KAMIŞLI, Suriye — Türkiye 12 Ekim’de Barış Pınarı Harekâtı kapsamında Resulayn’dan Tel Abyad’a kadar olan bölgeyi ele geçirdiğini duyurdu. Böylece Irak Kürdistanı sınırındaki Derik’ten Türkiye-Suriye sınırındaki Derbesiye kentine kadar uzanan bölgenin Fırat’ın doğusundaki diğer bölgelerle bağlantısı kopmuş oldu. Kürtçe adı Serekaniye olan Resulayn’ın Suriye’nin kuzeyine ve Fırat’ın doğusuna açılan bir kapı olarak görüldüğünü belirtmek gerekir.
Rejim ordusunun özyönetim bölgelerine girişi konusunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam arasında sağlanan anlaşma uyarınca rejim güçleri 14 Ekim’de Resulayn’a 30 kilometre mesafedeki Tel Temir kasabasına girdiler. Rejim güçleri, tanklar ve ağır taşıtlar eşliğinde Münbiç, Tabka ve Ayn İsa kentlerinin yakınlarına da konuşlandılar.
Özyönetim ise ekim ortalarında yaptığı açıklamada idari görevlerini sürdürdüğünü, anlaşmanın sadece askeri alanı ilgilendirdiğini ve Suriye ordusunun sadece sınır hattına konuşlanmasını içerdiğini belirtti.
Ancak pek çok gözlemci özyönetimin olduğu gibi kalacağını düşünmüyor. Bunlardan biri olan gazeteci Baz Ali Bakkari Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede “İster askeri ister siyasi yollardan olsun [Şam’la] anlaşmanın, sadece özyönetim bölgelerinde değil Suriye’nin genelinde de mevcut statükoya imkan bırakmayan yeni bir gerçeklik dayatacağı zaten bekleniyordu” dedi.
Ancak Bakkari’ye göre bölgenin durumunu savaş öncesine döndürmek de mümkün değil: “Sahada bitkin ve tarumar bir durumda olan rejimin, bölgeyi tam anlamıyla kontrol edip tek başına yönetme gücü yok. Öte yandan özyönetim de temel teşkil edebilecek, geliştirilebilecek ve Suriye’nin müstakbel devlet kurumlarına entegre edilebilecek kurumlar oluşturmuş durumda.”
Bölgedeki idarenin nasıl bir şekil alacağının “rejim ile özyönetim arasında Rus arabuluculuğunda varılacak anlaşmaya” bağlı olduğunu vurgulayan Bakkari, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cenevre görüşmeleri ve Anayasa Komitesi üzerinden siyasi çözüm çalışmaları var. Buradan çıkacak sonuçlar da bölgenin yönetim biçimini etkileyecek. Fakat bu konuda özyönetim ile rejim arasında iki tarafın da menfaatlerini karşılayan geçici bir anlaşma olacak. Rejim özyönetim bölgelerinde kontrolü sağladığını ilan etmek, özyönetim ise kurumlarını muhafaza etmek istiyor. Bu pekâlâ mümkün çünkü tarafların birbirine ihtiyacı var, özellikle de özyönetimi zor durumda bırakan Türk harekâtından sonra.”
Suriye Kürdistan Demokratik Partisi Siyasi Büro üyesi Neşet Zaza ise Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Bu idare, Kürt halkının hevesli olduğu bir hedef, müstakbel Suriye için öngördüğü bir siyasi proje değildi ama şu an fiili bir gerçek. İdarenin program ve uygulamalarına katılmasak da, temsilcileriyle anlaşamasak da bu, hâlâ makul bir çözümdür. Bu durumumuz, halkımızın Türk hükümetine bağlı terörist gruplardan çektiklerinden iyidir.”
Zaza daralan bir alanı kontrol eden özyönetimin geleceği konusunda da şu yorumda bulundu: “Özyönetimden bahsetmek mazide kaldı. Bu özyönetimin temelleri, Türkiye’nin işgaliyle sarsıldı. Cezire ve Kobani kantonlarından Türkiye önemli topraklar koparttı. Türkiye’nin Afrin vilayetini işgalinden bahsetmiyorum bile. Rejim ve müttefikleri de Münbiç ve Kobani kentlerine girdiler ki bu durum, Kürt halkının meşru haklarını güvenceye alan herhangi bir siyasi proje ihtimalini ortadan kaldırdı.”
Neticede tüm tarafların özyönetime karşı tavır alabileceğini düşünen Zaza, şöyle dedi: “Farklı taraflar özyönetime kendi istedikleri şekli, programı veya yönetim formülünü dayatma çabasına girebilir. Tabii, ABD ve Avrupa Birliği başta olmak üzere dış faktörler bu konuda farklı bir söz söylemezse...”
Başka bazı Kürt siyasiler ve gözlemciler ise özyönetimin olduğu gibi kalması ve işlevlerini sürdürmesi gerektiğine inanıyorlar.
Özyönetimin eski yöneticilerinden Ekrem Hasso Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Özyönetimin önemli bazı parçaları Türkiye’nin kontrolüne geçti. Rejim de Münbiç, Kobani ve sınır hattına girdi. BM Güvenlik Konseyi’nin İslam Devleti (İD) ile mücadele konulu 2170 sayılı kararı, ABD’nin Suriye’den çekilmesine de yol açan İD’in kuzeydoğu Suriye’den temizlendiği açıklamasıyla kadük oldu. Ben Türkiye’nin saldırısının ve Fırat’ın doğusunu işgal girişiminin tek taraflı bir hareket olduğunu, bunun sonuçlarından ABD’nin sorumlu olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla ABD’nin Türkiye’ye askeri operasyon için yeşil ışık yaktığı söylemi, bu işgali meşrulaştırmıyor. Yani Türkiye komşu bir ülkede işgalci güç konumunda bulunuyor.”
Harekâtın ancak geçici etkiler doğurduğunu düşünen Hasso, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özyönetime yönelik bu saldırının sonuçları kalıcı olmayacak, önümüzdeki siyasi süreci etkilemeyecek. Zira Türkiye’nin bölgedeki varlığı meşru gösterilemez. Dolayısıyla Türkiye’nin etkisi geçici olacak ve vatandaşa hizmet eden bir yapı olan özyönetime son veremeyecek. Özyönetim, yerli halkın yaşadığı geniş toprak parçalarını idare ediyor. Bunlar, hem Rusya-Türkiye anlaşmasının hem de 32 kilometrelik çekilme öngören ABD-Türkiye anlaşmasının kapsamı dışında. Türkiye özyönetimi nasıl bitirebilir?”
Hasso’ya göre “Özyönetim ile Suriye hükümeti arasında Rus himayesinde sağlanan askeri düzeydeki anlaşmanın akıbeti, Rusya ve rejimin bu askeri anlaşmayı, özyönetim ve Kürtleri Türkiye ile terörist gruplarının katliamlarından esirgeyecek siyasi bir anlaşmaya dönüştürme iradesine bağlı olacak."