, Doğu Guta, Kuzey Humus ve Dara ile Kuneytra vilayetlerinin civarındaki bazı ilçeleri kapsayan ateşkesle gerilimin azaltılması, insani yardımın kolaylaştırılması ve siyasi bir çözüm için fiili şartların iyileştirilmesi amaçlanıyor.
BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da anlaşmayı “Umut verici ve doğru yönde atılmış olumlu bir adım.” diyerek övdü.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Astana anlaşmasıyla bir kez daha Suriye görüşmelerinin seyrini değiştirirken Washington’a da Suriye’de siyasi çözümün, İslam Devleti ve El Kaide gibi örgütlerle mücadelenin yolunun Moskova’dan geçtiğini kanıtladı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında vaat ettiği Suriye’de Amerikan-Rus iş birliği olasılığı geçen ay can çekişir bir hâldeydi. Uluslararası toplum, Suriye hükümetinin Han Şeyhun kasabasında sivillere karşı kimyasal silah kullanarak 90’ı aşkın kişiyi öldürdüğü iddiasıyla teyakkuza geçmişti. ABD’li istihbarat teşkilatları saldırının Suriye hükümeti tarafından yapıldığından “son derece emin” olduklarını açıklamıştı. Rus hükümeti ise ABD’nin Suriye’ye yönelik suçlamalarını reddederek Amerikan saldırılarını kınamış, Amerikan ve Rus güçlerinin Suriye’de çatışmasını önlemek için yapılan anlaşmadan çekileceğini açıklamıştı.
Ancak Putin, ABD’nin Suriye için planladığı ama eksik bıraktığı “güvenli bölgeler” önerisinden yola çıkarak ABD-Rus ortaklığını yeniden rayına oturtmayı başardı. Beyaz Saray’ın açıklamasında Trump ve Putin’in 2 Mayıs’taki telefon görüşmelerinde Suriye’de “Başta insani ve bir dizi başka sebeplerle kalıcı barışın tesisi için güvenli ya da gerilimi azaltma bölgeler” oluşturulması konusunda konuştukları bildirildi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Astana anlaşmasında üzerinde uzlaşılan gerilimi azaltma bölgelerinin ABD’nin Suriye için önerdiği “güvenli bölgeler”in bir muadili olduğuna işaret etti. Lavrov 6 Mayıs’ta MIR televizyonuna şu açıklamayı yaptı: “ABD’nin Astana’daki görüşmelerin sonucunu, bilhassa da gerilimi azaltma bölgelerinin kurulmasına dair anlaşmayı memnuniyetle karşılaması rastlantı değil.” ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile Rus muhatabı Valery Gerasimov da aynı gün Suriye’deki harekâtlar sırasında çatışmadan kaçınma taahhütlerine bağlı kalacaklarını açıkladılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı anlaşmanın tarafı olmadığını açıkça belirtse de Astana’daki görüşmelerde ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Vekili Stuart Jones da hazır bulundu. İran’ın anlaşma kapsamında üstlendiği “garantör” rolü Washington’ı endişelendiriyor ama Dışişleri Bakanlığı yine de Suriye muhalefeti içindeki grupların görüşmelere katılmasını desteklediklerini bildirerek şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin garantörlüğündeki muhalefet de taahhütlerine uymalı ve kendisini terör örgütü kabul edilen gruplardan ayırmalı. Bunlara Suriye halkının temsil edilme ve şeffaf hükümet gibi meşru taleplerine gölge düşüren Hayat Tahrir El Şam gibi örgütler de dâhildir.” Hayat Tahrir El Şam, El Kaide’nin Suriye uzantısı olan Şam Fetih Cephesi’nin liderliğinde kurulmuş radikal Selefi bir koalisyon.
Suriye’de İD, El Kaide ve uzantılarıyla mücadele hâlen devam ettiği için Astana anlaşması ABD ile Rusya arasında çatışma önleyici tedbirlerin ötesine geçebilecek bir iş birliği olasılığına yeniden kapı aralıyor, bilhassa da Washington’ın Rakka harekâtına hazırlandığı bir dönemde. Nitekim anlaşmada bu konuda taraflara şu çağrı yapıldı: “Hem gerilimi azaltma bölgelerinde hem de dışarıda BM Güvenlik Konseyi tarafından İD, Nusra Cephesi ve El Kaide’yle bağlantılı olduğu tespit edilen her türlü şahıs, grup ve oluşumla mücadelenin sürmesi için gereken tüm tedbirlerin alınması…”
Rus Savunma Bakanlığı’nın Ana Harekât Merkezi Komutanı General Sergei Rudskoy da 5 Mayıs’ta anlaşmaya ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Anlaşma Suriye’de İD ve Nusra Cephesi’yle mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Garantör devletler gerilimi azaltma bölgelerinde bu ve diğer terör örgütleriyle mücadelelerini sürdürecekler. Ayrıca Suriye’nin diğer bölgelerinde terörle mücadele eden hükümet güçleri ve silahlı muhalefete de destek verecekler. Gerilimi azaltma bölgelerinin kurulmasının ardından hükümet güçleri Suriye’nin orta ve doğu kesimleri ile Fırat nehrinin kıyısındaki İD’le mücadele harekâtlarına yönlendirilecekler.”
Dört hafta önce bu köşede ABD’nin Şayrat hava üssünü vurmasının ardından Moskova’nın “Rus askeri varlığının artırılması, uçuşa yasak veya buna muadil bir bölgenin kurulması gibi daha ileri adımlar düşünüyor” olabileceğini öngörmüştük.
Anlaşmaya Türkiye’nin de dâhil edilmesi Washington’ın Türkiye’nin Suriye’deki rolü konusunda Moskova’dan ara buluculuk talep edebileceğine işaret ediyor. Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki Halk Savunma Birlikleri (YPG) mevzilerine düzenlediği hava saldırılarının ardından geçen hafta şunları aktarmıştık: “İslam Devleti’ni (İD) Rakka’dan temizlemek için uzun zamandır beklenen bir askeri operasyon var ve ABD bu operasyonda omurgasını YPG savaşçılarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bel bağlarken NATO müttefiki Türkiye ABD’ye adeta meydan okuyor.”
Maxim Suchkov ise bu hafta anlaşma konusunda şu bilgileri aktarıyor: “Moskova Suriye krizini savaş alanından çıkarıp siyasi alana taşımanın güvenli bir yolunu ararken -zira çatışmalar zamanla çok sayıda Rus’un hayatına mâl olmaya ve daha fazla kaynak tüketmeye başladı- güvenli bölgeler önerisi üzerinde durmaya değer görüldü. Ancak üç asgari hedefe ulaşabilmek adına öneriye yeniden şekil vermek gerekiyordu: Bu bölgelerin Rusya’nın fiiliyattaki eylemlerini aksatmayacak şekilde tasarlanması, iç kamuoyuna Rusya’nın kendi çözümüymüş gibi lanse edilmesi ve Ankara ile Tahran’ın katılımı için önerinin Türkiye ve İran’ın aracılığında samimi bir uluslararası çaba olarak sunulması. Dahası böylesi bir hamle hem Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hem de İran’a korktuklarının aksine Moskova’nın onları ‘Amerikalılara satmayacağını’ da gösterecekti. Öte yandan girişimi Washington olmadan gerçekleştirmenin daha zor olacağı konusunda da bir anlayış hâkimdi. Böylelikle Rus Savunma Bakanlığı, ABD’nin Şayrat hava üssüne düzenlediği saldırının ardından kesilen görüşmeleri havada çarpışmaları önlemek için geliştirilen iletişim kanallarını yeniden açmak istediklerini açıkladı.”
Suchkov şöyle devam ediyor: “Rus Dışişleri Bakanlığı şu an güvenli bölgeleri ivedi hedeflere ulaşmak için kilit bir araç olarak görüyor.
-
Ilımlı muhalif güçlerin İslam Devleti (İD) ve Şam Fetih Cephesi’nden (Nusra Cephesi) ayrılması
-
Gerilimin azaltıldığı bölgelere insani yardımın daha kolay ulaştırılması
-
Sığınmacıların geri dönebilmesi için bu bölgelerdeki alt yapı ve su tesisatlarının onarılması
(...) En önemlisi de anlaşma Suriye’deki çatışmaları sona erdirmek için yaşamsal bir adım olarak görülüyor. (...) Operasyonel anlamda Ruslar güvenli bölge girişiminin Suriye hükümetinin elini rahatlatacağına ve Esad güçlerinin Suriye’nin orta ve doğu kesimlerinde İD’le mücadeleye odaklanmasına yardımcı olacağına inanıyor. Bunlara Fırat nehrinin kıyı şeridi ile Palmira’nın doğusu da dâhil. Tüm bunlar İD’in elindeki Deyrizor’a karşı başlatılacak geniş çaplı harekâtın da zeminini oluşturacak. Rus ordusu tüm bu çabaları hava saldırılarıyla destekleyeceğini açıkça vurguluyor."