Doğu Guta’da Rusya destekli Suriye ordusu ile isyancı gruplar arasında haftalar süren yoğun çatışmaların ardından hükümet, Şam’ın bu stratejik banliyösünün yüzde 90’ından fazlasında kontrolü sağlamayı başardı. Rusya’nın isyancı gruplarla sağladığı anlaşma gereği isyancı gruplar bölgeden ayrılmayı ve ülkenin kuzeydoğusunda isyancı kontrolünde olan İdlib kentine gitmeyi kabul etti. Radikal Ceyş El İslam grubunun da Duma bölgesinden çıkmaya başladığı bildirilirken Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Halep’i geri aldığı aralık 2016’dan bu yana en önemli zaferinin eşiğine geldi.
Şubatta başlayan Doğu Guta’daki Şam Çeliği Operasyonu’nda rejime baştan itibaren aktif destek veren Rusya hem Suriye ordusuna hava desteği sağladı hem de isyancı gruplarla bölgeden çıkmaları için görüşmeler yürüttü, diplomasi alanında ise Suriye hükümetinin militanlara karşı elini kolunu bağlayacak bir kararın BM Güvenlik Konseyi’nden geçmesini engelledi.
Ancak Esad’ın diğer önemli müttefiki olan İran aktif katılımdan imtina etti ve bu işi Moskova ile Şam’a bırakmayı tercih etti. İran öteden beri Suriye’deki askeri rolünün danışmanlıktan ibaret olduğunu söylese de bu kez ne harekât merkezinde İranlı komutanların olduğuna ne de doğu Guta’da İran yanlısı savaşçıların çarpıştığına dair haberler çıktı. İran’ın bu konuda yaptığı tek somut siyasi açıklama 22 Şubat’ta Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi’den geldi. Arakçi İran’ın bölgedeki durumdan kaygı duyduğunu belirtmiş ve siyasi çözüm çağrısında bulunmuştu.
Yedi yıldır isyancı ve terörist gruplara karşı Şam’a destek veren İran bu geleneği niçin bozdu? İran Suriye stratejisinde değişikliğe mi gidiyor yoksa belli amaçlar uğruna taktiksel mi davranıyor? Bu soruyu yanıtlamak için birbiriyle bağlantılı olan bazı faktörleri hesaba katmak gerekir.
İlk olarak 18 Şubat’ta başlayan doğu Guta operasyonundan kısa süre önce Suriye ordusu bir İsrail F-16’sını düşürmüştü. İsrail’de dillendirilen yorumlardan biri bunun arkasında Suriye’de gerilimi artırmak isteyen İran’ın olduğu yönündeydi. Bu olay üzerine İsrail, Suriye’deki İran varlığının kendisine doğrudan tehdit oluşturduğunu savunarak İran aleyhine yeni bir kampanya başlattı. Dolayısıyla İran Guta’da veya başka bir yerde ciddi bir askeri rol üstlenseydi İsrail bunu Tahran üzerinde baskıyı artırmak, Suriye’de İran ve Esad yanlısı grupları hedef almak için gerekçe olarak kullanacaktı.
Kendinden menkul İslam Devleti halifeliğinin Suriye ve Irak’ta çökmesinin ardından ABD’nin önceliklerinden birinin İran nüfuzunu kırmak olduğunu Tahran pekâlâ biliyor ve bunun için İran’ı Suriye’den çıkartmak için her fırsatın kullanıldığını düşünüyor. Nitekim İran doğu Guta’daki operasyonlarda yer almadığı halde ABD, bölgede masum sivilleri öldürdükleri için Moskova ve Şam’la birlikte Tahran’ı da suçladı. Üstüne bir de Esad’ın Guta operasyonunda kimyasal silah kullandığı iddiaları eklenince İran’ın ciddi bir rol üstlenmesi halinde ABD’nin askeri adımlar dâhil Suriye ordusunu durdurmak için yapacağı hamlelerin kolaylaşacağı aşikârdı.
Öte yandan İran’ın Suriye’deki başlıca amacının terörist ve militanların azami ölçüde temizlenmesi olduğu kabul edilirse bu amaç İran’ın doğrudan dahli olmadan Rusya’nın desteğiyle Suriye ordusu tarafından sağlanabilir. Doğu Guta’ya gelince uluslararası kamuoyunun özellikle insani açıdan duruma yoğun ilgi göstermesi, sadece askeri güç kullanmanın isabetli olmayacağı, bir noktada isyancılarla belli bir mutabakat gerekeceği anlamına geliyordu. Ancak Rusya’dan farklı olarak isyancılarla etkili iletişim kanalları oluşturamayan ya da oluşturmak istemeyen İran Guta’da da isyancılarla anlamlı bir siyasi diyalog kuramazdı. Dolayısıyla isyancılarla uzlaşma görevi Moskova’ya verildi ve Ruslar bu işi halletti.
Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde doğu Guta’ya yönelik ateşkes kararını engellemeye ve onun yerine terörist gruplara karşı operasyonların devamını onaylayan kendi tasarısını geçirmeye çalışırken İran Yemen savaşına müdahale ettiği gerekçesiyle BM’de baskı altındaydı. Dolayısıyla İran’ın Suriye’de yeni bir askeri operasyona doğrudan dâhil olması onun bölge çapında yıkıcı bir rol oynadığının kanıtı olarak kullanılabilirdi. İran’ın Guta’daki yokluğu Rusya’nın kendi tasarısını geçirmesini kolaylaştırmakla kalmadı. Rusya ayrıca Yemen’e müdahale ettiği iddiasıyla İran’ı hedef alan Güvenlik Konseyi kararını da engelledi.
Son olarak Türkiye’nin Afrin harekâtı ile doğu Guta’daki Rus-Suriye operasyonun eş anlı gelişmesi rastlantıdan öte görünüyor. Başka bir deyişle İran’ın Türk harekâtını kınayan bazı açıklamaları olsa da her iki operasyonda az çok tarafsız bir tutum alması, son gelişmelerin büyük ölçüde Astana sürecinin ana direkleri Tahran, Moskova ve Ankara’nın üçlü mutabakatı sonucu olabileceğini düşündürüyor. Bu mutabakat kapsamında İran, Suriye hükümetinin Şam’ın doğu banliyölerindeki operasyonuna Ankara’nın olurunu almak karşılığında Afrin ve Guta’da geri planda kalmayı kabul etmiş olabilir.
Sonuç olarak hem Suriye’de hem bölgedeki gelişmelerin büyük resmine bakıldığında İran’ın doğu Guta’daki tavrı Suriye stratejisinde değişikliğin işareti olarak değil, uzun vadeli menfaatleri korumak adına pragmatik bir yaklaşım olarak yorumlanabilir.