DİYARBAKIR -- Türkiye seçim gündemiyle uğraşırken Diyarbakır’da sessiz sedasız başlayan bir açlık grevi birçok cezaevine yayılıyor. Eylemleri başlatan HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven oldu.
Türkiye’nin Suriye’nin Afrin kasabasına yönelik operasyonuna tepki amacıyla sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle hakkında dava açılan Güven, bir yıla yakın süredir cezaevinde. Diyarbakır Adliyesi’nde 7 Kasım 2018’de görülen duruşmada Güven, tutuklu bulunduğu cezaevinden kamera ile yargılamaya katılarak açlık grevi eylemine başladığını söyledi. Güven eyleminin gerekçesini şu cümlelerle anlattı: “Kürt sorununun demokratik çözümünde daha önce görüldüğü gibi Sayın Öcalan’ın çok değerli bir rolü vardı. Kürt halkı ve Orta Doğu’da gerçekten düşünceleriyle de yön veren bir çözüm ortaya koydu. Tecridin bu kadar derinleştiği dönemde, tecrit kime uygulanırsa uygulansın bir insanlık suçudur. Bugünden itibaren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyorum.”
Güven’in eylem gerekçesi Öcalan’a uygulanan “tecrit” idi ancak söz konusu uygulamanın “tecrit” olduğunu devlet resmi olarak kabul etmiyor. Bu uygulamanın başlama tarihi nisan 2015, yani Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek için başlattığı sürecin son günleri. 5 Nisan 2015’te HDP heyetiyle görüşen Öcalan’ın dışarıyla bağlantısı 2016 yılının eylül ayına kadar kesildi. Öcalan’ın 11 Eylül 2016’da kardeşiyle görüşmesi de yine bir açlık grevi eylemi sonucu oldu.
50 kişilik bir grup, Öcalan’dan uzun süre haber alınamaması üzerine açlık grevine başlamıştı. Eylemin altıncı gününde kardeşi Mehmet Öcalan’ın bayram vesilesiyle cezaevine giderek görüşeceği duyuruldu. Kardeşi görüşmenin hemen ardından Öcalan’ın mesajını eylemcilere ulaştırınca açlık grevi sona erdi.
Açlık grevi Türkiye cezaevlerinde kalanların sıklıkla başvurduğu bir eylem türü. PKK davalarından yatanların gerekçesi genelde Öcalan’ın durumu oluyor. Daha önce 2012 yılında kitlesel eylemler yapan PKK’lı mahkumların ilk talebi Öcalan’ın cezaevi şartlarının düzeltilmesiydi. 68 gün süren eylem yine Öcalan’dan gelen "eylemler amacına ulaştı” mesajının ardından sona ermişti.
Türkiye’deki açlık grevi eylemlerinde en çok merak edilen bir insanın aylarca açlığa nasıl dayandığıdır. Adı açlık grevi olsa da grevde su, tuz, şeker, şekerli su, çay ve çeşitli multivitaminler alınır ancak yemek yenmez.
2016’daki son eylemin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti. Kürtler iki yıl sonra şimdi yine açlık grevinde. İsimler değişe de talepler aynı. Leyla Güven’in başlattığı eylem dalga dalga yayıldı. Önce aralarında milletvekillerinin de bulunduğu gruplar HDP binalarında destek amaçlı kısa süreli açlık grevleri yaptı. Hatta Diyarbakır, Batman ve Van’da HDP binalarına baskın yapan polis onlarca kişiyi gözaltına aldı. Ancak baskınlar eylemleri durduramadı ve eylem cezaevlerine de sıçradı. Türkiye’deki çeşitli cezaevlerinde eyleme katılan mahkum sayısı 100’ü geçti.
Leyla Güven’in eylemi 60’ıncı gününe girerken Diyarbakır Barosu’ndan uyarı geldi. Baro Başkanı Cihan Aydın eylemlerin yayılma riski taşıdığını savundu. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Aydın, “Bu konuda önlem alınması gerektiğini söyledik. 100’e yakın kişi şu anda açlık grevine başlamış durumda. Bunların bir kısmı da dönüşümsüz olarak başlamış. Türkiye’nin bu konuda son derece acı ve kötü deneyimleri var. Bu işin daha fazla dallanıp budaklanmadan, daha fazla mağduriyete yol açmadan bir an önce çözülmesi lazım. (...) Öcalan’la görüşmede hukuksal bir engel yok ama politik bir engel var. Bunun kaldırılması Diyarbakır Barosu’nun talebi. Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüştürülmesi bu kötü gidişatı engelleyebilir” dedi.
“Biz işin politik kısmında değiliz, hukuksal talep olduğu için işin içindeyiz” diyen Aydın sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi hem seçim arifesindeyiz. Hem Türkiye’nin siyasi atmosferi çok sıkıntılı hem uluslararası ilişkiler son derece sıkıntılı. Bunlar yan yana getirilince sürecin zor olduğunu biliyoruz ama sonuçta görüşme ceza infaz kanununa dayanan bir şey. Biz baro olarak bir engel olmadığını, görüştürmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Hükümetin başka politik argümanları olabilir ama bizim açımızdan hukuksal hakkın ertelenmesine vesile olmaması gerekir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) işaret eden Aydın, “Bu meseleye ilişkin AİHM ve CPT’ye başvurular var. Bunların vereceği kararların sıkıntı yaratma potansiyeli var” diye uyarıda bulundu.
Bir uyarı da Diyarbakır’daki sağlık örgütlerinden geldi. Diyarbakır Tabip Odası (DTO) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi 28 Aralık’ta ortak bir açıklama yaparak soruna insani yaklaşım gösterilmesini istedi. Al-Monitor’a gönderilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Cezaevlerindeki insanları kendi bedenlerine karşı eylem gerçekleştirmeye iten taleplerin insani bir yaklaşımla karşılanması sorunun en akılcı çözümü olarak düşünülmelidir.”
Açıklamada aralık 2000’de “Hayata Dönüş” adı altında düzenlenen operasyonlar da hatırlatılarak şu ifadelere de yer verildi: “2000 yılında yaşanan açlık grevlerine yapılan müdahale ve açlık grevleri sonucu onlarca insanın ölmesi, yüzlerce insanın engelli kalmasına neden olan bir durumun tekrar ortaya çıkmaması için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere, insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret ve muayene etmesine izin vermesi gerekmektedir.”
2016 yılında Türkiye’de nispeten daha ılımlı bir siyasi atmosfer vardı. Dönemin hükümeti eylemler yayılmadan görüşmeye izin vermişti. Ancak bugün ortam daha sert. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve dokuz milletvekilinin mecliste iki günlük açlık grevi eylemi yapmasına rağmen hükümetten henüz hiçbir tepki gelmedi.
Seçim öncesi kamuoyunda taviz olarak algılanmaması için hükümetin eylemleri bitirmeye yönelik bir adım atması beklenmiyor. Çözüm için nasıl bir yol bulunacağı konusunda fikir yürütmek ise zor.