ABD Amerikalı Rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılmamasını gerekçe göstererek Türkiye’ye yaptırım uygulamaya başladı. Ancak iktidar kanadında krize farklı açıdan bakanlar var. Türkiye’nin, İran ve BRICS ülkelerinin tamamıyla --Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika-- “dolarsız ticaret” için yürüttüğü çalışmaların ABD’yi kızdırdığı öne sürülüyor.
Eski İstanbul Milletvekili ve eski Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Burhan Kuzu 26 Temmuz’daki Twitter mesajında şöyle dedi: “Mesele Brunson değil, daha anlamadınız mı? Trump Yahudi lobisinin esiri olmuş. Bu tepki, Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile olan samimi ilişkilerinin sonucudur. Doları dışlayan, kendi para birimleri ile ticarete dayanan gelişmeler ABD’yi delirtti. Yakında İran’a ambargonun işareti bu”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BRICS toplantısı marjında Rus muhatabı Vladimir Putin’le görüşürken “bizi kıskanıyorlar” demesi de Burhan Kuzu’nun tezini destekliyor. Kuzu’nun mesajını 1612 kişinin “beğenmesi” parti tabanının da iddiayı benimsediğini gösteriyor. Ancak mesajın altında yer alan eleştirilere bakılırsa, birçok kişi için bu teori mizah kaynağı da olmuş. Bir kullanıcı “Hocam hemen rahibin evinin önünde çadır mahkeme kuralım, adamı bu gece ABD’ye gönderelim bence. Yoksa durum fena” derken bir başkası “Çin’den 3,6 milyar dolarlık krediyi alırken doları niye dışlamadık hocam?” diye sormuş.
İran ve Rusya ile milli paralar üzerinden ticaret başlatan Türkiye, bu yolla dolara bağımlılığı azaltıp Türk lirasına güç kazandırmak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kur baskısı denen olayı frenleyebilecek en iyi araçlardan biri uluslararası platformda milli paralarla ticaret yapmaktır” sözü, yeni politikanın ruhunu oluşturuyor.
İlginçtir, Türkiye’de cari açık arttıkça dolarsız ticarete bağlanan umut da artıyor. Peki 57 milyar doların üzerine çıkan ve hızla artmaya devam eden cari açık sorununu sadece milli parayla ticaret yaparak çözmek mümkün mü?
Sorunu çözmek için ihracatın ithalattan fazla olması gerekiyor. Çünkü cari açığın ana kaynağını dış ticaret açığı oluşturuyor. 2017 sonu itibarıyla ihracat yüzde 10,2 artışla 157 milyar dolar, ithalat yüzde 18 artışla 234 milyar dolar. Dış ticaret açığı ise yüzde 37’lik artışla 76,7 milyar dolara ulaşmış durumda.
Dış ticaretteki yüksek açık, cari açığın tırmanma eğilimini destekleyen önemli bir etken. Bu veriler değişmeden dolarsız ticareti sihirli bir formül gibi görmek mümkün değil.
Spekülasyonları ortadan kaldırmak için Dünya gazetesinden Sercan Bahadır’ın yazısında yer alan rakamlara bakmak yeterli: Türkiye’nin 2017 yılında yaptığı ihracatın yüzde 54’ü, ithalatın yüzde 36’sı Euro üzerinden gerçekleşti. Geçen yıl dolarla yapılan ihracat yüzde 39, ithalat ise yüzde 58. Türk Lirası ile yapılan ihracat sadece yüzde 3, ithalat ise yüzde 2 düzeyinde.
Türkiye ihracatının yarıdan fazlasını Euro ile ithalatının yarıdan fazlasını ise ABD Doları ile gerçekleştiriyor. Milli parayla ticaret ise yok denecek düzeyde. Bu rakamlar dış ticarette ABD veya AB pazarına alternatif üretmenin zorluğunu açıkça gösteriyor.
Geçen yıl Türkiye’nin BRICS ülkeleriyle toplam ticaret hacmi 60,7 milyar dolar. Söz konusu beş ülkeye 7,3 milyar dolar ihracat, 53,4 milyar dolar ithalat yapılmış. Türkiye’nin 391 milyar dolarlık dış ticaret hacminde BRICS ülkelerinin 60,7 milyar dolarlık payı yüzde 15,5’e tekabül ediyor. Geriye kalan 330,3 milyar dolarlık ticaret ağırlıklı olarak Avrupa ve ABD ile yapılıyor. Kaldı ki BRICS ülkeleriyle ticaret dahi büyük oranda rezerv paralarla, yani dolar ve Euro ile gerçekleşiyor.
Dolarsız ticaret gayretleri Türkiye’nin Batı ile ayrışmasının bir yansıması olarak görülebilir. Türkiye, ABD ve Avrupa’nın dışında yeni bir dünya yaratmaya, yeni ittifaklar oluşturmaya çalışıyor. BRICS grubuna girme isteği de Batı’ya duyulan güvensizlik ve tepkinin sonucu.
Türkiye yeni dünyada güçlü bir partner olacağını düşündüğü Çin’in ekonomik potansiyelinden yararlanmak istiyor. Ticaretin milli paralarla gerçekleştirilmesi için yapılan görüşmelerin yanı sıra Çinlilerin Türkiye’de iki nükleer santral inşa etmesi ve Kanal İstanbul başta olmak üzere çok sayıda altyapı ve üstyapı projelerinde iş birliği gündemde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 100 günlük eylem planında Türkiye’nin Çin Yuanı üzerinden borçlanması da yer aldı.
Kur baskısını azaltmak için üzerinde durulan bir başka seçenek altınla borçlanma ve ticaret. Türk hükümetine göre dolar adeta her türlü kötülüğün kaynağı. Bu yüzden dolar satılıyor, altın alınıyor. Dünya Altın Konseyi’ne (WGC) göre eylül 2011’de 116 ton olan altın rezervleri şubat 2018 itibarıyla 564,8 tona ulaştı ve Türkiye Hindistan’ı da geride bırakarak dünyada altın rezervi en yüksek 10. ülke haline geldi.
Ekonomik faaliyetlerde altını daha fonksiyonel hale getirmek için Türkiye’de faizsiz bankacılık sistemi yaygınlaştırılıyor.
ABD’nin Türkiye’den satın aldığı bazı mallara gümrük vergisi uygulama hazırlığı içerisinde olduğu öne sürülüyor. Bu hazırlık, Brunson serbest kalsa dahi ABD ile Türkiye arasındaki krizin süreceğini gösteriyor. Çünkü krizin asıl nedeni ne dolarsız ticaret ne Brunson. Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile ticari, siyasi, askeri iş birliği, Rusya’dan S-400 füze sistemi satın alması, ABD’deki HalkBank davası, Suriye politikasındaki görüş ayrılıkları gibi birçok neden sayılabilir. NATO’da 66 yıldır müttefik olan iki ülke arasındaki ilişkileri koparacak gerekçenin sadece bir olaya indirgenmesi inandırıcı değil. Ancak Brunson davası ilişkilerin ne kadar zayıfladığını gösteren önemli bir sembol.