Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diplomatlar, diplomatik incelikler hatta diplomasiye düşkülüğüyle tanınan bir isim değil. İster Türk ister yabancı olsunlar Erdoğan diplomatlardan pek hazzetmediğini geçmişte de göstermişti.
Erdoğan 2006’da, Başbakanlığı sırasında Dışişleri Bakanlığı’nın resmi belgelerde türbanlı fotoğrafların kabul edilmemesini öngören bir talimatı nedeniyle Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ne alenen çıkışmıştı. Bu çıkış, Berlin’de kendisini dinleyen gurbetçi taraftarlarından alkış alırken büyükelçinin görev yaptığı ülkedeki itibarına gölge düşürmüştü.
Erdoğan 2009’da da emekli diplomatları, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e Davos’ta yaptığı çıkışı eleştirdikleri için “monşer”ler diyerek azarlamıştı. Türkçesi “azizim” anlamına gelen Fransızca “Mon cher” kalıbı eskiden Türk diplomatların birbirlerine hitap ederken kullandıkları bir saygı ifadesiydi. Ancak şimdilerde bazı diplomatların yapmacık ve işlevsiz doğalarını anlatmak için kullanılır oldu.
Erdoğan’ın gazabının bu sefer ki hedefi ise Batılı diplomatlardı. Günahları Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün duruşmalarına izleyici olarak katılmaktı. İki gazeteci 2014’te istihbarat teşkilatının Suriye’deki rejim karşıtı güçlere yasa dışı yollardan yaptığı silah sevkiyatını haberleştirdikleri için casusluk suçlamasıyla yargılanıyor.
Cumhurbaşkanı gazetede geçen mayısta yayımlanan haberin ardından Dündar’ın bunun bedelini ağır ödeyeceğini söylemiş ve iki isim bu açıklamadan bir süre sonra tutuklanarak, cezaevine gönderilmişlerdi.
Dündar ve Gül’ün başvurularını değerlendiren Anayasa Mahkemesi şubat ayında müdafilerin bu haberi yayımlayarak yalnızca gazetecilik görevlerini yaptıklarına ve haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Erdoğan ise gazetecilerin serbest kalmasına çok öfkelendi. Cumhurbaşkanı’nın yüksek mahkemenin kararına saygı duymadığı ve kararı tanımadığına ilişkin sözleri de meseleyi ne denli kişiselleştirdiğini gösterdi. Batılı devletlerin davaya gösterdikleri ilgi de bu öfkeyi tırmandırdı.
Erdoğan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ocak ayındaki Türkiye ziyareti sırasında Dündar’ın ailesiyle bir araya gelmesinden de rahatsız olmuştu, bilhassa da Biden’ın Dündar’ın oğluna babasının gurur duyulması gereken “çok cesur” bir adam olduğunu söylediğine ilişkin haberlerin basına yansımasının ardından...
Washington bu dava ve Türkiye’de demokrasiye zarar veren diğer gelişmelerden derin bir kaygı duyduğunu ısrarla vurguluyor. Avrupa Birliği ise Suriye ve diğer Orta Doğu ülkelerinden gelen mülteci akınları konusunda Türkiye’nin iş birliğine ihtiyaç duyduğu için Ankara’ya karşı müsamahakar davranmakla eleştiriliyor.
Ne var ki, bu, AB’li diplomatların Türkiye’deki bazı davaları yakınen takip etmesine engel değil. Dündar ve Gül’ün geçen hafta İstanbul’da görülen duruşmasına Almanya’nın Ankara Büyükelçisi ve önde gelen AB ülkelerinin başkonsoloslarının yanı sıra Avustralya, ABD ve Kanada’nın başkonsolosları da katıldı.
Duruşmaya katılan bazı diplomatların adliyede çektirdikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşması ise Erdoğan’ı çok öfkelendirdi. İstanbul’da Türk girişimcilere hitaben yaptığı bir konuşma sırasında öfkesi yüzünden okunan Cumhurbaşkanı diplomatlara söyle çıkıştı: “Siz kimsiniz ya? Sizin ne işiniz var orada? (...) Burası senin ülken değil. Burası Türkiye. Sen konsolosluk binası veya konsolosluk sınırları çevresinde hareket edebilirsin, diğerleri izne tabi.”
Erdoğan’ın bu sözleri İslamcı destekçileri ve milliyetçi çevreler tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak emekli Türk diplomatların hiçbiri Cumhurbaşkanı’nıyla aynı fikirde değil.
Daha önce Türkiye’nin Bağdat ve Washington Büyükelçisi olarak da görev yapan ve 1998’de emekli olduktan siyasete giren Eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nüzhet Kandemir Erdoğan’ın hedefindeki diplomatların görevleri dahilinde hareket ettikleri görüşünde.
Kandemir Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Görev yaptıkları ülkedeki siyasi gelişmeleri takip etmek ve bunları ülkelerine rapor etmek diplomatların görevidir. Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi kapsamında bu da görevlerinin bir parçasıdır. Bir devlet, yabancı bir diplomatı kabul ettiğinde diplomatın kendisine tanınmış ayrıcalıklar doğrultusunda hareket etme hakkını da tanımış olur. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise böyle bir haklarının olmadığını söylüyor”.
Erdoğan’ın sözlerinin Türkiye’yi küçük düşürdüğünü de belirten Kandemir değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Maalesef Türkiye son derece kişiselleştirilmiş, başı sonu belli olmayan bir dış politika izliyor. Bu, dünyanın geri kalanı için normal olmasa bile Türkiye için bir norm haline geldi”.
Erdoğan’ın yaklaşımı riskli olsa da Dışişleri Bakanlığı, diplomatların Dündar ve Gül’ün duruşmasına katılmalarından duyduğu rahatsızlığı ilgili ülkelere iletmekten geri durmadı. Kandemir bakanlığın diplomasinin kurallarını bildiğini ancak “emir büyük yerden geldiği” için başka bir seçeneğinin bulunmadığını söyledi.
Konumunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen Batılı bir diplomat ise Al-Monitor’a Türkiye’ye “gereken cevabın verildiğini” söylerken ayrıntılara girmedi.
Ne var ki, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin ifadeleri “gereken cevabın” ne olduğunu açıkça ortaya koydu. Washington’da 29 Mart’ta düzenlenen günlük basın toplantısında konuşan Kirby bakanlığın duruşmayı izleyen diplomatının arkasında olduğunu söyledi.
Erdoğan’ın meydan okuyan tonuna aynı oktavdan yanıt veren Kirby şöyle dedi: “Ev sahibi ülkelerdeki siyasi, yasal ve diğer konulara ilişkin gelişmeleri gözlemlemek ve raporlamak standart diplomatik teamüllere tamamen uygundur. Böylesi bir yargı sürecini ilk kez izliyor değiliz ve kesinlikle son kez de olmayacak”.
Türkiye’deki muhalif basın ise konuyu haberleştirirken kaderin bir cilvesine işaret etti. Erdoğan 1998’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında okuduğu bir şiirin laik devlet anlayışına zarar verdiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına mahkum edilmişti. Dönemin ABD Başkonsolosu ve diğer Batılı diplomatlar o zaman da Erdoğan’a destek vermişlerdi. Hatta Erdoğan’ı ofisinde ziyaret eden dönemin ABD Başkonsolosu Carolyn Huggins “Seçilmiş siyasilere söyledikleri şeyler yüzünden verilen hapis cezaları Türk demokrasisine olan güveni sarsar” demişti.
Ne var ki, o dönem Batılı diplomatlardan gördüğü destekten şikayetçi olmayan Erdoğan şimdi işin bu kısmını görmezden gelmeyi tercih ediyor.