Geçtiğimiz hafta Halep’teki kanlı savaşın sürdüğü günlerde üst düzey bir İsrail güvenlik yetkilisi, Suriye ve Lübnan sınırlarındaki kuzey cephesini İsrail’in bakış açısından Al-Monitor’a değerlendirdi.
Kimliğinin gizli kalması kaydıyla konuşan yetkili sözlerine şöyle başladı: “Son iki yılın ağırlıklı hikâyesi Rusya’nın bölgedeki müdahalesidir. Gelinen noktada bunun dramatik boyutta bir müdahale olduğunu söylemek mümkün. Müdahale olayların gidişatını değiştirmiştir. Bu, İsrail için büyük bir avantaj ama aynı zamanda önemli bir sıkıntı anlamına geliyor. En büyük avantaj, kuzey cephesinin öyle ya da böyle artık Rusların kontrolünde olmasıdır. Burada olup biteni Ruslar belirliyor. Kuzey cephesinde olanları, yakın zamana kadar İsrail için önemli bir tehdit teşkil eden daha radikal güçler dikte ediyordu. Gidişatı bu güçler belirliyordu. Talimatlar İran’dan, Dini Lider üzerinden Kasım Süleymani’ye ve Devrim Muhafızları’na geliyordu.”
Yetkili şöyle devam etti: “Durum artık değişti. İran hâlen boğazına kadar işin içinde ama gidişatı artık o belirlemiyor, emirleri o vermiyor. Sahayı artık Ruslar idare ediyor, gidişatı Kremlin belirliyor. Ayar düğmesi Rusların elinde, yoğunluğu istedikleri gibi artırıp azaltıyorlar. Totalde bu çok olumlu bir gelişme. Hiç kuşkusuz İsrail, bu durumu gidişatın İran Devrim Muhafızları tarafından belirlenmesine tercih ediyor. Ayrıca mevcut durumun yakında değişeceğine dair hiçbir emare görmüyoruz.”
İsrail’in kuzey cephesinde Rusya’yla nasıl bir ilişki geliştirdiği sorulduğunda yetkili şu yanıtı verdi: “Çok girift bir durum söz konusu. Bu, iki taraf için de önemli olan, çok hassas bir ilişki. Hiç kuşkusuz terazinin olumlu tarafı ağır basıyor ama bu bazı sorunların veya çözülmesi gereken bazı karmaşık konuların olmadığı anlamına gelmiyor.”
Yetkilinin buradaki kastı kuzey cephesinin semalarında, Golan Tepeleri ile Suriye-Lübnan sınırı gibi İsrail için özellikle önemli olan bölgelerin hava sahasında yaşanan trafik yoğunluğuydu. Yabancı kaynaklara göre son yıllarda İsrail sınıra yakın bölgelerde defalarca silah konvoylarını vurdu. Yabancı yayınlara göre Şam havaalanı yakınında 7 Aralık’ta meydana gelen saldırı da İsrail’e atfedildi ancak bu saldırı hava gücüyle değil karadan karaya füzelerle gerçekleştirildi. Anlaşılan o ki hava gücü kullanılmamasının nedeni de hava trafiği ve askeri operasyonların koordinasyonunda İsrail’le Rusya arasında yaşanan sorunlardı.
İsrailli bir askeri kaynak, kuzeyde yaşanan hava trafiği sorunlarını birkaç ay önce Al-Monitor’a şöyle anlatmıştı: “Daha önce böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştık. Dünyanın başka bir yerinde bu kadar kalabalık bir gökyüzü var mı bilmiyorum. Ruslar jetleri, gemileri, gelişmiş radarlarıyla burada ama aynı zamanda Charles de Gaulle uçak gemisinden kalkıp koalisyon hedeflerini vurmaya giden Fransız uçakları da buradan geçiyor. Ayrıca ABD savaş uçakları, Kıbrıs’tan kalkan İngiliz uçakları, başka birçok ülkenin uçakları var. Bunlar en hassas düzeyde koordinasyon gerektiriyor. Tüm bunlara kendi menfaatlerimizi ve İsrail Hava Kuvvetleri’nin rutin faaliyetleri de eklendiğinde durumun hassasiyeti konusunda bir fikir oluşabilir.”
Peki, bölgedeki Rus varlığı ve öncülüğünün dezavantajı nedir? Bu soruyu kıdemli güvenlik yetkilisine sordum. Yetkili şu yanıtı verdi: “Rusların karar verme süreci, olayların gidişatı, durumun savaş hâline evrilme riski bakımından yaptığı olumlu etki Hizbullah’la bir çatışmaya girecek olursak bir gecede olumsuza dönüşebilir. İsrail, Hizbullah’ı kontrol eden İran üzerinde belli bir stratejik baskı gücüne sahip. Bunun en önemlisi, Suriye rejimine, hele de şu mevcut hâline kolaylıkla ölümcül bir darbe indirme kabiliyetimiz. Hesap günü için alet çantamızda şu imkân da var: İran ve Hizbullah’la çatışma çıkarsa rejime ölümcül bir bedel ödetebilir ve bunu anında yapabiliriz. Böyle bir çatışma çıktığında Suriye’nin Hizbullah’a şu veya bu şekilde yardım edeceğini varsaymak yanlış olmaz. O noktada İsrail’in süratle tepki vermesi gerekecek. Ancak Suriye’de fiziki olarak var olan ve tümüyle rejim lehine müdahil olan Rusların bize bu şekilde tepki verme imkânı tanıyacakları son derece kuşkulu. Burada bize açık olan imkanlarda büyük bir değişiklikten söz ediyoruz. Kuzeyde çıkacak bir çatışmanın azami hızda, asgari hasarla sonlandırılması İsrail için çok kritik olsa da Ruslar hayır, dediğinde onların koyduğu çizgiye uymamak, bu seçenekten vazgeçmemek bizim için çok zor olacak.”
Başka bir deyişle İsrail güvenlik yetkilisi, Suriye’deki Rus varlığının İsrail’in hesap günü için hazırladığı operasyonel fırsatlar haritasından Suriye’yi fiilen çıkardığı kaygısını taşıyor. İsrail Savunma Kuvvetleri, bu hesap gününün yakında gelmeyeceğini, İran’ın da mevcut durumda Hizbullah’a cepheyi alevlendirme emri vermesinin yüksek bir ihtimal olmadığını değerlendiriyor. Ancak durumun aşırı hassasiyeti ve sahadaki koşullar düşünüldüğünde cephenin her an patlayabileceği de ortada. Bir yandan bakınca bölgedeki Rus varlığının bu tip olayları frenlemesi beklenir. Öte yandan eğer böyle bir yangın çıkarsa Rus varlığı İsrail açısından karmaşık bir durum yaratır. Bu yeni durumun farkında olan İsrail, şimdi başka operasyonel alternatifler ve yaratıcı çözümler bulmaya çalışıyor.
Son olarak yetkiliye Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad arasındaki ittifakın ne kadar sağlam olduğunu sordum. Yetkili şaşırtıcı bir cevap verdi: “Ruslara kalırsa onlar Esad’dan daha yarın vazgeçebilir. Bel bağlanacak kişisel bir bağ veya karşılıklı bir saygı ilişkisi yok. Burada söz konusu olan sadece ve sadece Rusya’nın Suriye kıyısındaki varlığını koruma ve radikal Sünni terörü Kafkasya gibi sorunlu gördüğü bölgelerden olabildiğince uzak tutma yönündeki soğuk, hesaplı çıkarlarıdır. Kaldı ki daha doğal gaz konuları, Türklerle karmaşık ilişkileri var. Putin Suriye’de süper güç statüsüne ulaştı – ki bu, Rusya’nın Sovyetler imparatorluğunun en parlak devrinde bile ulaşamadığı bir şeydi – ve bunu ABD’nin itirazlarına, öfkesine rağmen yaptı. Putin’in bundan vazgeçme ihtimali Esad olsun veya olmasın sıfıra yakındır.”