Doğu Suriye’deki nüfuz mücadelesinin olağan gidişatı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın meydan okuması ve ABD Başkanı Donald Trump’ın çekilme kararı ile değişti. Şimdi, ilgili tüm tarafların yepyeni bir denklemin içinde iddialarını yeniden ortaya koyması ve etkilemek istedikleri bölgelerde kontrol sağlamaya çalışması gerekiyor.
Rusya, İran ve Türkiye Amerikalı askerlerin çekileceği açıklamasına ne kadar hazırlıklıydı belli değil. Muhtemel bir boşluğun doğmasına bağlı olarak Astana sürecinin üç garantörü jeopolitik ve ekonomik açıdan yeni zorluklarla karşılaşabilir. Fırat’ın ötesinde oluşabilecek geçici boşluk, İran ve Türkiye’yi dizginlemek isteyen bazı Arap devletlerinin devreye girmesiyle doldurulabilir. Kimi Rus uzmanlar Rusya’nın bu konuda Körfez ülkeleriyle anlaşabileceği yorumunu yapıyor. Bu teze göre Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Şam’la diplomatik temasları yeniden başlatma ve doğu Suriye’de varlıklarını artırmak için Rusya’nın onayını alma karşılığında Suriye’nin güneybatısındaki gerilimi azaltma bölgesinde muhalefet üzerinde etkide bulundular. BAE ve Suudi heyetleri Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgelere defalarca gitmişti.
Hem rejim yanlısı güçlerin hem de Türkiye destekli grupların gözünü diktiği Menbiç kentini Mısır ve BAE’den güvenlik yetkililerinin ziyaret ettiği haberi, önce DEBKAfile isimli İsrail sitesinde, sonra Türkiye’nin Yeni Şafak gazetesinde yer aldı. Mısır ve BAE Türkiye’nin bölgedeki heveslerinin frenlenmesi gerektiğine inanıyorlar. Mısır daha önce Suriye’ye asker göndermek istememiş, bunun yerine Astana süreci kapsamında Suriye muhalefeti ile Rusya arasında görüşmelere ev sahipliği yapmıştı. Ancak Trump’ın çekilme açıklamasından sonra Mısır’ın Şam’la Kürtler arasında arabuluculuğa başladığı bildiriliyor.
Öte yandan, güvenlik birimleri arasında temaslar ve Arap ülkelerinden sınırlı sayıda askerle muhtemel bir Türk harekâtının caydırılması pek olası değil. Bu etkenler en fazla SDG’nin siyasi projesini ayakta tutmayı ve hükümet güçleri bölgeyi aldıktan sonra SDG içindeki Arap bileşenlerin güçlendirilmesini sağlar. Bazı muhalefet kaynaklarının iddiasına göre Rusya, Türkiye yanlısı güçlerin ilerleyişini engellemek için Fırat’ın doğusuna askeri polis konuşlandıracağı mesajını verdi.
Kürtlere yönelik siyasi manevraların süreceği ve bölgede istikrarın kolay kolay sağlanamayacağı düşünülürse Suriye-Irak sınırının emniyete alınması öncelik hâline geliyor. Bunu başarmak için ise sadece askeri adımlar ve karşı istihbarat yöntemleri yetmez. İrili ufaklı birçok Arap aşiretinin yaşadığı bölgelerde altyapıyı da ayağa kaldırmak lazım. Aşiretlerin görüşleri İslam Devleti (İD) kontrolünde yaşadıkları yıllarda ciddi bir dönüşüm geçirdi. Yoksulluk, yıkım, İran yanlısı milislerin dahli ve açılan “kültür merkezleri” de halkı radikal yapıları desteklemeye itiyor.
ABD’nin Irak’tan, Suriye’ye girmesini ve bir tampon bölge oluşturmasını istediğini Bağdat yönetimi yalanladı ancak doğu Suriye’deki İD varlığı nedeniyle Iraklı güçlerin sınır ötesinde operasyon yapma ihtimali dışlanmadı. Suriye lideri Beşar Esad da Irak’ın Şam’dan onay almadan Suriye topraklarında İD’e operasyon yapmasına izin verdi. Bu durum ve Irak Cumhurbaşkanı’nın Şam’a gidecek olması, Rus medyasında iki taraf arasında iş birliğinin güçlenmesi olarak yorumlandı. Bu arada Irak hava kuvvetleri ve topçu birlikleri, hem SDG’yle hem de Bağdat’taki dörtlü terörle mücadele merkeziyle koordinasyon halinde Suriye topraklarında teröristlere saldırılar düzenlediler.
“Küçük terörle mücadele koalisyonu” diye anılan Rusya, İran, Irak ve Suriye arasındaki ortaklık, 2015’te resmen duyurulmuş ama teknik olarak bundan bir yıl önce başlamıştı. Koordinasyon merkezi de Bağdat’ta kurulmuştu. Aralık ortalarında yapılan son toplantıda, dört ülkenin istihbarat görevlileri doğu Suriye’deki ve Irak sınır bölgesindeki durumu ele aldılar.
Koordinasyon merkezinin ne kadar verimli çalıştığına dair bilgiler oldukça kısıtlı.
Merkezde Rusya’yı temsil eden Tümgeneral Alexander Smolovoy geçtiğimiz günlerde şu bilgileri verdi: “Rusya’dan ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden Suriye ve Irak’a savaşmaya giden militanlarla ilgili bilgi paylaşımı tesis ettik. Çatışma bölgelerine gitmek için kullandıkları güzergâhları, eğitim kamplarını ve para kaynaklarını tespit ettik.”
Ancak görünen o ki Rusya Irak’ta tam anlamıyla işlevsel terörle mücadele mekanizmaları oluşturamadı. Bunun sonucunda sorunları olay bazında ele almaya yöneldi. Bu yaklaşımla Irak’ta savaşan Rusya vatandaşlarının tespiti ve sınırdaki Ebu Kemal kasabasına özel kuvvetlerin konuşlandırılması gibi konular çözüldü. Dolayısıyla bu tarz bir iş birliği belli bir bölgede terörle mücadelede etkili olsa da geniş İslamcı ağların ortadan kaldırılmasında fazla etkili olamaz. Ancak bu önlemler, İran’dan Lübnan’a uzanan “Şii koridoru” içerisinde lojistik güzergâhların çoğaltılmasına imkân verir.
Buna paralel olarak, Suriye’nin Yarını isimli siyasi hareketin başkanı ve hareketin silahlı kanadı Seçkin Suriye Güçleri’nin (SSG) lideri olan Ahmed El Carba görüşmeler için Türkiye’yi ziyaret etti ve Irak Kürdistanı’nın güvenlik şefi Mesrur Barzani ile görüştü. Carba, BAE ve Suudi Arabistan’la yakın bağları olan Şammar aşiretinin mensubu. Carba aynı zamanda Barzani ailesiyle dostane ilişkilere sahip, Rusya’yla da sürekli temas halinde. SDG ile defalarca çarpışmış olan SSG, yeni üyeler toplamak için bürolar açtı ve bu kişilerde aranan özellikleri duyurdu.
Basında çıkan haberlere göre SSG, bölgesel güçlerin desteğiyle, Demokratik Birlik Partisi ve Suriye’deki Kürt Ulusal Konseyi’yle teması olan Rojava peşmergeleri ile beraber sınır kontrolünü sağlayabilir. Bazı haberlerde, Türkiye’nin olası yeni harekâtını engellemek veya etkisizleştirmek için SSG birliklerinin Suriye-Türkiye sınırına konuşlandırılabileceği de iddia ediliyor.
Ancak bu görüşmelerin sonucu ne olursa olsun Carba’nın siyasi etkinliği artıyor. Esad rejimine bağlı askeri yetkililerin Carba’ya ciddi kuşkuyla baktığı belirtilse de SSG liderinin bölge çapında desteği var.
Neticede, Suriye’nin doğusu şu an, tüm oyuncuların savaşa saplanmaktan kaçındığı ama müttefiklerine karşı taktiksel sorumluluklarına rağmen kendi senaryolarını oynatmak istediği, çok değişkenli bir denklem. Bu bağlamda ABD’nin Suriye’den çekilmesi, ona iki açıdan faydalı olabilir. Birincisi Washington, Kürt-Arap sürtüşmesi nedeniyle çatırdayan SDG ittifakını korumak durumunda kalmaz. İkincisi ABD, Ürdün ve Irak’ta özel olarak bu amaca yönelik tesisleri kullanarak Suriye’deki süreci gözetip denetlemeye, İD’le mücadele etmeye ve İran nüfuzunu frenlemeye devam ederse oyunda hakem konumunu korur. Rusya da tarafının belli olması ve İran nüfuzunu frenleme konusunda isteksizliğe varan yetersizliğine rağmen kendisini arabulucu olarak konumlandırmaya çalışacaktır.