AKP hükümeti, Kürt sorununun çözümü için yürütülen müzakerelerle ilgili yasal güvence olmamasından kaynaklanan güvensizliğe son vermek için ciddi bir adım attı. ‘Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun’ adıyla hazırlanan yasa tasarısı TBMM’ye sunuldu. Tasarı devletin İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan, Kandil Dağı ve Avrupa’daki PKK-KCK yöneticileriyle dolaylı ya da doğrudan yürüttüğü ancak mevzuata göre kolayca suç kapsamına alınabilecek müzakerelere dokunulmazlık getiriyor. Görüşmelere devlet adına Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Kürtler adına da BDP/HDP heyeti aracılık ediyor. 2009’daki Oslo görüşmeleri nedeniyle MİT görevlileri hakkında soruşturma açılınca hükümet, MİT müsteşarı ile ilgili soruşturmaları başbakanın iznine bağlayarak devlet kanadını güvenceye almıştı. Öcalan ve BDP/HDP heyeti ise sürecin selameti için ‘yasal çerçeve’ şart diyordu.
Tasarı şunları öngörüyor:
* Hükümet çözüm süreciyle ilgili siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında atılabilecek adımları belirleyecek.
* Hükümet yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas ve görüşmeler yapılmasına karar verecek.
* Silah bırakanların ülkeye dönüşleri ve sosyal hayata katılmaları için gerekli tedbirler alınacak.
* Kamuoyu bilgilendirilecek.
* Çözüm sürecinde koordinasyon Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından yürütülecek.
* Verilen görevleri yerine getiren kişiler aleyhine hukuki, idari veya cezai sorumluluk doğmayacak.
‘Sessiz devrim’
Tasarının cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde gelmesi Kürt oylarına ihtiyacı olan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sandık hesabına bağlanıyor. Hükümet, tasarının gerekçesinde 2002’den bu yana vatandaşların devlete güvenlerini pekiştiren ‘sessiz devrim’ niteliğinde ileri adımlar atıldığı ve müzakere sürecinin bir sonucu olarak 19 aydır ülkede kan akmadığı vurgusu yaptı. Tasarı ‘yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas’ ifadesiyle İmralı, Kandil ve Avrupa’daki PKK/KCK yöneticilerle görüşmeleri yasallaştırıyor. Tasarı ‘verilen görevi yerine getirenler’ ifadesiyle kamu görevlilerine yasal zırh getirirken ‘İmralı Heyeti’ olarak anılan sivil kanattaki görüşmecilerle ilgili net bir koruma öngörmüyor.
Tasarının adındaki ‘terörün sona erdirilmesi’ ifadesi ise barış sürecinin ruhuna aykırı bulunsa da Kürt tarafının bunu fazla sorun etmeyeceği anlaşılıyor.
Öcalan: Tarihi gelişme
Tasarının meclise sunulmasının hemen ardından İmralı’ya giden HDP heyeti, Öcalan’ın tasarıyı “Tarihi bir gelişme” olarak nitelediğini aktardı. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da “Tasarının isminde ve gerekçesinde bazı sıkıntılar var. Bunu tartışacağız. Eksikliklerle beraber önemsiyoruz” deyip ekledi: “Tasarının geçmesi ile birlikte hükümet 8 başlıkta yasa çıkarmak zorunda. Yasal düzenlemenin yapılmasıyla pratik adımlar da rahat atılabilir. Bu yasa ile ilk defa müzakerelerin başlayacağını söylemek mümkün."
CHP’den yeşil ışık
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay tasarıyı “Devlet kurumlarının topyekûn sürece katkı vermelerinin hukuki zeminini oluşturmaktadır" diyerek savunurken muhalefet bölündü.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, tasarıyı ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt oylarını almaya yönelik bir hamle" olarak gördüklerini söylese de “Tasarıya olumsuz bir yaklaşımda bulunmayacağız” dedi.
Müzakereleri ihanet olarak gören MHP’nin tepkisini Meclis Grup Başkanvekili Oktay Vural her zamanki sert üslubuyla açıkladı: "Erdoğan'ın imzasının yanında terörist başının da imzası vardır. AKP-PKK eliyle ülkeyi bölecek yasalar çıkarılmaktadır. Teröristlerin 30 yıldır bölemediği ülke, Erdoğan'ın siyasi ikbali uğruna bölünme aşamasına getirilmektedir. 'Bu yasa kapsamında verilen görevleri yerine getirenlerin hukuki, idari ve cezai sorumluluğu olmaz' deniyorsa bunun ilham kaynağı Kenan Evren'dir. Kenan Evren de geçici 15. maddeyle 12 Eylül döneminde yaptıklarından sorumluluğu doğmayacağını getirmişti. 34 yıl sonra mahkûm oldu. Bu paçavra seni kurtarmaz."
Tasarı gazetelerde de genişçe tartışılırken Radikal gazetesinden Tarhan Erdem tasarının adını eleştirdi: “Tasarının adı ‘Demokrasinin ve Bütünleşmenin Güçlendirilmesi Kanun Tasarısı’ konulmalıydı. Terör, neden değil sonuçtur.”
Yasal kılıf olmayınca…
2009’da Oslo’da dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı ve şu anki MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, KCK'dan Mustafa Karasu, PKK'lı Sabri Ok ve Zübeyir Aydar'ın katıldığı görüşmenin ses kaydı iki yıl sonra medyaya sızdırılınca 8 Şubat 2012’de savcılık KCK soruşturması kapsamında MİT mensuplarını ifadeye çağırmıştı.
Bunun üzerine 15 Şubat 2012’de bir gecede MİT kanunu değiştirilerek MİT görevlilerinin ifade vermesi başbakanın iznine bağlandı. Böylece MİT mensupları soruşturmadan kurtuldu. Erdoğan, 2013’te Fidan hakkında ikinci bir soruşturma açıldığında ifadesinin alınmasına izin vermemişti.
Ayrıca Mayıs 2013’te Ankara’da bir savcının Oslo görüşmeleri ile ilgili olarak Erdoğan, Fidan, eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın da aralarında bulunduğu 40 kişi hakkında ‘KCK'yı kurmak ve yönetmek’ suçlamasıyla soruşturma yürüttüğü ve hükümetin bunu önlemek için savcının görev yerini değiştirdiği ortaya çıkmıştı.
Yine 2009’da çözüm sürecini kolaylaştırmak için ‘eve dönüş’ kampanyası çerçevesinde Kandil ve Mahmur kamplarındaki 34 PKK’lının Habur Sınır Kapısı’nda karşılanması ile ilgili de soruşturmalar açıldı. Gelen 17 kişi hakkında düzenledikleri basın toplantısı sırasında terör örgütünün propagandasını yaptıkları gerekçesiyle 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
Eski Milletvekili Hatip Dicle de savcıların gelenlerin ifadelerini almak için helikopterle Habur’a gitmesi ve mahkemeye sevk edilen 5 kişinin ifadesini almak üzere yine hâkimin zırhlı araçla olay yerine götürülmesi konusunda “İçişleri Bakanı Atalay, ‘Hâkim ve savcılar ayarlandı, geldikleri gibi geçecekler’ sözü verdi” deyince mahkemelik olmuştu.
Yine 2013’te PKK’lıların silahlarıyla çekilmesi sürecindee yasal güvence olmaması nedeniyle yaşanacak olası ‘kazaları’ önlemek için kamu otoritesine ‘göz yumma’ taktiği salık verilmişti.
Tasarı yargıdan gelebilecek hamleleri önlemek ve süreci sağlamak almak için gerekliydi. Ancak muhalefetin de dikkat çektiği üzere ağustostaki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine gelmesi nedeniyle tasarı, Erdoğan’ın kilit konumdaki Kürt oylarını garantiye alma çabası olarak görülüyor.