AZEZ, Suriye — Türk ordusu Burseya Dağı’nı top ateşine tutarken Türkiye-Suriye sınırındaki Bab El Selam sınır kapısı şiddetli patlamalarla sarsılıyor. Sınır kapısının beş kilometre batısında bulunan dağın birkaç noktasından dumanlar yükseliyor. Suriye’nin Azez kasabası ile Türkiye’nin Kilis kentine nazır olan Burseya Dağı, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile silahlı kolu Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) mensup Kürtler tarafından kontrol ediliyordu.
Türk ordusundan destek alan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) grupları 23 Ocak’ta bu stratejik noktayı almaya çalışmış ama başarısız olmuştu. 28 Ocak’taki denemede ise ÖSO Burseya Dağı’nı almayı başardı ve kontrol noktaları kurdu. ÖSO batıya doğru ilerleyerek dağın eteğindeki Kastel Cündo köyünü de ele geçirdi. Türkiye ise Bab El Selam sınır kapısından takviye birlikler gönderdi.
Yerel halk, özellikle de civar kamplarda yaşayanlar Türk harekâtına desteklerini gizlemiyor. Hatta bazıları Suriye tarafına geçen zırhlı araçlara zafer işareti yapıyor ya da el sallıyor. Bu kesim harekâtın meşru olduğuna ve kendi menfaatlerine hizmet ettiğine inanıyor.
Bir başka kesim ise harekâtı kabul edilmez bir dış müdahale olarak görüyor.
Türkiye 20 Ocak’ta Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’e yönelik başlattığı bu harekâtla Kürt ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile bu yapının ana unsuru olan YPG’yi hedef alıyor. Harekâtla birlikte Suriye kamuoyunda destekçiler ile karşıtlar arasında net bir ayrım oluştu.
Al-Monitor Bab El Selam sınır kapısının iki kilometre güneyinde bulunan Sacu mülteci kampına gitti. Yerinden edilmiş Suriyeliler burada kış soğuğundan koruyamayan çadırlarda yaşıyor. Kampın asfaltsız yolları iki hafta süren yağmurların ardından çamur içinde.
Kampta yaşayan Ahmed Aliavi Türk harekâtı sayesinde Halep’in kuzeybatısındaki memleketi Deyr Cemal’e dönebileceğini umuyor ve şöyle diyor: “Çok çok sevindim. Türk harekâtını duyar duymaz yakında ailemle birlikte memlekete dönebileceğimi anladım. Beni ilgilendiren tek konu bu.”
Deyr Cemal, YPG’nin iki yıl önce Rus hava desteğiyle ele geçirdiği 20 civarında kasabadan biri. Bunların arasında Tel Rıfat, Meng ve Herbel gibi kasabalar yer alıyor. Buralardan kaçarak Türkiye sınırındaki sefil kamplara yerleşen on binlerce Arap başlarına gelenlerden YPG’yi sorumlu tutuyor.
Aliavi şöyle diyor: “Bir an önce evime dönmek istiyorum. Kamplarda iki yıldır yaşadığımız aşağılanma ve baskı yetti. Döndüğümüzde evim ne halde olur bilmiyorum ama evimin yıkıntılarında yaşamak bile burada yaşamaktan iyi.”
Sacu kampındaki Suriyelilerin çoğu Türk taarruzuna açıkça destek veriyor. Ancak başka kesimler, özellikle de Afrin’de yaşayanlar harekâta karşı çıkıyor.
Dağlık Afrin bölgesinde Afrin, Cinderes, Bülbül, Şeran ve Racu başta olmak üzere 350 civarında kasaba yer alıyor. Nüfusun çoğunlukla Kürt olduğu bölge, Suriye ayaklanmasının patlak verdiği mart 2011’den bu yana esasen savaşın dışında kalmıştı.
Afrin kentinin yerlisi olan medya aktivisti Şero Alo Türk harekâtını işgalle eşdeğer görüyor. Şu an Almanya’da yaşayan ve memleketindeki insani durumu İnternet üzerinden aktaran Alo Al-Monitor’a şöyle diyor: “Tabii ki bu operasyona karşıyım. İnsan haklarını ihlal eden PYD’nin kontrolünden kurtulmak istiyorum ama bu, Kürt vatandaşlarına baskı uygulayan, Kürtlerin siyasi faaliyetlerini yasaklayan Türk hükümetinin yanında durmak anlamına gelmiyor. Zaten kötü olan durumu daha da kötü yapacak bir operasyonu nasıl övebilirim?”
Türk ordusu harekâtın hedefinde “terörist gruplar” olduğunu söylüyor. Bu tabir sadece İslam Devleti’ni değil PYD ve YPG’yi de kapsıyor. Zira bu iki yapı, Türkiye’de yasa dışı olan PKK’nın Suriye uzantıları olarak görülüyor.
Ancak Alo gibi pek çok kişi, bu mücadelenin Kürtlere karşı yürütüldüğüne, Kürtlerin devlet kurmasını engellemek isteyen Ankara’nın körüklediği tarihsel, milliyetçi bir çatışmanın parçası olduğuna inanıyor.
Kendisi de Kürt kökenli olan Alo şöyle diyor: “Afrin taarruzuna Türkiye önderlik ediyor. ÖSO gruplarının içinde az sayıda Kürt de taarruza katılıyor ama bu bize herhangi bir güvence veya rahatlama duygusu vermiyor.”
Alo, Halep’in kuzeyindeki kasabalardan YPG tarafından çıkarılan Arapların evlerine dönme hakkını savunuyor ancak çatışmalarda büyük can kaybı olmasından korkuyor. 28 Ocak itibariyle 34 sivilin öldüğünü belirten Alo şöyle devam ediyor: “Sadece Afrin Hastanesi’nde 49 yaralı kaydı var. İnsani durum son derece sıkıntılı. Güvenli bir yer kalmadı.”
Suriyeli aydınların ise daha ılımlı bir çizgide olduğu görülüyor. Bu kesimin bakış açısına göre harekâtın ateşlediği tartışmalar insanlara hem diyalog imkânı hem de başkalarının haklarını tanıma fırsatı sunuyor.
Muhalefetin önemli isimlerinden Suriyeli akademisyen Burhan Galyun, kişisel blogunda Türk harekâtıyla başlayan tartışmanın duygusal zemine kaymasını eleştiriyor ve bunun nefreti, yabancı düşmanlığını körüklediğini söylüyor.
Galyun’a göre “Kürt toplumunun meşru talepleri ile Suriye halkının menfaatleri arasında uyum sağlayan, Suriye’nin bütünlüğünü, bağımsızlığını ve egemenliğini koruyan, Suriye’nin sağlam bir demokratik temelde yeniden inşasına katkı sunan ve Suriye topraklarından tüm yabancı güçlerin ve milislerin çıkarılmasında iş birliğini güvenceye alan bir diyaloğa ihtiyaç var.”