Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a başkanlık kapısını açacak anayasa referandumu tartışılırken bilinmeyen bir zamanda ve hayali bir ülkede yaşayan bir başkanın tavuk şnitzel yeme isteğini konu alan Türk komedi filminin gösterimi engellendi.
Filmin ismi “Son Şnitzel”. Yönetmenliğini Kaan Arıcı ve İsmet Kurtuluş’un yaptığı kısa filmin başrolünde ünlü oyuncu Haluk Bilginer yer alıyor. Yönetmeni İsmet Kurtuluş’un Al-Monitor’a anlattığına göre film “çok uzak bir gelecekte ve hayali bir ülkede” geçiyor. Filmde bir başkan var. Başkan, bütün halklar dünyayı terk etme hazırlığı içindeyken tavuk şnitzel yemek istiyor ve yaverini şnitzeli bulmakla görevlendiriyor. İzleyici de film boyunca yaverin şnitzeli bulma çabalarını izliyor, üstelik dünyada hiçbir gıdanın olmadığı, herkesin besin haplarıyla beslendiği bir dönemde.
İsmet Kurtuluş ve Kaan Arıcı bu filmi, Türkiye’deki festivallerde gösterebilmek için eser işletme belgesi almak amacıyla İstanbul Telif ve Sinema Müdürlüğü’ne başvurdu. Ancak yönetmenlerden filmin bazı sahnelerinin çıkarılması istendi. Yönetmenlerin bu talebi reddetmesi üzerine film eser işletme belgesi alamadı ve böylelikle ülkede gösterimi engellenmiş oldu.
Filmin yönetmeni İsmet Kurtuluş hangi sahnelerin değiştirilmesinin istendiği konusunda, “Bu ayrıntılar, seyircinin filmi izlerken öğrenmesi gereken bazı bilgileri de ortaya çıkaracak” diyerek ipucu vermiyor. Ancak bu sansür hikâyesi kamuoyunun da sinema eleştirmenlerinin de aklına başkanlık sisteminin tartışıldığı bir zamanda filme karşı politik bir tutum takınıldığı düşüncesini getiriyor.
Yönetmen İsmet Kurtuluş Al-Monitor’a yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Filmin kesilmek istenmesi ve bu belge yoluyla Türkiye’de engellenmiş olması, son derece keyfi bir uygulama. Kurulun elinde bir yönerge yok. Oturup izliyorlar ve o zamandaki atmosfere, hassasiyetlere göre bazı yerlerden rahatsız olabiliyorlar. Film başka bir zamanda, başka bir kurulda çok rahatlıkla telif tescil belgesi alabilirdi.”
Yönetmenler bu belge nedeniyle filmi Türkiye’de gösteremeyecek. “Filmi kendi ülkemizde gösterememek son derece üzücü” diyen Kurtuluş, şöyle devam ediyor: “Film iki yılı aşkın bir sürenin sonunda bizden ve filmde bizimle birlikte çalışan diğer yaratıcılardan kopup olması gereken yere gidecekti, bir sinema salonunda seyirciyle buluşacaktı. Fakat maalesef bu mümkün değil artık. Önümüzdeki ay Kopenhag'da dünya prömiyeri yapacağız.”
Son Şnitzel filminin sansür ve engellemelerle Avrupa yolcusu olması, Türkiye’nin entelektüel birikim ihracının son örneği olarak kayıtlara geçiyor. Zira siyasi iktidarın son dönemde akademiye yaptığı baskılar yüzünden yüzlerce akademisyenin yurt dışına çıkmasının ardından şimdi de kültür sanat mecrasının Türkiye’deki üretim alanı giderek daralıyor.
Devlet tiyatrosu oyuncularının işlerine keyfi olarak son verilmesi ve barış bildirisine imza atan 433 sinemacıya soruşturma açılmasıyla başlayan bu süreç bugün, komedi filmlerine uygulanan sansür ve engellemelere kadar uzanmış durumda.
Peki, bu ve benzeri müdahaleler sonucunda Türkiye’yi nasıl bir kültür sanat mecrası bekliyor? Son Şnitzel filminin yönetmeni Kurtuluş bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Bizim şahsi kanaatimiz şu anda Türkiye'de sinema alanında hiçbir şeyin özgür düşünceyle yapılamayacağı yönünde. Yani senaryo yazılamaz, film çekilemez, gösterilemez, festival yapılamaz, jüri olunamaz gibi... Başka maddeler de eklenebilir, artık sinemaya dair aklınıza ne gelirse... Sadece bağımsız sinemacılardan veya Kültür Bakanlığı’ndan fon almış projelerden bahsetmiyoruz. Bu atmosfer sinemayla uğraşan herkese dokunuyor. En büyük bütçeli ana akım bir filmden tutun bakanlık desteği almamış, hatta yüzde 80’i yurt dışında çekilmiş ‘Son Şnitzel’ adlı küçük bir kısa filme kadar herkes bu kadroya dâhil.”
Sinema Yazarları Derneği Başkanı Tül Akbal da bu uygulamaların Türkiye’deki kültür sanat alanını nereye götüreceğini Al-Monitor’a şöyle açıklıyor: “Türkiye’de çok güçlü bir baskı iklimi var. Bu sözün hafif kaçtığı bir durumla karşı karşıyayız aslında. Bundan, barış bildirisine destek çıkan sinemacılar nasibini almıştı. Bugün hiçbirinin projesi onaylanmıyor. Ben de bu bildirinin imzacılarından biriyim ve işimi kaybettim. Sinemacıları işten atacak bir merci yok Türkiye’de ama hiçbir yerden destek alamıyorsunuz, bir kara liste uygulaması yapılıyor. Kısa filmlerden belge istenmesi gibi keyfi uygulamalara maruz kalınıyor. Tarihin ender gördüğü baskı dönemlerinden birinden geçiyoruz. Dört koldan sarılmış durumdayız. Nedeni ne olursa olsun her filmin özellikle de kısa filmlerin ve belgesellerin en azından festivallerde gösterilmesinin önünde hiçbir engel olmaması gerekir. Türkiye kültür sanat alanı son derece kurak ve korkunç bir duruma doğru ilerliyor.”