İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) ait tanklar 11 Şubat’ta sınıra yakın Kuneytra bölgesinde Suriye ordusunun karargâh noktalarını vurdular. Bu, alışılmış bir saldırı değildi. İsrail genelde hava kuvvetlerini kullanarak Suriye topraklarındaki İran hedeflerini vuruyor. Bu kez menziller daha kısa olduğu için uçaklar değil tanklar ateş açtı ve doğrudan Suriye’ye ait noktalar hedef alındı. Altyapı tahrip edilirken söz konusu noktalarda personel de zarar gördü.
Suriye’den aynı gün gelen ilk bilgilerde saldırıda iki İranlının öldürüldüğünden bahsedilse de daha sonraki haberlerde ölülerden değil yaralılardan söz edildi. Bazı haberlere göre ise saldırıya İsrail uçakları da katıldı. IDF olay hakkında yorum yapmayı reddederek eski belirsizlik politikasına döndü. İsrail’in Suriye’deki eylemleri uzun yıllar belirsizlik politikasına tabi olmuştu, ta ki Başbakan Benjamin Netanyahu’nun öncülük ettiği son dönemdeki hamaset ve böbürlenme politikasına kadar…
Ne var ki son olayda da belirsizlik politikasının ömrü 24 saat sürmedi. 13 Şubat gecesi Polonya’ya giden Netanyahu, havaalanında kameralar karşısında saldırının sorumluluğunu üstlendi. Netanyahu şöyle konuştu: “İran’a karşı, İran’ın bölgeye yerleşme teşebbüslerine karşı dün dâhil her gün faaliyetteyiz. Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki ekonomik baskı etkisini gösteriyor ve ekonomik kriz İran’ın bize karşı hareketlerini de etkiliyor. Bütçelerde kesintilere gidildiğini, güçlerin azaltıldığını, geri çekildiğini görüyoruz ve bunu dünyanın dört bir yanında istisnasız her alanda gözlemleyebiliyoruz. Bunu Suriye’de de Lübnan’da da Gazze’de de görüyoruz. Ayrıca başka şeylerin yanı sıra mali sıkıntılardan dolayı ve öncelikle İsrail’in aktif askeri direnci nedeniyle İran’ın çok önemli bazı silah sistemlerini konuşlandırmakta zorlandığını görüyoruz.”
Başbakan’ın bu denli detaylı bir açıklama yapması IDF’te herkesin hoşuna gitmedi ama Netanyahu aynı zamanda savunma bakanı olduğu için IDF kendisine tabi. İsrail iki aydan kısa bir süre sonra, 9 Nisan’da seçime gidiyor, dolayısıyla “bay güvenlik” imajını pekiştirmek Netanyahu için önemli. Zira rakipleri arasında iki eski genelkurmay başkanı var: İsrail Direnç Partisi’nden Benny Gantz ve Moşe Ya’alon.
Gantz kampanya videolarında Netanyahu’nun zayıf noktalarına dikkat çekerek “bay güvenlik” imajını hedef alıyor. Hamas’a İsrail’in oluruyla Katar tarafından aylık olarak gönderilen paralar, Gazze cephesindeki çaresizlik, hatta İsrail’in 2005 yılında Gazze’den çekilmesi, o dönem Ariel Şaron hükümetinde savunma bakanı olan Netanyahu’nun ve mevcut bakanların çoğunun çekilmeye destek vermesi bu videolarda konu ediliyor. Gantz tüm bunları Netanyahu’ya karşı kullanıyor, Başbakan da IDF’in Suriye’deki hamleleri üzerinden cevap veriyor. Ancak bu keşmekeşten hayırlı bir şey çıkmaz.
İşin özü şu ki İsrail Suriye’de giderek artan İran-Hizbullah etkinliğine karşı mücadeleye devam ediyor. Bu mücadele ağırlıklı olarak Şam bölgesi ve diğer bazı bölgelerde verilse de Golan’ın Suriye tarafında da sürüyor ve giderek yoğunlaşıyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İran’ın desteğiyle İsrail’e Golan Tepeleri’nde ikinci bir cephe açmanın hayalini kuruyor.
Golan’ın Suriye tarafında İsrail’i terörle vuracak yapılar kurma girişimlerini IDF daha önce iki kez engelledi. Şimdi biliyoruz ki iki müttefik – Nasrallah ile Devrim Muhafızları komutanlarından Kasım Süleymani – pes etme niyetinde değil.
Golan Tepeleri’nde gizli ama ölümcül bir cephe açılırsa Nasrallah, Suriye’deki İsrail saldırılarına güçlü misillemeler yapabilecek, üstelik 2006’daki ikinci Lübnan savaşından sonra benimsenen katı oyun kurallarını da bozmamış olacak. Bu kurallara göre İsrail Lübnan’ı vurmuyor, Hizbullah da İsrail’e Lübnan’dan saldırmıyor. Ancak Hizbullah başka saldırı noktaları bulmaya çalışıyor ve Golan Tepeleri buna aday noktalardan biri. Devrim Muhafızları ve Hizbullah Golan’ın Suriye tarafında İsrail’e zarar verebilecek bağımsız bir sistem oluşturabilirse bu, onlar için muazzam bir başarı olur.
Ancak 11 Şubat 18:30’da yaşananlar, bu planın gerçekleşmesine İsrail’in hayatta izin vermeyeceğini gösteriyor.
Yukarıda da belirtildiği gibi dış basına göre buna benzer girişimlere İsrail daha önce de müdahale etmişti. Örneklerden biri, terörist Samir Kuntar’ın aralık 2015’te öldürülmesi. Kuntar’a, İsrail’deki cezaevinden çıkar çıkmaz Golan Tepeleri’nde Hizbullah adına bir terör şebekesi kurma görevi verilmişti. Ondan önce ocak 2015’te de İranlı General Muhammed Ali Allahdadi Golan’da İsrail’e karşı bir cephe oluşturmaya çalışırken ölüme gönderildi.
Tüm bunlara rağmen Süleymani’nin pes etmediği, İran ve Hizbullah’ın genel olarak Suriye’de, özel olarak da Golan Tepeleri’nde iyice üslenebilmesi için uğraşmaya devam ettiği anlaşılıyor. Kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan üst düzey bir İsrail askeri kaynağı, Süleymani’nin inatçılığını şöyle yorumladı: “İranlılar ağır baskı altında. Ekonomileri çöküyor, askeri alanda da ağır darbeler alıyorlar. Ancak Süleymani gözünü kırpmadan tam gaz devam ediyor. Mesleki açıdan bu, kesinlikle saygıdeğer bir şey.”
Bilgiye dayalı tahminlere göre Hizbullah elemanları Suriyeli askerler kılığında Golan Tepeleri’ne sızmaya çalışıyor. Süleymani’nin adamları, yani Devrim Muhafızları askerleri de sürekli onlarla beraber bölgeye giriyor. Amaçları İsrail’e karşı istihbarat toplamak ve terör eylemleri düzenlemek.
Bazı Suriyeli haber kaynaklarına göre IDF 11 Şubat’taki saldırılarda İsrail’in hareketlerini izlemek için bölgeye kurulan gelişkin bir termal kamera sistemini de imha etti. Kaderin cilvesi olarak vurulan noktalardan biri Suriye kaynaklarına göre “terk edilmiş bir hastane” idi. Söz konusu hastane, iç savaşta yaralanan Suriyelilere tıbbi yardım sağlamak için İyi Komşu Operasyonu’nu gerçekleştiren İsrail tarafından kurulmuştu. İsrail’in endişesi hastanenin şimdi IDF’e karşı ileri bir karakola dönüşebileceği yönünde.
Tüm bunlar, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Golan’daki kontrolünü pekiştirdiği ve Dürzi köyler dâhil yerel halkı yeniden rejimin arkasına topladığı bir dönemde yaşanıyor. İsrail’in karşısında son yıllarda özenle yardım ettiği, yatırım yaptığı köyler var. Bu olaylar, İsrail’de, Esad rejimini devirmek için tarihi bir fırsatın kaçırıldığına inanan çevreleri de hareketlendirdi.
Eski bir üst düzey subay adının açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Esad’ın bocaladığı, pamuk ipliğine bağlı olduğu günlerde bunu nispeten kolay bir şekilde halledebilirdik ama yapmamaya karar verdik. Bugün bunun bedelini ödüyoruz. Karşımızda şimdi Basra Körfezi’nden başlayarak Beyrut’a ve sınırlarımıza kadar uzanan bir Şii ekseni var. Çok yazık oldu.”