Ana içeriğe atla

İsrail ordusunun devrimi

Orta Doğu’daki gelişmeler, IDF’de geniş çaplı bir dönüşüme yol açtı. Ordunun stratejik doktrini, kıta düzeni ve istihbaratın savaştaki kullanım şekli de bu kapsamda değişti. İngilizceden Türkçeye çevrilmiştir.
An Israeli air force F-15I fighter jet releases flares during an air force pilots' graduation ceremony at Hatzerim air base in southern Israel December 26, 2013. REUTERS/Nir Elias (ISRAEL - Tags: MILITARY TRANSPORT) - RTX16UHR

Al-Monitor için mayıs 2013’te yazdığım makalede sözlerine geniş yer verdiğim emekli İsrailli general, şu soruları gündeme getirmişti: İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) niçin bu kadar çok silahlı birime ihtiyaç duyuyor? Yüzlerce savaş uçağı neden gerekli? İsrail’in niçin bu kadar çok tankı var? Generale göre, Yahudi devletini tehdit eden neredeyse tüm konvansiyonel düşmanlar, bölgede yaşanan değişimde tasfiye olmuştu ve bu da İsrail’in askeri teşkilatına yansımalıydı.

Söz konusu subay, yakın zamanda emekli olmuş bir tümgeneraldi. Yani maziden gelen bir ses değildi. Onun bakış açısına göre İsrail, vadesi dolmuş bir savaşa hazırlık yapıyor ve yeni gerçekleri, yani Orta Doğu’daki yangını ve eski yapıların çözülüşünü göz ardı ediyordu. Dolayısıyla İsrail kendini gelecekteki çatışmalara hazırlıksız yakalanma riskine atıyordu.

İsrailli subayın bu sözleri durduk yere söylemediği anlaşılıyor. Zira IDF’te yapılan derinlemesine değerlendirme ve iç tartışmaların sonucunda, İsrail ordusunun son üç senede tarihinin en büyük devrimlerinden birini yaşadığı ortaya çıkıyor. Hemen hemen tüm alanlar – ordunun harp düzeni, öncelikli hedeflerin belirlenmesi, harekât doktrini, istihbaratın toplanması ve dağıtımı, ordunun iç ve dış yapısı -- büyük bir dönüşüm geçirmiş durumda.

Üst düzey bir subay, durumu şöyle özetliyor: “Bugün IDF Genelkurmay’ında hiçbir general, üç yıl önce yaptığı işi yapmıyor. Her şey değişti: iş tanımları, görevler, çalışma yöntemleri ve bunun yanı sıra ordunun gündemi. Bundan önceki her şey artık mazi. Yeni dünyaya hoş geldiniz.”

Orta Doğu’da yaşanan değişime burada sıkça değiniyorum. Stratejik anlamda, İsrail’e yönelik yakın tehditler büyük ölçüde azalmış durumda. İsrail’in karşısındaki ordular, ya çözüldü ya da anlamını yitirdi. Sıkışmış, işi başından aşkın bu ordular, kendi iç meseleleriyle meşgul. Suriye ile Irak’ın kalabalık birliklerinden oluşan tehditkâr “doğu cephesi” artık yok. Onların yerinde, düzenli bir gücün komutasında olmayan terör örgütleri ve cihatçı gerilla grupları var. Eskiden İsrail’in karşısında Arap ülkelerinin düzenli orduları olur ve her 10 yılda bir veya iki defa İsrail’le yüz yüze gelirdi. Bu Orta Doğu, Arap Baharı ile birlikte ortadan kalktı. Bölgenin nereye gittiğini, bu tarihi değişikliklerin orta ve uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağını tespit etmek için henüz çok erken. Ancak IDF generalleri için de son derece aşikâr olan şu ki İran meselesine rağmen, İsrail şu an bir varoluşsal tehditle karşı karşıya değil. İsrail kamuoyunda çok tartışmalı bir konu olan İran meselesi de karar vericilerin en gizli toplantılarında ele alınıyor.

IDF komuta kademesinin Orta Doğu olaylarına bakışı, hem ilginç hem de ferahlatıcı. Üst düzey bir IDF yetkilisi buna “sarı kemerler kavramı” diyor. Tercümesi mi? Kulağa her ne kadar şaşırtıcı gelse de şu gerçek hâlâ geçerli: McDonald’s şubesi olan ülkeler birbiriyle savaşmaz. Başka bir deyişle, iki komşu demokrasi arasında hiçbir zaman savaş çıkmamıştır. Durum böyle olmakla birlikte, sokakta sevinç çığlıkları atmak için henüz erken. Orta Doğu ülkeleri demokrasi ölçütlerini henüz karşılamış değil. Ancak, Savunma Bakanı Moşe Ya’alon ve Genelkurmay Başkanı Benny Gantz dâhil IDF ve savunma teşkilatının tüm üst düzey kadroları, şu noktada hemfikir: Arap yöneticilerin hepsi – buna Mısır’ın müstakbel cumhurbaşkanı General Abdül Fettah El Sisi de dâhil – bundan böyle atacakları her adımda meydanlardaki milyonlarca göstericiyi belki de her şeyden önce hesaba katmak zorunda olacak. Bu da demokrasinin başlangıcı demektir.

Mısırlı komşuları için Washington nezdine yoğun lobi yapan İsrailli yetkililer, Amerikalı muhataplarına bu yeni durumu anlatmaya çalışıyor ve şöyle diyor: “Bu, seçim sandığından çok daha önemli ve anlamlı bir şey. İşin özüne bakmak lazım. Mısır halkı artık konuşuyor. Olayların seyrini Mısır halkı belirliyor ve Sisi’yi de onlar tahta çıkarıyor. Bu, bildiğimiz eski diktatörlük değil. O günler mazide kaldı ve bir daha asla geri gelmeyecek.”

IDF’nin son birkaç yılda yaşadığı radikal dönüşümün arka planında bu bakış açısı var. Ordu, ilk önce harp düzenindeki birçok birimi kapattı ya da tasfiye etti. Zırhlı birliklerin büyük bir bölümünden vazgeçildi, tümenler ve tugaylar tasfiye edildi, karargâhlar kapatıldı. Hava Kuvvetleri, önemli sayıda filosunu lağvetti. Ağır vasıtaların sayısı, çok büyük oranda düşürüldü. Lojistikler önemli ölçüde azaltıldı.

Özel kuvvetlerin sayısı ise artırıldı. Piyade ve komandolara çok daha büyük önem atfedildi. IDF bir zamanlar az miktarda piyade ve komandoya sahip devasa bir zırhlı güçtü. Bugün ise durum tam tersine döndü. IDF, az sayıda zırhlı birimle desteklenen, çok sayıda komando ve seçkin kuvvete sahip, gelişkin özel birliklerden oluşan bir ordu hâline geldi.

Bu dönüşüm, İsrail’de birçok kişiyi kaygılandırıyor. Ülkeyi bugün düşmana karşı koruyan tankların sayısı, onları dehşete düşürüyor. Bu kaygıları yatıştırmak için İsrail’e tehdit oluşturan tankların sayısına dikkat çekiliyor. Bu sayı, bugün neredeyse sıfır olduğuna göre derin bir nefes alınabilir.

Değişimlerin en çarpıcısı, IDF’in Askeri İstihbarat Başkanlığı’nda yaşandı. İsrail, geçmiş savaşlarını istihbaratsız yürüttü sayılır. 1973 Yom Kippur Savaşı’ndaki küçük çaplı istihbarat, korkunç bir hataya sebep oldu ve ülkeyi savunmak için çaresizce mücadele eden binlerce askerin ölümüne yol açtı. 1967 Altı Gün Savaşı’nda ise istihbarata ihtiyaç yoktu. Kudüs’teki Mühimmat Tepesi’nde olduğu gibi bir dizi muharebe istihbaratsız yürütüldü. Bunun gibi birçok örnek var.

Birkaç diktatörün zihniyetini bilmek, İsrail liderlerinin Kudüs’te rahat uyuması için yeterliydi. Bugün ise tamamen farklı bir durum var ve bu değişiklik adeta bir gecede yaşandı. İsrail bugün, yarı devlet kabiliyetlerine sahip ama kafa kafaya çatışmaktan kaçınan Şii terör örgütü Hizbullah’la muhatap. İsrail aynı zamanda Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın durumunu ve Golan Tepeleri’ni tehdit eden El Kaide bağlantılı cihatçı terör örgütleriyle karşı karşıya. Bir zamanların ücra ve sakin Sina Yarımadası da küresel cihat, Nusra Cephesi ve başka terör gruplarının fokur fokur kaynayan üssüne dönüştü. İran’dan bölgemize yapılan mühimmat kaçakçılığının deniz ve kara güzergâhları – Sudan, Şam, Beyrut, Kızıldeniz, Akdeniz ve başka yerler – geniş çaplı bir istihbarat faaliyetini gerekli kılıyor. Bölgemizde sayısız imkânlar söz konusuyken İsrail istihbaratı da bir dünya olasılığı ve hamleyi önceden tespit edip önlemek durumunda.

Bir zamanlar IDF istihbarata sahip olurdu. Bugün ise istihbaratın IDF’ye sahip olduğu söylenebilir. İstihbarat eskiden önemliydi, bugün ise elzem. Her şey istihbaratla başlayıp istihbaratla bitiyor. Bu alana büyük kaynaklar yatırılarak özel bir siber birim kuruldu. Bu birim, adeta bir gecede dünyanın en iyilerinden biri hâline getirildi. İsrail’in istihbarat kabiliyetleri, büyük ölçüde yükseltildi ve bu alana devasa kaynaklar ayrıldı. Hem gerçek hem sanal âlemi kapsayan bu kabiliyetler uydulara, siber imkânlara, internete, dijital ve sibernetik araçlara dayanıyor. Binlerce kişi, günde 24 saat bu işi yürütüyor. Öyle ki Suriye’nin kuzeyinden Golan Tepeleri’ne sakıncalı bir malzeme göndermeye yeltenen her hücre üyesi, “savaşlar arası harekât” diye tabir edilen çalışmalarda kesintisiz görev yapan İsrail özel kuvvetleri tarafından hedeflenebilmeli.

IDF’nin süregelen sıkıntılarından biri, istihbaratın sahada işlenip hemen askerlere ulaştırılamamasıydı. 2006 İkinci Lübnan Savaşı’nda bariz bir şekilde ortaya çıkan bu sorun, ciddi hatalara neden oldu. Öyle ki istihbaratın olmasına karşın, bu istihbaratı alamayan askerler çatışmalarda yaralandı.

Bugün IDF’nin her biriminde, Beit Midraş yani “sınıf” olarak adlandırılan bir uygulama söz konusu. Bölgelerdeki subaylar ile İsrail İstihbarat Kıtası Birlik 8200’ü bir araya getiren bu ortak platform, bir bakıma ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajansı’na (NSA) benziyor. Tüm bilgiler hemen ve gerçek zamanlı olarak sahaya aktarılıyor. Beit Midraş yapısı yıl boyunca faaliyette oluyor. Yedek kuvvetler dâhil tüm subaylar özel göreve çağrılıyor ve bu görev sırasında mevcut tabloyu etüt ediyor, Hizbullah’ın kıyamet günü için yaptığı her hazırlığı öğreniyor.

Tüm bunların yanı sıra, IDF tarihi bir çalışma başlatmış durumda ve bu çalışmanın “ordunun çehresini radikal bir şekilde değiştireceği” söyleniyor. Yapılan plana göre, çok yakında ordunun tamamı, kendine ait ve özel olarak onun için tasarlanmış, İsrail yapımı bir “Google” ağına sahip olacak. Bu sayede, örneğin bir helikopter pilotu, bir terör bölgesinin üzerinde uçarken havadan çektiği fotoğrafı bu ağa yükleyecek ve bölgeyle ilgili tüm bilgileri anında alabilecek. Aynı şekilde, güney Lübnan’ın bir köyünü dürbünle gözetleyen bir subay, bilmesi gereken her şeyi hemen öğrenebilecek.

Dönüşüm geçiren bir tek IDF istihbaratı değil. Ordunun tamamı, eski kalıpları, alışkanlıkları, işleyiş tarzını, istihbarat ve harekât anlayışını bir tarafa bırakıyor ve yepyeni bir orduya dönüşüyor. Bu ordunun artık Suriyeli birlikleri ezebilmesi gerekmiyor, çünkü o birlikler artık yok. Bu ordunun artık Sina’ya girebilmesi veya Irak’ta büyük çaplı kara manevraları yapabilmesi gerekmiyor. Zira bu ordu bundan böyle, yerleşim bölgelerinde ve hatta yer altında tünelleri, tahkimatları, sığınakları olan gerilla ve terör örgütleriyle kısa ama yoğun çatışmalar yaşayacak. Gerilla savaşçıları, yüz yüze çarpışmak için asla ortaya çıkmayacak. Bunun yerine iç cephenize binlerce roket yağdırarak sizi yıpratmaya çalışacak.

Kısa olmasına rağmen bu çatışmalar sarsıcı olacak. Her iki taraf -- Israil ve karşıdakiler – bu çatışmaların gerekliliği konusunda kamuoyularını ikna etmek durumunda olacak. Örneğin Hizbullah, Lübnan halkına sağlam bir gerekçe sunmak zorunda kalacak. Çünkü ülkenin altyapısı IDF tarafından ağır bir şekilde tahrip edilecek. Öte yandan, iç cepheye sırf iki haftada yağan roket sayısı on binleri bulup – bu sayı günde 10 bine kadar çıkabilir – en iyi ihtimalle yüzlerce sivilin ölümüne yol açınca, İsrail’in siyasi liderleri de geniş bir halk desteği ve uzlaşısına ihtiyaç duyacak. İsrail, çatışmanın süresini asgari düzeyde tutmaya çalışacak. Çatışmaların son gününün en zor aşama olacağı öngörülüyor. Zira her iki taraf, ayakta kalanın kendisi olduğunu göstermek isteyecek.

İsrail Hava Kuvvetleri de birkaç yıl öncesine göre tamamen farklı bir görünümde. Savaş uçağı sayısı ile lojistiğin boyutu aşağı çekilmiş olsa da kabiliyetler önemli ölçüde arttı. Üst düzey bir hava kuvvetleri yetkilisi, Yom Kippur Savaşı’nın tamamında gerçekleştirdiği bombardıman uçuşları ile vurduğu hedefler için bugün tek bir güne ihtiyaç duyduğunu söylüyor. On sene önce bir hava filosunun bir haftada yaptığı işi şimdi tek bir savaş uçağı bir saatte yapabiliyor. Bugün Akdeniz üzerinde uçan dört F-16 savaş uçağı, büyük miktarda son teknoloji “akıllı” mühimmat kullanarak farklı noktalardaki hedefleri aynı anda vurabiliyor. Birkaç sene öncesine kadar benzer bir operasyon, ancak bir filo tarafından birkaç günde gerçekleştirilebilirdi.

İsrail Havva Kuvvetleri, artık sadece sabah ve akşam saatlerinde sorti yapmıyor. Geceleyin ve nispeten haşin hava koşulları dâhil günün herhangi bir saatinde büyük çaplı, kesintisiz, “akıllı” sortiler yapılabiliyor. Hava kuvvetlerinin planlama birimi yeniden şekillendirildi, harekât birimi de kapsamlı bir dönüşümden geçti. Bir savaş pilotu, bugün bir noktaya akıllı bomba atarken, 250 metre ötede konuşlu küçük bir kara birliğinin komutanıyla artık gerçek zamanlı konuşabilir.

Buna benzer değişimler ordunun her biriminde yaşanıyor. Bazı birimler kapatılırken, bazı komutanlıklar yeniden düzenleniyor. Bölgesel komutanlıklar, bugün bir tane düşük yoğunluklu güvenlik birimine, bir de o komutanlığın algıladığı tehditlerle uğraşan özel bir “vurucu” birime sahip. Diğer birimler ise Genelkurmay’a bağlı ve her yerde görevlendirilebilen vurucu birliklerden oluşuyor. Uzun menzilli operasyonlar için de ayrı bir komutanlık oluşturuldu ve buradaki askerlerin sayısı son birkaç yılda sürekli artırıldı.

Yabancı kaynaklara göre IDF Sudan, Kızıldeniz, Suriye, Lübnan ve çok daha uzak bölgelerde faaliyet yürütüyor. Akla gelen ve gelmeyen her türlü imkânını kullanan ordu, kesintisiz bir faaliyet hâlinde. “Savaşlar arası harekât” savaşın kendisinin yerini alıyor. Bu uğraş, hiç olmadığı kadar zor, çetrefilli ve hassas. Tanımlar da değişmiş durumda. Düne kadar zafer olan bir eylem yarın çöküş olabilir veya tam tersi. Buradan hareketle ordunun eğitim araçları, kursları ve takviye dersleri de değişti. Çalışmaların büyük bir bölümü, siber alana yönelmiş durumda.

Konuya vakıf bir subay, geçenlerde bana şöyle dedi: “Yakın zamanda siber ve sibernetik savaş açısından da dünya lideri olabileceğiz. Bu alandaki konumumuz, insansız hava araçlarındaki konumumuz gibi olacak.” Ama bütün dünya da bu yönde ilerliyor, dedim. Terör, siber âlemle kol kola gidiyor. İran dâhil tüm çevre ülkeler, yeni savaşlara hazırlık olarak dijital dünyaya yatırım yapıyor. Muhatabım beni şöyle yanıtladı: “Evet, doğru. Herkesin siber çalışması, gözetleme birimleri ve insansız hava araçları var. Bizim yapmamız gereken ise bizimkilerin en üstün olmasını sağlamak. Geride kalma lüksümüz yok.”

Bu yazıyı, büyük bir takdir ve özlemle bu hafta Hamursuz Bayramı akşamı talihsiz bir trafik kazasında kaybettiğimiz meslektaşımız Reuven Pedatzur’a ithaf ediyorum. Kendisi de Al-Monitor’a katkıda bulunan Pedatzur, gazeteci, pilot, araştırmacı ve şahane bir insandı. Ortaya koyduğu özgün fikirlerle, akıntıya – ama neredeyse her akıntıya – karşı yüzmesiyle öne çıkmıştı ve İsrail savunma teşkilatı bile onu yıldıramamıştı. Pedatzur, savunma teşkilatını hüner ve sebatla eleştirir, hâkim görüşün karşısına dikilirdi. Pek az kişinin farklı fikirleriyle sürüye meydan okuma cüreti gösterdiği günümüzde senin yokluğun Reuven, daha da yakıcı.

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in