TAHRAN, İran — Mekke yakınlarındaki Mina’da 24 Eylül’de meydana gelen izdihamda yüzlerce İranlı hacı hayatını kaybetti. Suudi tarafı süratle bilgi verme konusunda ihmalkâr davrandı ve İran makamlarıyla iş birliğine yanaşmadı. Bunun üzerine İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney Suudi Arabistan’ın Müslüman dünyasından özür dilemesini istedi. Ayetullah Hamaney Riyad’ı ayrıca İranlı hacıların naaşlarını ülkelerine gönderme sorumluluğunu yerine getirmemekle, “art niyetli” davranmakla suçladı. Devamında da şu uyarıyı yaptı: “Mekke ve Medine’de bulunan on binlerce İranlı hacıya yapılacak en ufak bir saygısızlık ve Suudi hükümetinin o pak naaşların nakliyle ilgili görevini yerine getirmemesi İran tarafından sert ve güçlü bir tepkiyle karşılanacaktır.”
104 hacının naaşının İran’a getirildiği 3 Ekim’de Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ayrı bir uyarıda bulundu: “Bu güne kadarki dilimiz kardeşlik dili oldu. Gerektiğinde diplomasi dilini kullandık ama gerekirse otoriter bir dil de kullanılabilir.”
Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi de aynı gün şöyle konuştu: “Devrim Muhafızları, İslam Devrimi’nin büyük önderinin iradesini yerine getirmek, Suudi hanedanına Mina’da işlediği suçların hesabını sormak ve mağdurların haklarını sağlamak için tüm imkânlarını hazır hâle getirmiştir. Hazırız ve emir bekliyoruz. (…) Müslüman dünyası Suudilerin ihanetlerinden, cahilliğinden bıktı. Bunlar bize Ebu Leheb’i hatırlatıyor. Yemen halkının katledilmesi, Suriye’deki zavallı insanların yerlerinden edilmesi, Bahreyn halkının bastırılması, Irak’taki etnik katliamlar, etnik gerilimlerin yaratılması, teröre destek de bunlara dâhildir. Suudiler Müslümanların öfkesinde boğulacaktır.”
Riyad’a bir uyarı da Ayetullah Hamaney’in danışmanı ve eski Devrim Muhafızları komutanı Muhsin Rızai’den geldi: “Ateşle oynamayın çünkü bu ateş sizi yakar. (…) İran-Irak Savaşı’nda çıkış yolu bulamayan Saddam’ın izinden gitmeyin.”
Suudi Arabistan ise İran’ı izdiham faciası üzerinden siyaset yapmakla suçladı. BM Genel Kurulu’nda konuşan Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cubeyr “İranlıların en kutsal dini vecibelerini yerine getiren insanların başına gelen bu trajediyi siyasete alet etmek yerine daha yararlı şeylerle uğraşması gerektiği kanısındayım.” dedi.
Yükselen husumet derecesiyle dikkat çeken bu açıklamalar, İran’ın “sert ve güçlü tepki” dediği adımın ne olabileceği sorusunu gündeme getiriyor.
Sert tepki genelde askeri adım olarak anlaşılıyor. Altı küresel güçle nükleer görüşmelerini sonuçlandıran İran şimdi kendini daha güçlü konumda hissediyor. Bunun dışında İran, Suudi Arabistan’ın Yemen’de umutsuz bir duruma düştüğünü değerlendiriyor. Suudi Arabistan’la olası bir askeri çatışmada Tahran açısından birkaç senaryo akla geliyor:
-
Birincisi kara harekâtı. Böyle bir harekât İran’ın hem Irak hem Kuveyt’ten geçmesini gerektirecek. Bu ülkelerin ikisi de İran’a Suudi Arabistan’a saldırmak amacıyla topraklarına girmesine izin vermez. Dolayısıyla bu seçenek masada olamaz. Ayrıca böyle bir harekât için büyük ve iyi teçhiz edilmiş bir ordu ve ancak bir süper gücün sahip olacağı lojistik, parasal ve ekonomik imkânlar gerekir. Oysa İran bölgede orta ölçekli bir güç olarak görülüyor. Bunun yanında 1991’de Kuveyt’i işgal eden Irak’ın ABD’den nasıl tepki gördüğü de İran’ın önünde tarihsel bir örnek olarak duruyor.
-
İkinci senaryo deniz harekâtı. Burada İran’ın Suudi Arabistan’ın doğu kıyısına ulaşması için 200 millik bir mesafeyi kat etmesi gerekir. Suudi Arabistan’ın denizi karadan kontrol edeceği ve İran silahlı kuvvetlerinin stratejik derinlikten mahrum olacağı düşünülürse böyle bir harekât da imkânsız olur.
-
Üçüncü senaryo müttefikler üzerinden vekâlet savaşları. Bu, İran’ın muhalefetle mücadele eden Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a daha da kararlı destek vermesi anlamına gelir. Tahran ayrıca Lübnan hükümetinin Suudi yanlısı unsurları ve İsrail’e karşı Hizbullah’ı destekler, Yemen’de de Husilere yardım eder. Hizbullah ve Esad’ı desteklemek olanaklı ve kolay olabilir ama Yemen deniz ablukası altında olduğu için Husilere askeri destek sağlamak daha zor olur. Dahası 2216 sayılı BM kararı Husilere askeri yardımı yasaklıyor. Yine de İran bu amacını kaçakçılar ve özel yükleniciler aracılığıyla gerçekleştirebilir.
-
Dördüncü senaryo Suudilerin Hürmüz Boğazı’na erişimini kısıtlamak. İran’ın Hürmüz Boğazı’na aşinalığı ve burada sahip olduğu askeri avantajlar düşünülürse bu seçenek mümkün. Sorun şu ki bu senaryo 1980-1988 İran-Irak Savaşı’nın sonlarında olduğu gibi tankerler savaşına yol açabilir. Suudi gemileri de üçüncü bir ülkenin bayrağını çekmeye yönelebilir. Ayrıca bu senaryo küresel güçlere Basra Körfezi’nde askeri varlıklarını artırma gerekçesi sağlar ki bu, İran’ın hedeflerine aykırı olur.
-
Beşinci seçenek Suudi Arabistan’la Bahreyn’i bağlayan köprünün tahrip edilmesi. 25 kilometre uzunluğundaki Kral Fahd Geçit Yolu aralık 1986’da açılmıştı. Köprü yüksek tahrip gücüne sahip füzelerle havadan vurulursa Suudilerin Bahreyn’e olan askeri desteğinin azalması beklenir. Bu da Bahreyn rejimini zayıflatır. Böyle bir saldırıyla birlikte İran Bahreyn’deki muhalif gruplara lojistik ve askeri destek sağlamayı başarırsa Bahreyn rejimi çökebilir. Ancak ABD’nin Bahreyn’de askeri varlığı olduğu düşünülürse İran’ın Bahreyn’e yönelik doğrudan bir askeri harekât gerçekleştirmesi mümkün değil.
-
Altıncı seçenek Suudi Arabistan’ın Doğu Eyaleti’ndeki Katif bölgesinde yaşayan Şiilerin desteklenmesi, Şiilerin de sağlanan askeri ve lojistik yardımla Suudi hükümetini devirmek maksadıyla ayaklanması. Suudi Arabistan’ın Irak sınırına inşa ettiği oldukça uzun duvar ve Şii nüfuslu bölgelerle İran arasındaki mesafe düşünüldüğünde bu senaryo pek olası görünmüyor. Ayrıca Suudi Arabistan’daki Şiilerin böyle bir destek alması hâlinde hükümete karşı gerçekten ayaklanacağı da kuşkulu.
-
Yedinci seçenek Suudi Arabistan’a füze atılması. Farklı füze tiplerine sahip olan İran, Suudi Arabistan topraklarında çeşitli hedefleri vurabilir. Suudi Arabistan Demir Kubbe gibi etkili bir hava savunma altyapısına sahip olmadığı için İran’ın füze saldırısı etkili olabilir. Bu senaryodaki sorun şu ki Suudi Arabistan ve müttefikleri misilleme olarak İran’ın petrol altyapısını tahrip eder.
Mevcut seçenekler ve kısıtlar düşünüldüğünde İran tarafından verilecek “sert” tepki ancak üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı seçenekler kapsamında olabilir. Kuşku yok ki İran’la Suudi Arabistan arasında yaşanacak bir çatışmada Umman hariç tüm Körfez devletleri Suudi Arabistan’a tam destek verir. ABD ile İsrail de çok büyük bir ihtimalle Suudi Arabistan’ın yanında yer alır.
Ancak tarihten de görüldüğü üzere bir ülkenin askeri harekâta girişmesi her zaman mantık çerçevesinde olmayabilir. İran, ne olursa olsun Suudi Arabistan’ı cezalandırmak için askeri harekât gerektiğine karar verebilir. Dolayısıyla sorunların diplomatik yollardan çözülmesi hem İran’ın hem Suudi Arabistan’ın yararına olur. Ancak iki tarafın son günlerdeki sert açıklamaları durumun kritik bir aşamaya gideceğini ya da mevcut soğuk savaşın süreceğini gösteriyor.