Türkiye’de PKK ile fiili ateşkes sayesinde birkaç yıldır şehit haberleri gelmiyor ama İslam Devleti (İD) ile savaşta ölen Türkiyeli Kürt gençlerin cenazeleri özellikle doğu ve güneydoğu illerini sarsmaya devam ediyor. Irak’ta Ezidi yurdu Şengal (Sincar), Suriye’nin kuzeyinde Haseki, Kamışlı ve Kobani’den Türkiye’ye cenazelerin gönderilmediği gün neredeyse yok.
YPG ve YPJ saflarında İD’e karşı savaşırken ölen Türkiyeli Kürt gençlerin sayısı 500’ü aştı. Yaşamını yitiren savaşçıların yüzde 35-40’ı kadın.
Ölenlerden yaklaşık 300’ünün cenazesi ailelerine teslim edilirken kimlikleri belirlenemeyen 200 kadar gencin cesedi ya Kobani ve Şengal gibi öldükleri yerlerde ya da Türkiye tarafında Suruç’ta toprağa gömüldü. Suruç’ta kimliği tespit edilemediği için defnedilen savaşçı sayısı 63. Ayrıca Kobani’de ağır bombardımanda yıkılan binaların enkazından hala çıkartılamayan çok sayıda ceset var. Ayrıca İD’in elindeki cesetler de alınamadı.
İD’in Kobani’nin köylerini ele geçirip kent merkezinin de üçte birini zapt ettiği geçen sonbahardan itibaren büyük kayıplar yaşandı. İD’e karşı Kürt direnişi Kobani’nin doğusunda Tel Ebyad ile Serekaniye arasında ve Cezire Kantonu’nun merkezi Kamışlı ile Haseki’de yoğunlaşınca buralardan gelen cenazelerin sayısı arttı.
26 Mayıs’ta Sinopi yakınlarındaki Habur Sınır Kapısı’ndan 8 gencin cenazesi Diyarbakır’a getirildi. Devlet hastanesindeki otopsilerin ardından cenazeler Diyarbakır, Erzurum, Yüksekova ve Siirt’te toprağa verildi.
27 Mayıs’ta Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan teslim edilen iki cenaze Urfa’daki otopsinin ardından Hakkari ve Şırnak’a gönderildi.
28 Mayıs’ta 4 YPG ve YPJ savaşçısının cenazesi Mardin’e bağlı Şenyurt Sınır Kapısı’ndan alınarak Diyarbakır’a getirildi. Otopsinin ardından cenazeler Adana, Kırşehir, Batman ve Diyarbakır’da toprağa verildi. Gençler 26 Mayıs’ta Mebruka’da öldürülmüştü.
Kobani’nin doğusunda ölen iki gencin cenazesi 30 Mayıs’ta Urfa’da yapılan otopsinin ardından Diyarbakır ve Bitlis’te toprağa verildi.
Bu iş rutine döndü, takvimin her bir yaprağına bir ya da birkaç cenaze düşüyor.
Haber bültenlerine fazla taşınmayan ve seçim sürecinde olunmasına rağmen siyaset meydanlarında yer bulamayan cenazelerle ilgili Kürt bölgeleri ne kadar duyarlıysa ülkenin geri kalanı kör ve sağır. Çoğu Kürt, Türkiye’de susan silahların bir vekâlet savaşıyla sınırların dışında Kürt toplumuna bedel ödettirmeye devam ettiğini düşünüyor ve bundan AKP hükümetini sorumlu tutuyor. Bu bedeli ödeyenler arasında az sayıda Kürt olmayan da var.
Cenazeler üzerinden ailelere eziyet
Kızgınlık Türkiye’nin yanlış politikalarla katkı sunduğu bir yangının Rojava’yı da yakıyor olmasıyla sınırlı değil. Savaşa katılanların ailelerine yapılan baskılardan cenazelerin teslimi sürecinde çıkartılan engellere kadar birçok noktada devlet Kürtlere haşin yüzünü gösteriyor.
Cenazelerin getirilmesi konusunda ailelere yardım eden MEYA-DER (Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Derneği) bu konuda çok dertli. MEYA-DER Eşbaşkanı Ayşe Dicle, Al-Monitor’a cenazelerin teslim edilmesi ve otopsilerinin yapılmasında ciddi sıkıntılar yaşadıklarını anlattı: “Bir kere savcılık otopsisi yapılıyor ama devlet kimliklerin tespiti için otopsi desteği sunmuyor. Suruç’ta kimliği belirlenemeyen 63 kişiyi defnettik. Bazı cesetler tanınmayacak halde paramparçaydı. Kimsesizler mezarlığına atılmaması için Kobanili aileler gelip bu cesetleri sahiplendi.”
Dicle’nin cesetlerin sınırdan alınmasından otopsiye kadar yaşanan süreçte “Aileler bir değil birkaç kez ölüyor” diyerek aktardıkları şöyle:
- “Baskılar çocuklar savaşa gittiğinde başlıyor. Evlere baskın düzenleniyor, ailelere ‘çocuğunuz neden gitti, nereye gitti’ sorularıyla sıkıştırılıyor. Baskılar cenazelerle devam ediyor. Aileler gidip cenazeleri sınırdan alıp getirinceye kadar ne kadar eziyet çektiğini bilemezsiniz.”
- “Vali cenazelere katılım olmasın diye gündüz vakti cesetlerin sınırdan alınmasına izin vermiyor.”
- “İnfial yaratmasın diye cesetlerin toplu olarak alınması da engelleniyor.”
- “Rojava’dan da insanlar cenazeyi teslim etmek için geliyor. Onlar da saatlerce bekletiliyor.” – “Vali cenazeyi almaya gelenlerin 10 araçtan fazla konvoy oluşturmasını istemiyor. 26 Mayıs’ta 8 cenazeyi alırken de aynı krizi yaşadık. Vali en fazla 10 araç diye tutturdu. Her aileden 10 araç katılsa 80 araç eder. İnsanlar ta Avrupa’dan gelmiş. Aileler yas tutarken valinin tek derdi aman cenazeler seçim malzemesi olmasın.”
- “Yine geçen Gever’de AKP’nin mitingi vardı. Ölenlerden üçü Geverli’ydi. Cenazeler miting günü Gever’e ulaşmasın diye Sipoli sınırında ‘Sistem gitti’ diyerek 5 saat beklettiler. Diyarbakır’a gece 3’te ulaştık. Otopsiyi ertesi gün akşam 4’e kadar yapmadılar.”
- “28 Mayıs’ta 4 cenazeyi alırken de vali yine kriz çıkardı. Sabah saat 9’da Kızıltepe’de idik, işimiz en fazla 2 saat sürer. 12 saat beklettiler. Karşı tarafta da insanlar cenazeyi uğurlamak için bekledi. Hem bizim için hem Rojavalılar için işkence.”
- “Cesetler parçalanmış olarak geliyor. Otopside de iyice parçalıyorlar. Bu da ailelere acı veriyor.”
- “Ayrıca otopsi için Diyarbakır’a getirilmeleri şart değil. Mesela Habur sınırından alınanlara Silopi’de otopsi yapılabilir ve oradan illere gönderilir. Silopili olanın cesedi de Diyarbakır’a getiriliyor, sonra tekrar geri gönderiliyor. İnsanlar iki gün cenazeyle yollarda perişan oluyor. Kobani’den gelenler de Suruç’ta ön otopsiden sonra Urfa’ya otopsi için sevk ediliyor. Otopsi en fazla 1 saat sürer. Savcı gelip teşhis edip raporunu yazıyor ama imzalamadan gidiyor. İmza için 2-3 saat dönüyor. İşte bu yüzden aileler ölümü bir değil birkaç kez yaşıyor.”
‘Devlet cenazeyi halktan kaçırmanın derdinde’
Dicle’ye göre ailelere yardım eden de yok; tersine devlet ölenlere ‘PKK’li terörist’ muamelesi yapıyor: “Devlet aileleri sindirmeye çalışıyor. Ama insanlar 40 yıldır buna alışık.”
Demokratik Bölgeler Partisi Diyarbakır İl Teşkilatı Eşbaşkanı Ali Şimşek ise devletin cenaze siyasetine dair Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kürdistan’da insanlarımız cenazelere sahipleniyor. Cenazelerin geçtiği güzergahlarda gösteriler oluyor. Büyük bir duyarlılık var. Tabii ülke genelinde bunlar gündeme gelmiyor. Sanırım biz derdimizi doğru düzgün anlatamadık. Kobani, IŞİD/İD’e karşı direniş nedeniyle bir süre gündemde kaldı ve sonra ilgi azaldı. Ama direniş devam ediyor. Devlet Rojava direnişini sıradanlaştırmaya çalışıyor. Klasik devlet refleksi geçerli. Devlet nazarında ölenler terörist. Elbette cenazelere halk sahiplendiği için devlet eskisi gibi davranamıyor. Geciktiriyor, sıkıntılar yaşatıyor, geçişler gündüz değil gece olsun istiyor, cenazeleri halktan kaçırmaya çalışıyor. Muhalif partilerin duruşu da anlamsız. Önyargılar güçlü. Türk solu bile duyarsız. Halbuki IŞİD/İD herkesin problemi, kadınlara yaptıkları ortada. Şehit düşen kadınlarımıza bile empati yok.”
Halep ve Afrin’den kötü sinyal
Kobani’de İD’in başarılı olması seçeneğine oynayan hükümetin tutumu 6-8 Ekim’de Türkiye’nin birçok kentinde şiddetli gösterileri tetiklemişti. Kobani’nin kurtulmasının ardından cenazeler gelmeye devam etse de Kobani’nin kurtulması Türkiye içindeki gerilimi aşağı çekti. İD, Kobani ve Cezire kantonlarında Kürtleri ateş çemberinde tutarken Türkiye’nin desteklediği grupların 28 Mayıs’tan itibaren Halep’te Kürt mahalleleri Şeyh Maksud ile Eşrefiye’yi hedef alması Kürtler arasındaki hassasiyetleri yeniden tetikledi.
Al-Monitor’a konuşan YPG Sözcüsü Redur Xelil, “Nusra Cephesi, Ahrar el Şam, Sultan Murat Tugayı gibi gruplar sorun çıkartıyor. Onları destekleyen taraflar da saldırıları kışkırtıyor. Ancak bu gruplarla konuştuk, saldırıya son verdiler. Muhalif grupların Kürtlerin kazanımlarına karşı tutumu belli. O yüzden bu tür saldırılar yine olabilir ama halkımızı korumak için gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz” dedi.
Xelil, Halep’te YPG’nin kadınlara saldırdığı ve muhaliflere keskin nişancılarla ateş açtığı suçlamalarını da Kürt bölgelerine saldırmak için ortaya atılmış asılsız iddialar olarak niteledi. Tehditlerin Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın Nusra’nın başını çektiği Fetih Ordusu’nu silahlandırmasının ardından gelmesi dikkat çekiyor. Şeyh Maksud ve Eşrefiye gibi Rojava’nın üçüncü kantonu Afrin etrafındaki baskılar da arttı.
Eğer Afrin ve Halep’te bir çatışma çıkarsa Kobani’de olduğu gibi yangının Türkiye’yi de yakma riski yüksek. Hele ki bu gruplara Türkiye’nin desteği bu kadar aleni hale gelmişken…