Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği 17 Mart’ta düşürüldü. Düşme kararını okuyan Milliyetçi Hareket Partili Meclis Başkanvekili, birkaç kez Gergerlioğlu’na parlamentoyu terk etmesi çağrısında bulundu ama Gergerlioğlu ve HDP’nin diğer milletvekilleri Genel Kurul salonunda “Darbeci AKP” sloganları atarak nöbet tutmaya başladı. Sadece bir gün sonra sık sık HDP’nin kapatılma çağrısını yapan MHP’nin kurultayı vardı. Bu gergin siyasi ortamda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan beklenmedik bir çıkış geldi ve partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame tam 608 sayfaydı. Ekleriyle binlerce sayfayı bulan iddianamenin içeriği ise tartışılmaya değer. İddianamenin ilk 500 sayfası HDP yöneticileri hakkında açılmış soruşturma ve kovuşturmaları kapsıyordu. Sonradan bu soruşturma ve kovuşturmaların bir kısmının takipsizlik ya da beraatla sonuçlandığı ortaya çıktı. İddianamede öyle bariz hatalar vardı ki hayatını yitirmiş HDP’liler hakkında bile bundan sonraki süreçte siyaset yapmamaları için yasak talep ediliyordu.
Ancak kuşkusuz bu iddianamenin en önemli özelliği, 2013’te başlayan ve bir tarafında devlet diğer tarafında siyasi iktidar olan çözüm sürecinin bir suç olarak tanımlanmasıydı. İddianamede, çözüm süreci kapsamında PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin tutanaklarından, bu süreçte HDP heyetinin gerçekleştirdiği çok sayıda icraat suç olarak gösteriliyor ve HDP’nin tam olarak da bu nedenle kapatılması isteniyordu.
Oysa HDP bu dönemde ne yapmışsa Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) çağrısıyla, iktidarın bilgisi dahilinde yapmıştı. Kürt sorununu çözmek için başlatılan çözüm sürecinin devlet, Öcalan ve PKK’nın merkezi Kandil olmak üzere üç ana ayağı vardı ve HDP bu üç ayakla devletin bilgisi ve izni kapsamında görüşerek çözüme giden yolu inşa etmeye çalışıyordu.
Sürecin tanıklarından eski AKP Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal, “Bu iddianamede yazanlara göre HDP’ye sadece ‘Aferin, devletin çözüm süreci için gösterdiği yol haritasına uymuşsun’ denebilir” diyor. Ünsal, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, “Çözüm süreci AKP’nin çok fazla sahiplendiği bir süreçti. Yasal zemin içinde yürümüş bir projeyi suçlu gösteren bir yaklaşımla iddianame hazırlanması aynı zamanda AKP’ye de saygısızlık” diyor. Ünsal’a göre iddianame bu yasal projeyi de suçlu gösteriyor.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş bir adım daha ileri gidiyor, “Bu iddianamede yer alanlar suç ise iddianamenin diğer sanığı da AKP’dir” diyor. Beştaş Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, çözüm süreci için 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi Kanunu’nun çıkarıldığını ve tüm görüşmelerin bu kanun kapsamında yapıldığını anımsatıyor.
Onlardan biri Öcalan ile İmralı Cezaevi’nde yapılan görüşmeler. HDP’liler, ülkenin en yüksek güvenlikli cezaevine Adalet Bakanlığı’nın izniyle girmiş, kamu güvenliği müsteşarının eşliğinde de bir dizi görüşme yapmıştı. Gelin görün ki bu görüşmelerin hepsi şimdi birer suç unsuru olarak iddianamede yer alıyor. Hatta görüşmelerin tutanaklarının bulunduğu bir kitap, Anayasa Mahkemesi’ne delil olarak sunuluyor. Beştaş, “O görüşmeleri organize eden, yaptıran devlet erkidir. HDP orada kolaylaştırıcı konumdaydı. Çözüm için oradaydı. Bugün de gerekirse yine aynı şeyi yaparız” diyor.
Tüm bu çelişkiler yargı kurumlarının da dikkatini çekmiş olacak ki başsavcılığın hazırladığı o iddianame Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Kamuoyuna ilk olarak iddianamenin eksik belgeler nedeniyle geri gönderildiği yansıdı. Henüz hem HDP’ye hem de kamuoyuna resmi bir açıklama yapılmadı ancak gazeteci Gökçer Tahincioğlu’nun iddiasına göre Anayasa Mahkemesi aslında işin esasına girdi ve başsavcılığın, HDP’nin hangi eylemlerle anayasaya aykırı eylemlerin “odağı” hâline geldiğini iddianamede açıklamadığı gerekçesiyle iade etti. Bu ne demek?
Tahincioğlu Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “2008’deki AKP kapatma davası ve sonraki parti kapatma davası iddianamelerinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ortaya koyduğu kanıtların hangisinin odak olmaya yol açtığını tek tek belirtiyordu. Türkiye’de parti kapatma kararı verilebilmesi için odak olma koşulu tek kriter. Anayasa Mahkemesi, HDP iddianamesinde sıralanan kanıtların hangisinin odak olma ile ilişkilendirildiğinin belirtilmediğini karar altına aldı. Şimdi Yargıtay Başsavcılığı bu ilişkilendirmeyi yapmaya çalışacak. Anayasa Mahkemesi bu yapıldığında kanıtları yeterli bulacak mı? Göreceğiz…”
HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağı sorusuna kimse net bir yanıt veremiyor. Belki de böyle bir hukuksal atmosferde kendisi de hukukçu olan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’a kulak vermek gerekiyor. Sancar, bir sohbetimizde HDP’ye yönelik olarak hazırlanan “ciddiyetsiz” iddianameler için “Aslında bu daha da korkutucu bir durum” diyordu. Sancar’a göre “İddianamelerin altının bu kadar boş olması, ‘Siz bir şey yapmasanız da ben sizi cezalandırırım’ diyen bir hukuk mantığının ürünü. Ve bu muhalefet açısından çok daha korkutucu olmalı.”
HDP iddianamesi bu hâliyle ülkede son yıllarda hukukun siyasete alet edilmesine ilişkin en yakıcı örnek olarak kayıtlara geçmeye hazır. Siyasi iktidar, parlamentonun üçüncü büyük partisine özellikle de ortağı MHP’ye kıyak geçmek için kapatma davası açabiliyor.
AKP’den ayrıldıktan sonra DEVA Partisi’nde genel başkan yardımcısı olarak siyasi hayatına devam eden Ahmet Faruk Ünsal’a göre kapatma davası aslında AKP’nin MHP’ye verdiği bir krediydi. Çünkü kapatma davasının açılmasından bir gün sonra, sık sık HDP’nin kapatılması açıklamalarıyla gündeme gelen MHP’nin kongresi vardı. Kongre 18 Mart’ta bitti. Peki, bu sürecin sonuna gelindi mi? Ünsal, “Kapatma davasının sonu ne olur bilemeyiz. Çünkü Türkiye’de olmaz diyebileceğimiz her şey oluyor. Buna da karar verecek olan tek kişi var o da Cumhurbaşkanı Erdoğan” diyor.
Erdoğan’ın HDP’nin kapatılmasına ilişkin konularda hiç topa girmemesi de dikkatleri çekiyor. Cumhurbaşkanı’nın geçmişteki yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ünsal, Erdoğan’ın konuyla ilgili hiçbir açıklama yapmamasına için ilginç bir iddiayı gündeme getiriyor: “Erdoğan birçok kritik konuda anketlere bakarak karar verir. Hemen her konuda da anket yapılır. Tabii ki bu konuda da bir anket yapılmış. Gelen sonuçlara göre AKP tabanının yüzde 35’lik bir kısmı bu işin doğru olmadığını söylemiş. Parti kadroları da tabandan farklı değil. AKP içinde bu durumdan rahatsız olan bir kesim var.”
AKP tabanının rahatsızlığı, tarihi kapatma davalarıyla sık sık haşır neşir olan Milli Görüş geleneğinden gelmelerinden kaynaklanıyor. Kürtler ve muhafazakârların bu konuda bir kader birliği var. Kader birliği Kürt muhafazakâr siyasetçi Dengir Mir Mehmet Fırat’ın siyasi hayatında vücut buluyor. Fırat, 1999 yılında muhafazakâr Fazilet Partisi’nden milletvekili olarak girdiği parlamentodan partinin kapatılması üzerine ayrılmıştı. Erdoğan ve ekibiyle birlikte AKP’yi kurdu. İktidarlardı ama kötü kaderden kurtulamadı. Bu kez de 2008’de AKP’ye kapatma davası açıldı. Fırat hakkında da siyasi yasak istendi. Fırat daha sonra AKP’den ayrılıp HDP’ye geçti ve 2019 yılında hayatını kaybetti. Ölümünün üzerinden iki yıl geçti ama yine de kapatma davalarından kurtulamadı. Geçen ay HDP’ye açılan kapatma davasında da adı geçiyor.
Kürtler ve muhafazakâr partiler, bu karanlık bulutların altında siyaset yapmaya alışkın. “Yasal Kürtler” kitabının yazarı Eyyüp Demir, “7 Haziran 1990’da ilk siyasi partileri olan HEP’i kurdular. Bugüne kadar HEP, DEP, ÖZEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP, Özgür Parti, DTP, Demokratik Barış Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, HDP, DBP’yi kurdular. HEP, DEP, HADEP, DTP ve Özgür Parti kapatıldı. Bugüne kadar geçen 31 yılda Kürtlerin kurduğu beş siyasi parti kapatılmış oldu” şeklinde konuştu.
Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Demir, “Aradan 31 yıl geçti. Kurulan tüm siyasi partiler tüm zorlamalara rağmen bir şekilde ayakta kalmaya devam ettiler. Bugün HDP de bu mücadelenin sürdürücüsü konumundadır. Şunun anlaşılması gerekiyor ki sosyolojik taban olduğu süre içinde kapatmalar çözüm olmayacak. Giden bir partinin yerine yine bir başka isimli parti gelecektir. Söz konusu olan kayıp partinin isminden öteye gitmeyecektir” diyor.
Kürt siyasi geleneği bu duruma öyle alışık ki HDP’li Sırrı Sakık “Alfabede harf kalmasa bile harf satın alıp yeni bir parti kurarak siyasi mücadelemize devam ederiz” diyor.
Ama galiba bu kez öyle olmayacak. HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, yeni bir parti kurmak istemediklerini, HDP ile yola devam etmek istediklerini söylüyor. Beştaş, “Yol haritamız yaşatma, koruma ve büyütmedir. HDP’yi kapattırmama yönünde bir tutumuz var” diyor.