İstanbul-Taksim Gezi Parkı’ndan başlayarak Türkiye’nin birçok şehrine yayılan olaylar patlak vereli bir ayı geçti. Ancak, olayların Türkiye’de yol açtığı tektonik sarsıntılar, artçı şoklarla devam ediyor. Siyasi iktidar, tehdit altında olmasa bile, olayların öncesinde imajından çok kaybettiği gibi, ulusal ve yerel düzeyde olayların öncesinde eski imajını geri alabileceği de hayli kuşkulu. Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, “Gezi’den önce-Gezi’den sonra” şeklinde anılmaya başlandı. Siyasi iktidar ise, bir aydan bu yana, herhangi bir gelişmeye rasyonel bir teşhis getirebilme yeteneğini her geçen gün daha da kaybediyor görüntüsü veriyor.
Taksim-Gezi’deki gelişmelere yönelik yanlışlığı, Türkiye’nin zaten henüz çözülmemiş olan ama yılbaşından bu yana başlatılmış olan süreç ile birlikte çözüm umutlarını canlandırmış bulunan Kürt sorununa yönelik olarak da yapabileceğini, 28 Haziran cuma günü Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakul yapımını protesto eden 200-250 kişilik bir Kürt köylü grubuna yaylım ateşi açılmasıyla tekrarlanabileceği görüldü. 29 Haziran Pazar günü, bu kez Diyarbakır, büyük gösterilerle, biber gazı ve tazyikli su sıkarak gösterilerin önüne geçmeye çalışan güvenlik güçleriyle girişilen çatışmalarla sarsıldı. Oysa, İstanbul’daki gösteriler sırasında Diyarbakır ve Türkiye’nin Kürt bölgeleri o kadar sessizdi ki, Kürt bölgelerinden takviye polis araçları çekilerek İstanbul’a gönderilmişlerdi.