Rusya ile 5 Mart Moskova Mutabakatı’nın ardından İdlib’e askeri yığınağını ikiye katlayan Türkiye’nin bölgeyi kontrol eden silahlı grupları nasıl hizaya sokacağı büyük bir bahis konusu haline geldi. Açılması öngörülen M-4 otoyolu üzerinde Rus-Türk ortak devriyesini engelleyen gruplara “müşfik” ya da “kontrollü” yanıtlar verilmesi, önceliğin tatlı dil olduğunu gösteriyor. Ama her şey tutumdan ibaret değil. Moskova Mutabakatı ile terör örgütlerini ortadan kaldırma taahhüdünü tazeleyen Türkiye, hedefteki bazı örgütler dâhil sahadaki silahlı grupları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yedeğinde düzenli bir orduya dönüştürmenin gayreti içinde.
Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan sonra sahaya çekidüzen vermek ve silahlı muhalefeti Astana sürecinde bir muhataba dönüştürmek için çok sayıda grubu 30 Aralık 2017’de Suriye Milli Ordusu (SMO) adı altında toplamıştı. SMO dışında kalan ve İslamcıların ağırlıkta olduğu örgütler ise 28 Mayıs 2018’de Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) çatısı altında buluşmuştu. Türkiye, Fırat’ın doğusuna hareket başlatmanın hazırlığını yaparken bu kez 4 Ekim 2019’da iki çatıda yer alan toplam 44 örgüt Suriye Milli Ordusu (SMO) adıyla birleşti. Fakat orduya katılan gruplar kendi iç örgütlenmeleri, komuta düzeni ve bayraklarını korudu. SMO’nun sorumluluğu, muhaliflerin kurduğu geçici hükümete bağlı savunma bakanlığına verilse de gerçek bir komuta zincirinden bahsedilemez. Yani ordu aslında görüntüden öteye geçemedi.