Suudi Arabistan’ın 2 Ocak’ta Şii din adamı Nimr El Nimr’i idam etmesinin ardından dünyanın çeşitli yerlerindeki Şii önderler başsağlığı ve kınama mesajları yayımladı. Ortaya konan tepkilere bakınca İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in görüşlerini yansıtanlar ile Necef Havzası lideri Büyük Ayetullah Ali El Sistani’nin anlayışını takip edenler net bir şekilde ayrılıyor. Bu farklılık Suudi rejimi için önemli olacak ve belki de İran nükleer anlaşmasının uygulanması ve Nimr’in idamına gösterilen tepkiler ışığında daha da büyük önem kazanacak.
Hamaney, 3 Ocak tarihli açıklamasında Nimr’in idamını kınamakla, Suudi rejimini suçlamakla kalmadı Suudi rejiminin sonunun geldiğini söyledi. Açıklamada şu ifade yer aldı: “Mazlum şehidin kanı iz bırakacak ve Suudi siyasiler bu yaptıklarından dolayı Allah’ın gazabına uğrayacaktır.”
Sistani ise Suudi rejimini hedef almadan idam edilen 47 kişinin ailelerine başsağlığı diledi. Nimr’le birlikte aynı gün üç Şii daha idam edilmişti. Geri kalanlar ise çoğu El Kaide bağlantılı kişiler olmak üzere Sünni’ydi. Sistani sade bir ifade kullandı: “Bu yaşananları kınıyoruz ve acılı ailelere büyük kayıplarından dolayı başsağlığı dileklerimizi ve dayanışma duygularımızı ifade ediyoruz.”
İki Ayetullah’ın ortaya koyduğu yaklaşım iki ayrı Şii felsefesini yansıtıyor ve bu farklılık Sünni ağırlıklı toplumlarda yaşayan Şii azınlıkları etkiliyor. Bu ikilik, Hamaney ve Sistani’nin yıllar içerisinde dini önderler olarak sergilediği başka tutumlara da yansıyor.
Bölgenin ve dünyanın en büyük Şii ülkesi İran’ın hem siyasi hem dini lideri olan Hamaney, kendini sadece Şiilerin değil tüm Müslümanların vasisi olarak görüyor. Resmi web sitesinde kendini “Müslümanların Koruyucusu” olarak tanımlayan Hamaney’e göre Müslümanları himaye görevi Allah tarafından verilmiştir ve Müslümanlar onu vasi olarak kabul etsin veya etmesin bu konuda söz sahibi değildir.
Sistani ise kendini ne Iraklı ne de başka Şiilerin koruyucusu olarak görüyor, tüm Müslümanlara kardeşi olarak bakıyor. Ağustos 2014’te Körfez’den gelen Şiilerle yaptığı bir görüşmede Sistani’ye bağlılık konusu soruldu. Sistani soruyu şöyle yanıtladı: “Hiç kimseyi kutsallaştırmayın, hiç kimseye konum ve mertebesini aşan bir önem atfetmeyin.” Şiilerin diğer toplumsal kesimlerle ilişkilerine dair de şöyle dedi: “Başkalarının kutsallarına, simgelerine saldırmayın veya bunları eleştirmeyin. Herkesin arasında karşılıklı saygı hâkim olsun.” Sistani ayrıca Arap Baharı’ndaki isyan hareketlerini eleştirdi, bunların kışkırtıcı olduğunu, mezhepçiliğe yol açtığını ve menfur suçların işlenmesine neden olduğunu söyledi.
Nimr’in idamının ardından Hamaney’le bağlantılı resmi internet siteleri onun izinden giderek Suudi rejimini sert şekilde eleştiren, Suudi rejiminin sonunun geldiğini söyleyen bir sürü yazı yayımladı. İran’la Suudi Arabistan’ın kızışan bölgesel çekişmesi ışığında Hamaney daha önce de çeşitli konuşmalarında Suudi rejimini hedef almıştı.
Sistani ise Suudiler konusunda daha dengeli bir tutum ortaya koyuyor. Nimr olayında Sistani öncelikle Suudi Arabistan’ı idam cezasını infaz etmekten vazgeçirmeye odaklandı. Bu çabalarıyla Suudi rejimiyle siyasi ve mezhepsel gerilimi körüklemekten uzak durmuş oldu.
Suudi Arabistanlı Şii din adamı Musa Ebu Hamsin’e göre Suudi Arabistan’daki Şiiler çoğunlukla Sistani’yi takip ediyor ve Hamaney’in savunduğu devrimci yaklaşımı benimsemiyor. Nimr’in temsil ettiği hareket de buna dâhil. Nimr’in bağlı olduğu Şiraz Okulu, Hamaney ve Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin siyasal Şiilik ve devrimci İslam’a dayanan, Suudi karşıtlığıyla harmanlanan anlayışına dinen karşı durmakla biliniyor. Nitekim Nimr’in söylemi de hak taleplerine odaklanıyordu. Ancak Suudi rejiminin bu taleplere anlamlı bir yanıt vermemesi Nimr’i son yıllarda söylemini ve tutumlarını sertleştirmeye itti. Haziran 2012’de yaptığı bir konuşmanın ardından tutuklanan Nimr, Şiileri isyana teşvik etmekten yargılandı.
1979 İslam Devrimi’nin ardından felsefesini Suudi Arabistan’da yaymaya başlayan İran, bilhassa 1987’de kurulan Hizbullah El Hicaz üzerinden güçlü, Suudi karşıtı muhalif hareketlerin yükselişinde etkili oldu. Hizbullah El Hicaz ilk başlarda Şii ağırlıklı Doğu Eyaleti’nde destek toplamış olsa da 1993’te çöktü. Zira ılımlı yaklaşımı ve Suudi rejimiyle temaslarıyla bilinen Şeyh Hasan El Saffar gibi Hizbullah El Hicaz liderleri, rejimle müzakerelere girdi ve sürgündeki Şii liderlerin dönüşü konusunda rejimle anlaşmalar imzaladı.
Suudi Arabistan’ın doğusundaki Şiilerin illa da rejime düşman olmadığını gösteren bir diğer olay da Nimr’in erkek kardeşi Muhammed El Nimr’in abisinin idamını kınadığı gün Tahran’daki Suudi Büyükelçiliği’ne saldıran göstericileri de kınaması oldu.
Sistani’nin ılımlı yaklaşımı ve Şiiler üzerindeki etkisi Suudi Arabistan için önemli bir fırsat. Suudi rejimi bu fırsattan yararlanarak ülkesindeki Şii azınlığa eşit yurttaşlık hakları verebilir ve İran destekli devrimci hareketlerin yükselişini frenleyebilir. Nükleer anlaşmanın hayata geçmesiyle güç dengesi İran lehine değişiyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan böyle bir adım atacaksa bu adım aciliyet kazanıyor. Suudi rejimi toplumunu dış güçlere karşı güçlendirmek istiyorsa tüm toplumsal kesimleri desteklemeli ve onları birleşik bir Suudi Arabistan’ın parçası hâline getirmeli.