ABD Jeoloji Araştırmaları’nın tahminlerine göre Akdeniz’deki Leviathan sahası 3.45 trilyon metreküp doğal gaz rezervine sahip ve bölge ülkeleri de bu kaynaktan kendi hakları olarak gördükleri payı almanın peşindeler.
Mısır’ın şubat ayının ortasında ABD’li Chevron ve ExxonMobil, Fransız Total, İngiliz BP ve Hollanda’nın Shell şirketleriyle Libya’nın kuzeybatı kıyılarında arama faaliyetleri için anlaştığını açıklaması bölgedeki gaz rekabetini iyice alevlendirdi.
Kahire’nin arama faaliyetlerine gelecek yılın ilk aylarında başlaması bekleniyor. Kasım ayında Libya’nın BM tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile tartışmalı bir deniz sınırı anlaşmasına imza atan Türkiye ile Mısır arasındaki gerginlik, Kahire’nin açıklamasıyla tırmandı.
Khalda Petroleum Co. şirketinin eski başkanı ve enerji uzmanı İbrahim Zehran’a göre Mısır kayda değer bir gaz ve petrol rezervine sahip olmasına karşın, yanlış kaynak yönetiminden kaynaklanan sorunlar yüzünden bunları etkili bir şekilde kullanamıyor.
Al-Monitor’a konuşan Zehran, Mısır’ın sahip olduğu gaz ve petrol kaynaklarındaki aslan payının toplumsal bir denetim mekanizmasının yokluğunda yabancı enerji şirketlerine kaldığını belirterek, rezervlerden ülkeden ziyade bu şirketlerin menfaat sağladığına dikkat çekiyor. Zehran Mısır’ın enerji zenginliğinin her türlü yolsuzluk ve suistimale açık olduğunu da ekliyor.
Türkiye’nin Rusya ve Hazar Denizi’nden çıkarılan petrol ve gaz için iyi bir transit yolu olduğunu ancak ulusal bir petrol kaynağına sahip olmadığına işaret eden Zehran, ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 75’ini başta Rusya olmak üzere, Irak ve İran’dan sağladığını kaydediyor.
2019’da Mısır doğal gaz alanında kendine yeten bir ülke hâline geldiğini ilan ederek elektrikteki arz fazlasını ihraç etmeye başlamıştı. Petrol ticaret dengesinde de 2018-2019 yılları arasında 9 milyon dolarlık bir avantaj sağlandı. Ne var ki bu rakamlara Mısır’ın yabancı ortaklarının aldıkları pay da dahil ve aslında ülkenin petrol ticaret dengesinde hâlen bir açık söz konusu.
Zehran’a göre Türkiye, endüstriyel üretim için enerji alanında kendine yeten bir ülke olmayı hedeflediği için Doğu Akdeniz gazını öncelikli bir dış politika konusu hâline getirdi.
Akdeniz’deki sahalara erişim, Ankara’nın ekonomik ihtiyaçlarının yanı sıra Türkiye’nin bölgesel konumunu ve bölge kaynaklarında kendi hakkı olarak gördüğü payı koruma arzusunu da yansıtıyor.
Mısır’ın beş yabancı enerji şirketiyle şubatta yaptığı açıklamayı kınayan Ankara Kahire’yi, yaşamsal bir kaynak olan doğal gazdan kazançlarını artırma peşinde olan enerji devleriyle Türkiye’yi karşı karşıya getirmekle suçluyor.
Gerginliğin temelinde 2018’deki bir dizi toplantının ardından Ocak 2019’da Yunanistan, Kıbrıs, Ürdün, İtalya, İsrail ve Filistin Yönetimi’nin katılımıyla Mısır’da kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’ndan Türkiye’nin dışlanması yatıyor. Forum doğal gaz kaynaklarına sahip Akdeniz ülkeleri arasındaki Akdeniz havzasında bir ittifak oluşturulmasını öngörüyor.
İttifakın enerji alanında Avrupa Birliği ile de işbirliği yapması amaçlanıyor. Mısır Petrol Bakanı Tarık El Mualla’ya göre ittifakın bir diğer yararı da Mısır’ı bölgesel bir enerji merkezine dönüştürecek olması. Ankara’nın bölgedeki etkinliğini artırma çabalarının bu oluşumdan dışlanmasıyla ilgili olması muhtemel.
Libya’daki UMH ile geçen yılın aralık ayında imzaladığı askeri işbirliği anlaşmasıyla ilişkilerini güçlendiren Türkiye, ardından gelen güvenlik işbirliği ve deniz sınırı anlaşmalarıyla bağları daha da pekiştirdi.
Türkiye ile Libya arasındaki deniz sınırlarını yeniden çizen ve Türkiye’ye Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinde faaliyet gösterme hakkı sunan anlaşma, hem Mısır hem de anlaşmayı kendi deniz sınırlarının ihlali olarak gören Kıbrıs ve Yunanistan tarafından reddediliyor. Türkiye bu ihtilaflar nedeniyle 1982 tarihli BM Deniz Sınırları Sözleşmesi’ne de taraf değil.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’a göre Türkiye ile Libya arasındaki sularda yer alan Girit Adası’nın varlığını yok sayan anlaşma coğrafi bir absürdlük teşkil ediyor ve uluslararası hukuka aykırı.
Anlaşmayı “geçersiz” ilan eden Mısır Dışişleri Bakanlığı da bunun, UMH’nin kuruluşuna zemin hazırlayan Suheyrat mutabakatının ihlâli olduğunu savunuyor. Mutabakat GNA’nın parlamentonun onayı olmadan yabancı devletlerle anlaşma yapmasına izin vermiyor.
Nasır Askeri Akademisi Stratejik Çalışmalar Merkezi danışmanlarından Vael Rabih de Ankara’nın hukuki dayanaklarının zayıf olduğu kanısında. Rabih, Al-Monitor’a Türkiye’nin eylemlerinin Mısır’ın menfaatlerine zarar verdiğini söylüyor.
El Ahram Merkezi’nin ekonomi araştırmacılarından ve Türkiye ile İlişkiler dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Süleyman ise Ankara’nın hamlelerinin kronik enerji açığından kaynaklandığı görüşünde. Süleyman, Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede enerjide yüzde 75 dışa bağımlılığın ekonomisi hâlihazırda tökezleyen ülke için çok maliyetli olduğunu ve Ankara’nın bu nedenle yerel kaynaklara yöneldiğini aktarıyor.
Al Ahram Siyaset ve Strateji Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Ayman Abdulvahab’a göre ise Mısır’ın Türkiye karşıtı tutumunun altında Doğu Akdeniz’deki kaynaklardan faydalanarak doğal gaz ticareti ve ithalatında bölgesel enerji merkezi olma arzusu yatıyor. Mısır’ın Afrika, Asya ve Avrupa’daki komşu ya da yakın ülkelere elektrik ihraç etmek için santraller inşa ettiğini hatırlatan uzman, Süveyş Kanalı’nda da enerji alanında yeni sanayiler açılmasının planlandığına dikkat çekiyor.