Türkiye Berlin’de ikincisi düzenlenen konferansta Libya’daki güçlerini çekmesi yönündeki baskıları sadece milislerle ilgili tutumunu esneterek savuşturdu. Bununla birlikte Ankara’nın siyaset tarzı Libyalılar arasındaki bölünmeyi derinleştirirken uluslararası alanda da karşı cepheyi büyütüyor.
BM uhdesinde Libya Siyasal Diyalog Forumu’nda hazırlanan yol haritasında öngörüldüğü üzere 24 Aralık’ta seçimleri mümkün kılacak adımları hızlandırmak amacıyla aktörler 23 Haziran’da ikinci kez Berlin’de masaya oturdu.
Ocak 2020’deki birinci konferanstan farklı olarak Berlin II, 23 Ekim ateşkesinden beri çatışmasızlık hali, yol haritasına göre kurulan Başkanlık Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti, yasama organı olarak iki taraf açısından yeniden devreye sokulan Temsilciler Meclisi ve güvenlik kurumlarının birleştirilmesi için oluşturulan 5+5 Askeri Komite’nin faaliyette olduğu bir zeminde gerçekleşti.
Kurumların birleştirilip atamaların yapılması, ulusal ordu ve ortak güvenlik birimlerinin teşekkülü, başıbozuk Libyalı milis yapılanmalarının tasfiyesi, anayasa taslağının hazırlanıp referanduma sunulması ve seçim yasasının çıkarılmasına yönelik çalışmalarda ilerleme olmadı. Yabancı güçler ve milisler ise bütün bunların önünde engel ya da bahaneye dönüştü.
Konferans öncesinde bütün platformlarda yabancı güçler ve paralı askerlerin çekilmesi çağrıları yapıldı. Bu tartışma Berlin bildirisinin beşinci maddesine “Tüm yabancı güçler ve paralı askerler gecikmeksizin Libya'dan çekilmelidir" diye girdi. Ancak Türkiye bu ifadeye şerh koydu.
Libyalı kaynaklara göre Türkiye ile Mısır arasında restleşmeler yaşandı. Türkiye askeri varlığını korumak için maddeyi “yabancı milisler çekilmeli” ifadesiyle sınırlamaya çalıştı. Mısır reddetti. Türkiye bu kez ifadeyi "Ateşkes anlaşmasına aykırı olmayacak şekilde yabancı güçlerin ve paralı askerlerin geri çekilmesi" diye formüle etti; bu da reddedilince madde şerhli kabul edildi.
Ankara’nın izlediği strateji şuydu: Evvela dikkatleri Halife Hafter saflarındaki milislere çekmek; pazarlığı Suriyeli milislerle sınırlandırmak. Sonra Türk askeri varlığını kalıcı kılmak için milisleri piyon gibi gözden çıkarmak.
Hem Berlin konferansı hem de NATO zirvesinin hazırlıkları sürerken Ankara, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni Türkiye’den yana pozisyonunu korumaya zorladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, MİT Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Başkan Vekili ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan oluşan bir heyet 12 Haziran’da Trablus’a çat kapı çıkarma yaptı.
Çavuşoğlu 23 Haziran’daki konferans sırasında da Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Abdülhamid el Dibeybe ile temastaydı. Libya Dışişleri Bakanı Necla Menguş tüm yabancı güçlerin çekilmesi yönündeki söylemiyle bilinirken Dibeybe yabancı güçler ile milisler arasında fark gözeten bir yaklaşım sergiledi.
Türkiye’yi kayıran bu görüntü, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’la görüşmenin notlarına da yansıdı. Dibeybe, Blinken'le görüşmesine ilişkin “Bütün yabancı paralı askerlerin çıkarılmasının aciliyetini vurguladım” dedi. ABD Dışişleri’nin bilgi notu ise farklıydı: “Dışişleri Bakanı ve geçici Başbakan, bütün yabancı güçlerin ve paralı askerlerin Libya'dan derhal çekilmesi dahil ateşkes anlaşmasının tam olarak uygulanmasının önemini vurguladı.”
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Joey Hood ise tüm yabancı güçleri Libya’dan çekecek sihirli bir değnek olmadığını ama bunun için teşvik edici koşulların oluşturulması ihtimalinden bahsetti. Hood Rusya, Türkiye ve diğer tarafları ister düzenli ordu ister paralı asker olsun tüm yabancı güçleri derhal çekmeye çağırdıklarını tekrarladı.
Hood “Ateşkes anlaşması bütün yabancı savaşçılar ve paralı askerlerin çekilmesi yönünde çağrıda bulunuluyor; istisna yok. Libyalılar net: Herkesin çıkmasını istiyorlar” diye konuştu.
Çekilmeyi temin edecek mekanizma öngörülmemesi her şeyi pazarlığa endeksliyor. AP’ye konuşan Amerikalı bir yetkiliye göre, Türkiye ve Rusya ilk adım olarak her iki taraftan 300 kadar Suriyeli milisin çekilmesi konusunda anlaştı.
Bu konu Menguş ve Alman mevkidaşı Heiko Maas’ın ortak basın toplantısında da gündeme geldi. Menguş “Milisler konusunda ilerleme kaydettik. Umarız önümüzdeki günlerde her iki taraftan gelen paralı askerler geri çekilecek. Yakında başka adımlar atılacak" dedi. Maas da aşamalı çekilme konusunda bir anlayış olduğuna işaret etti.
Genel anlamda tarafların mülahazalarına bakıldığında sıkıntılı bir tablo çıkıyor. Doğu kampı milis ve yabancı güçlerden Suriyeli savaşçılar ve Türk askerlerinin gitmesinden bahsederken kendi saflarında Wagner’in yanı sıra Suriye, Çad ve Sudanlı milislerin gündeme getirilmesinden hoşnut değil.
Ankara ise Hafter’in safındaki paralı askerler gitmeden Türkiye’nin çekilmesinin meşru hükümetin aleyhine olacağını savunuyor. Ayrıca Ankara kendi askerlerinin meşru hükümetle yapılan anlaşma çerçevesinde eğitim amacıyla Libya’da bulunduğunu söylüyor. Türkiye destekli bazı gruplarda da “Türkiye çekilirse Hafter savaşı yeniden başlatır” endişesi var.
Meselenin üçüncü boyutu Libya’nın komşularıyla ilgili. Libya’daki Çadlı isyancıların ülkelerine dönüp Devlet Başkanı İdris Deby’yi öldürmesi Sahel bölgesinde endişeye yol açtı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 1 Haziran’da Dibeybe’yi ağırlarken durumun Sahel ülkelerini etkilememesi gerektiğini dile getirmişti. Macron daha sonra G7 zirvesinde önce Suriyeli milisler, ardından Wagner, daha sonra Türk askerlerinin çekilmesi, devamında orduların birleşmesini öngören bir yol haritası sunmuştu.
Türkiye’nin ortaya koyduğu itirazlardan koordineli ve kontrollü çekilme fikrini öne çıkardığı anlaşılıyor. Türkiye ve Rusya’nın eş zamanlı adım atması Ankara’ya Türk askeri varlığını koruma konusunda zaman kazandırabilir. Fakat izlenen stratejinin Libyalılar arasındaki karşılığına bakıldığında Türkiye’nin işinin kolay olmadığı görülüyor.
Her şeyden önce Dibeybe’nin halka açık söylemleri ile kapalı kapılar ardındaki tutumu aynı olmayabilir. Dibeybe birlik hükümetinin başkanı olarak doğu güçlerini de dikkate almak durumunda. Ayrıca Türkiye ile ters düşen Fransa, İtalya ve Mısır gibi ülkelerin desteğini önemsiyor. Biden yönetiminin BM uhdesindeki yol haritası için ağırlığını koyması da Türkiye’nin kendi gerçekliğini dayatabildiği koşulların geride kaldığını söylüyor. Ayrıca Hafter tarafı seçimleri imkansız kılacak koşulların oluşturulduğu iddiasıyla dikkatleri Türkiye’nin üzerine çekmeyi başarıyor. Seçimler yaklaştıkça Türkiye’nin üzerindeki baskılar artabilir.
Libya’ya yaklaşımdaki dikkatsizlik de Türk askeri varlığının daha fazla sorgulanmasına yol açıyor. Türk heyetinin Trablus ziyareti Temsilciler Meclisi’nde 14 Haziran’da yapılan bütçe tasarısını vurdu. Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Talal el Mihub bütçenin üçüncü kez reddedilmesini Türk heyetinin izinsiz ziyaretine ve Dibeybe’nin Türkiye’ye karşı açık pozisyon almamasına bağladı. Yumrukların konuştuğu oturumda Milletvekili Misbah Duma “Biz Libyalılar, Türklerle bugün değil, 1825'ten beri savaşıyoruz” diye çıkıştı.
Bu tepkinin sadece Hafter taraftarlarına mal edilmesi yanıltıcı. Bingazi Forumu’nu oluşturan 15 siyasi parti ve hareket de 19 Haziran’da halkın özgür iradesiyle seçim yapılabilmesi için istisnasız tüm yabancı güçlerin çekilmesi çağrısı yaptı. Bu forumda başı çeken İhya Hareketi’nin lideri Dr. Arif Nayed, BM Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’nin önüne bağlayıcı bir çekilme takvimi koyması gerektiğini söyledi. BM Güvenlik Konseyi 2570 sayılı kararla bütün yabancı güçler ve paralı askerlerin gecikmeden çekilmesi çağrısı yapıyor.
Nayed, Türk heyetinin Libyalılardan habersiz Mitiga Havaalanı’na indiğini, sadece Türk yetkililerce karşılandığını, Libyalı yetkililerin heyetle görüşmek için üsse “ziyaretçi kartı” ile girdiğini öne sürüp ekledi: “Bu, Libya egemenliğine hakarettir ve aynı zamanda bir tür tarihi hatırayı (Osmanlı) empoze etme girişimidir. Kabul edilemez.” Habersiz ziyaret çok tepki çekse de Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Haddad’ın yakasındakinin ziyaretçi kartı değil “virus buster” olduğu anlaşıldı.
Askeri müdahaleyi ekonomik ranta çevirme anlayışı da Türkiye karşıtı hissiyatı büyütüyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i Libya’da enerji alanında birlikte adım atmaya davet etmesi “Sanki Libya kendilerinin egemenliği altında” gibi tepkilere yol açtı.
Libyalılarla zıtlaşma Türkiye’nin 2019’da imzaladığı ama Temsilciler Meclisi’nin onaylamadığı deniz yetki alanları ve askeri işbirliği anlaşmalarının geleceğini hepten belirsizleştiriyor. Üstelik Doğu Akdeniz’deki enerji denklemini değiştirmek için Mısır’la ilişkileri düzeltme arayışı da Libya’ya takılmış durumda. Kahire, Libya’dan çekilmeme kararı yüzünden Ankara ile normalleşme görüşmelerini askıya aldı.