Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevinden ayrılacağının ortaya çıkmasının üzerinden geçen bir haftada Türkiye piyasaları sarsılırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halka seslenerek meydan okudu: "Ekonomik kriz çıksın diye dua edenler var. Spekülasyonlarla servetine servet katmaya alışanlar, umduklarını bulamayacaklar."
Piyasalar 20 ay önce başbakan olan ve 2015'te iki seçimden çıkan Davutoğlu'nun ayrılacak olmasını yeni bir siyasi belirsizlik olarak fiyatlarken, borsa bir haftada yüzde 8 değer kaybetti. 4 Mayıs'ta 2.80 seviyesinde olan dolar kuru, aynı gün ortaya çıkan belirsizlikle 2.97 seviyesine kadar çıktı. Böylece piyasalar, 2001 yılından bu yana ilk kez Cumhurbaşkanı-Başbakan anlaşmazlığından etkilendi.
Erdoğan'ın siyasi gücü tek bir merkezde toplamaya yönelik hamlesi ekonomi üzerindeki uzun vadeli belirsizlikleri de artırdı.
"Türkiye güçlü bir başkan merkezinde, kararların başkan ve seçilmemiş bir grup küçük danışman grubu tarafından alındığı Asya tipi bir kalkınma modeline dönüşüyor. Tehlike kontrol-denge mekanizmasının zayıflaması ve devletin idari kalitesinin zayıflamasıdır" diyen Nomura Ekonomisti Tim Ash Al-Monitor'a elektronik posta ile gönderdiği notunda şu değerlendirmeyi yaptı: "Sonuç olarak üretilecek politikalar daha zayıf olacaktır. Kötü politika seçimleri ise uzun vadeli büyüme perspektifine zarar verebilir."
Davutoğlu'nun görevden ayrılmasının ardından uzun yıllardır başkanlık sistemini isteyen Erdoğan'ın çalışmalarına hız kazandırması bekleniyor. Bu da yakın zamanda başkanlığı içeren bir anayasa referandumu ya da anayasayı değiştirmeye yetecek bir çoğunluğu yakalamak için erken seçimi gündeme getirebilir.
Türkiye Davutoğlu'nun ayrılması ve Erdoğan'ın AKP üzerinde tam kontrol sağlamasıyla fiili olarak başkanlık sistemine evrilirken, Erdoğan'ın ekonomi politikaları üzerindeki etkisinin de artması bekleniyor. Davutoğlu ve ekonomi kurmayı Mehmet Şimşek geleneksel ekonomi politikalarını savunurken, bütçe disiplini ile yapısal reformların önemini vurguluyor ve sermaye piyasalarının güvenini kazanacak politikalar üretmeyi amaçlıyor.
Buna karşın, Erdoğan ve ekonomi kurmayları ise yaygın kabulün aksine düşük faizin enflasyonu düşüreceğine, bunun aynı zamanda ekonomik büyümeyi canlandıracağına inanıyor. "Erdoganomics" olarak da adlandırılan bu ekonomi anlayışı alt yapı, inşaat yatırımları ve iç tüketim ile büyümeyi teşvik ediyor.
Ash ise şu noktaya dikkat çekti: "Erdoğan ve taraftarları 14 yıllık başarıyı Erdoğan'ın politik zekasına bağlayabilir. Seçimlerden aldığı politik destek açısından bu büyük ölçüde doğru. Ancak AKP dönemindeki ekonomik mucizenin Erdoğan'la çok az ilgisi var. Hatta son yıllardaki geleneksel olmayan politikalardaki artış ekonomiye ve piyasa güvenine zarar verdi." Ash ekonomik mucizenin daha çok Ali Babacan, İbrahim Çanakçı, Durmuş Yılmaz, Mehmet Şimşek gibi eski ekonomi kurmayları sayesinde elde edildiğini de ekledi. Bu eski kurmay ekipten geriye sadece Mehmet Şimşek kalırken, onun da yeni kurulacak kabinede olup olmayacağı belirsizliğini koruyor.
Bu gelişmelere karşın Erdoğan'ın danışmanları isimler değişse de uygulanan politikaların değişmeyeceğini vurguluyorlar.
Son yıllarda Merkez Bankası üzerinde artan baskı ve siyasi belirsizlikler nedeniyle büyüme hızı halihazırda yavaşladı. 2013 haziran ayında patlak veren Gezi olayları, aynı yıl hükümete yönelik başlatılan yolsuzluk operasyonları, 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 yılındaki iki genel seçim Türkiye ekonomisini siyasi gündemin ağır baskısı altında bıraktı. 50 yıllık tarihi ortalaması yüzde 4.5 olan Türkiye küresel ekonomideki sorunların da katkısıyla son dört yıldır ortalama yüzde 3 büyüyebiliyor.
Ekonomistler yapısal reformlardaki gecikme ve Erdoğan'ın ekonomik görüşlerinin büyümeyi uzun vadede daha da aşağı çekebileceği hatta krize sürükleyebileceği uyarısında bulunuyor.
Al-Monitor'a konuşan BETAM Araştırma Direktörü Seyfettin Gürsel Türkiye'nin son yıllarda zaten vasat bir büyüme oranına sahip olduğunu hatırlatarak, "Faizlerin hızla düşürülerek büyümenin sağlanacağı düşünülüyor. Halbuki yüzde 1-2 düzeyinde olan reel faizler zaten yüksek değil. Bu politikalar vasat olan ekonomik büyümeyi daha da aşağı çekecektir. Büyük hatalar yapılırsa, ekonominin daraldığını da görebiliriz" ifadelerini kullandı. Türkiye'de politika faizi yüzde 7.5 düzeyinde bulunurken, piyasa faizleri yüzde 10'a yakın seyrediyor. Enflasyon ise nisan ayı itibarıyla yüzde 6.57'ye geriledi.
Koç Üniversitesi'nden Kamil Yılmaz'ın Al-Monitor'a yaptığı değerlendirme ise şöyle: "Türkiye yapısal reformları hayat geçirmediği için yavaşladı. Son üç yıldır siyasette yaşanan gelişmeler nedeniyle yatırımlar durma noktasına geldi. Hal böyle olunca ekonominin daha da yavaşlaması kaçınılmaz."
Bu durumu "yavaş ölüm" olarak tarif eden Yılmaz şöyle devam etti: "Siyasetçiler 'yavaş ölümden' kaçınmak için düşük faiz gibi popülist politikalara yönelebilir. Ancak bu politikalar kısa vadede büyümeyi az da olsa desteklese de orta-uzun vadede bunun diyeti mutlaka ödenir. Yurt dışı veya yurt içi kaynaklı bir şokta Türkiye ekonomisi 2001 benzeri bir krize sürüklenebilir."
Türkiye ekonomisi 2001 krizi nedeniyle yüzde 5.7 daralmıştı. Ülke ekonomisi 2009'daki küresel krizde ise yüzde 4.8 küçülmüştü.
Türk reel sektörü son bir yıldır artan terör, yavaşlayan ekonomi ve siyasi belirsizlikler nedeniyle zor günler geçiriyor. Bu yıl şu ana kadar aralarında Türkiye'nin en büyük firmalarının da bulunduğu 240 firma iflas erteleme istedi. Ödeme sıkıntısı batık kredi oranının hızla artmasına neden oluyor. Geçen yıl yüzde 2.8 olan batık kredi oranı bu yıl yüzde 3.3'e çıkarken, bazı analistler gerçek rakamın yüzde 6'nın üzerinde olduğunu hesaplıyor.
Uluslararası yatırım bankaları ortaya çıkan yeni siyasi belirsizlikler nedeniyle Türk lirası varlıklarının olumsuz etkileneceğini öngörüyor. Commerzbank, JP Morgan ve Morgan Stanley gibi kurumlar Türk varlıklarında pozisyon azaltılmasını tavsiye etti.
Erdoğan ise ekonomistler ve piyasa oyuncularında artan endişelere rağmen rahat görünüyor: "Hemen başladılar 'Ekonomide ne olacak?' diye … 2008'de ekonomi dibe vuracak dediler, ben teğet geçecek dedim, geçti. Yine aynı şeyi yapıyorlar. Ülke dimdik ayakta, boşuna davul zurna çalmayın."