Viyana’dan 14 Temmuz’da yükselen sevinç çığlıkları Kudüs’te savaş naralarına yol açtı. Başbakan Benjamin Netanyahu vakit kaybetmeden İran’la küresel güçler arasında sağlanan nükleer anlaşmanın İsrail’i bağlamadığını ilan etti. Okyanusun diğer yakasında ise ABD’nin Birleşmiş Milletler nezdindeki daimi temsilcisi Samantha Power aynı hızla anlaşmayı BM Güvenlik Konseyi’nde acil oylamaya sunacağını açıkladı.
Beş daimi Güvenlik Konseyi üyesinin anlaşmaya imza atmış olması anlaşmanın BM kanallarından geçmesini garanti ediyor. Ancak Netanyahu vazgeçmiyor ve anlaşmayı ABD Kongresi’nde engellemek için gerekli olan çoğunluğu, yani başkanlık vetosunu aşacak büyüklükte bir çoğunluğu sağlamak ümidiyle Kongre’deki herkese ulaşmaya çalışıyor. Viyana’dan gelen haberin hemen ardından hükümetin diplomasi-güvenlik kabinesi anlaşmayı oy birliğiyle reddetti ve böylece Netanyahu kendi elini kolunu bağlamış oldu.
Netanyahu, Knesset üyesi Şaron Gal’ın getirdiği tuhaf bir yasa teklifine ilişkin hükümet pozisyonunu belirlemeden önce teklifin olası etkilerinin incelenmesi için 12 Temmuz’da bir komisyon oluşturmuştu. Teklif, güvenlik suçu işleyen ve “terörist” olarak adlandırılan kişilerin ölüm cezasına çarptırılmasını öngörüyor. Oysa bakanlar İran’la sağlanan ve son derece girift olan nükleer anlaşmaya daha imzaların mürekkebi kurumadan topyekûn savaş ilan ettiğinde anlaşma henüz İbraniceye bile çevrilmemişti.
Farz edelim ki Netanyahu kişisel tılsımı ve biraz da Şeldon Adelson’un kişisel servetinin yardımıyla Başkan Barack Obama’ya diz çöktürtecek çoğunluğu sağlamayı başardı. Yine farz edelim ki Cumhuriyetçiler ABD liderini küçük düşürerek pek çok kişi tarafından Başkan’ın en büyük dış politika başarısı olarak görülen anlaşmanın veto edilmesini zorladı. Bu durumda Kongre’nin kararı anlaşmaya imza atan Rusya, Çin ve Avrupa Birliği ülkelerini bağlayacak mı?
Bu sorunun yanıtını İsrail’in Avrupa Birliği’ndeki sadık destekçisi Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier 14 Temmuz’da verdi. Netanyahu’yu alenen paylayan Steinmeier şöyle dedi: “İsrail anlaşmayı daha yakından incelemeli ve kaba bir dille eleştirmemeli.” İsrail’in büyük dostu Kanada Dışişleri Bakanı Rob Nicholson bile küresel güçlerin anlaşmanın sağlanması için ortaya koyduğu çabayı övdü. Nicholson Kanada’nın İran’ın sözlerine değil, icraatlarına bakarak karar vereceğini ve konuya ilişkin herhangi bir adım atmadan önce “anlaşmayı iyice inceleyeceğini” söyledi.
Son yıllarda İran meselesini yakından takip eden kıdemli bir İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, anlaşmanın imzacı ülkelerdeki onay süreçlerine İsrail’in ne kadar etki edebileceğini Al-Monitor’a değerlendirdi. Diplomat, isminin açıklanmaması kaydıyla şöyle dedi: “Bibi (Netanyahu) anlaşmanın sadece İran’la ABD arasında değil İran’la altı (küresel) güç arasında imzalandığını pekâlâ biliyor. Rusya, Çin ve Almanya’nın Kongre’den çıkacak karara göre hareket etmeyeceği herkesin malumu.”
Netanyahu’nun Obama’ya karşı “frenlenemeyen ve siyasi” bir karşıtlık içinde olduğunu belirten diplomata göre Netanyahu’nun Kongre’deki girişimleri başarısız olacak, tıpkı İsrail’in 1981’de Suudi Arabistan’a gelişkin AWACS erken uyarı uçaklarının satışını engelleyememesi gibi.
Yetkili sözlerine şöyle devam etti: “Size Dışişleri Bakanlığı’ndan duyamayacağınız bir şey söyleyeyim. Bu anlaşmaya hükümet adına kamu diplomasisi yürütmeyen herkes olumlu bakıyor. Genelkurmay Başkanı ve istihbarat teşkilatının pek çok kıdemli yetkilisi de buna dâhil. İran tehdidinin en pembe rüyalarımızda bile göremeyeceğimiz kadar uzun bir süre için ve İsrail’e en az tehlike arz edecek şekilde ötelendiğini görüyoruz. Dahası anlaşma süper fırsatlar yaratıyor. Bu fırsatlar değerlendirilmeli ve değerlendirebilir, tabii doğru kullanılırsa. Örneğin önümüzdeki dönemde sükûnetin korunması İran’ın menfaatine olacak. Bu bağlamda Avrupa ve ABD, Hizbullah’ı Golan Tepeleri’nde veya sınırlarımızın dışında bize karşı faaliyet yürüttüğü alanlarda dizginlesin diye İran’a baskı yapmak için kullanılabilir.”
Netanyahu Obama’ya yönelttiği taleplerden geri adım atabilmesi için ABD tarafından kendisine sunulan önerileri uzun zamandır geri çeviriyor. Bunlara İran ve bölgesel müttefiklerinden gelebilecek saldırılara karşı cazip bir savunma yardımı paketi ve güvenlik garantileri de dâhil. Başbakan, Kongre üzerinden kumar oynamayı tercih ederek hem İran’ı alt edebileceğini hem Obama’nın burnunu sürtebileceğini düşünüyor. Ancak tıpkı kumar masasında veya askeri çatışmalarda olduğu gibi zamanı geldiğinde geri çekilmeyi ve hasar kontrolü yapmayı bilmek gerekir. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter Netanyahu’yu ikna etmek üzere gelecek hafta Kudüs’e gelecek. Başbakan yol almak mı yoksa kavga çıkarmak mı istediğine karar vermek durumda.
Monterey Enstitüsü’ne bağlı James Martin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Çalışmaları Merkezi’nin kıdemli araştırmacılarından Avner Cohen’e göre İran anlaşması, İsrail’in konumunu ABD ile yapılacak ikili anlaşma paketiyle güçlendirmekle kalmayacak, başka avantajlar da sağlayacak. “Israel and the Bomb” (İsrail ve Bomba) kitabının yazarı olan ve İsrail’in nükleer meselesine değinen ilk isimlerden biri olan Cohen, 14 Temmuz’da Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Halk yaklaşık 20 yıl ‘İran tehdidi’ adı altında korku kampanyasıyla manipüle edildi. Şimdi nihayet korkuya dayalı manipülatif siyaseti kamuoyunun gündeminden çıkarmak için bir imkân doğdu.” Cohen’e göre “İran tehdidinin” ortadan kalkması İsrail’deki nükleer tartışmalara olumlu katkı yapabilir ve “aydınlanmış devletlerde” olduğu gibi atom enerjisi komisyonunun yasaya bağlanmasına zemin hazırlayabilir.
İran tehdidinin manşetlerden düşmesi, sürekli artan bir tehlikeyle, İsrail’in 10 yılı bulmadan iki uluslu bir devlete veya bir apartheid rejimine dönüşmesi tehlikesiyle ilgilenme fırsatı verecek. Netanyahu son yıllarda dünyayı İran’ın nükleer programını engellemekle meşgul etti, sürekli daha sert yaptırımlar talep etti. Önümüzdeki yıllarda ise dünya İsrail işgal rejimini engellemek ve yerleşimlere karşı daha sert yaptırımlar talep etmekle meşgul olabilir.
Netanyahu İran’la varılan anlaşmanın süresinin 10 yıl sonra dolacağından yakınıyor. Demek ki Başbakan bir sonraki seçimlerin ötesini de düşünüp gelecek nesiller için kaygı duyabiliyormuş. İran meselesine harcadığı enerjinin sadece bir kısmını Filistin meselesine harcasa İsrail 10 yıl içinde çok daha güvenli, daha sevimli ve daha demokratik bir yer olacak.