İsrail’deki sağ kesimin coşkun neşesi Beyaz Saray Basın Sözcüsü Sean Spicer’ın son açıklamasıyla son buldu. Zira sağcılar ilk etapta Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelmesiyle yeni yerleşimlerin önündeki tüm frenlerin ve engellemelerin kalkacağını ve yeni Başkan’ın var olan yerleşimlerin genişletilmesi ve sınırsız sayıda yeni yerleşimler inşa edilmesi için Netanyahu hükümetine açık çek vereceğini ummuşlardı.
Spicer’ın 2 Şubat’ta gelen açıklaması Beyaz Saray’daki günlük basın toplantısı sırasında ya da gazetecilerin sorularına cevaben değil Beyaz Saray’ın inisiyatifiyle, ayrı bir açıklama olarak yapıldı. İçeriği ve biçimi itibarıyla dikkatle hazırlanan açıklamada “Yerleşim şöleni yakında bitecek.” mesajı verildi. Spicer’ın ABD Başkanı adına yaptığı açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Yeni yerleşim yerlerinin inşası ve mevcutların hâlihazırdaki sınırlarının ötesinde genişletilmesi nihai amaç olan barışın tesisine yardımcı olmayabilir.”
İsrail tamamıyla gafil avlandı. Neticede Başbakan Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Avigdor Liberman Batı Şeria’da yapılacak 2 bin 500 yeni konut inşasını 25 Ocak’ta birlikte duyurmuş ve ABD son sekiz yıldır ilk defa böylesi bir hamleyi kınamamıştı. Bu, Trump yönetiminin İsrail’in yerleşim teşebbüslerini desteklediği şeklinde yorumlandı. Netanyahu ve Liberman, muhataplarını denedikleri bu hamlenin başarısına binaen 31 Ocak’ta Batı Şeria’da 3 bin yeni ilave konut daha inşa edileceğini açıkladı. Başbakan bu açıklamanın hemen ertesi günü de Amona sakinleri ve diğer tüm yerleşimcilere hükümetin zorla tahliyelerin ardından yeni bir yerleşim inşasını destekleyeceği konusunda bilgi verdi. Bu yeni yerleşim, yasa dışı Amona yerleşiminden tahliye edilecek 40 ailenin yanı sıra yaklaşık 300 başka aileyi de barındırabilecek kapasitedeydi. Ne var ki tam bu sırada Beyaz Saray Basın Sözcüsü’nün beklenmedik açıklaması geldi.
Peki, İsrail sağı rüyalarını yeni Beyaz Saray’ın gerçeğe dönüştüreceğini zannederken ABD yönetimi niçin Netanyahu hükümetine böylesi bir “uyarı” yaptı?
İsminin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan kıdemli bir Filistinli kaynağa göre Trump yönetimindeki U dönüşün sebebi Ürdün Kralı Abdullah. Kaynağın verdiği bilgilere göre Kral Abdullah Trump’ın seçilmesinden bu yana Filistin Yönetimi (FY) ile Beyaz Saray arasında kilit rol oynuyor.
Washington şu ana kadar kıdemli FY yetkililerinin yeni yönetim ile iletişim kanalları açmak için gösterdiği tüm çabaları ve nabız yoklama gayretlerini görmezden geldi. Örneğin Londra merkezli Eş Şark El Evsat gazetesi 2 Şubat’ta Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Genel Sekreteri ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Baş Danışmanı Saib Erekat’ın Beyaz Saray ile bir iletişim kanalı açmayı denediğini yazdı. Erekat’ın amacı Başkan’ın İsrail-Filistin meselesiyle ilgili İsrail yanlısı görüşlerini dengelemekti ama bu çabalar boşa çıktı. Bu gelişmeler, Filistinlilere Trump’ın kulak verdiği Arap liderlerini aracı olarak kullanmaktan başka yol bırakmadı.
Filistinli kaynağın verdiği bilgiye göre Filistin tarafı, Kral Abdullah’ın Trump ile Ulusal Dua Kahvaltısı etkinliğinde bir araya geleceğini öğrenince Abbas, Amman’a kısa bir ziyaret gerçekleştirerek Kral’dan ABD Başkanı’na bir uzlaşı mesajı iletmesini istedi. Kaynak konuya ilişkin Al-Monitor’a şu bilgileri verdi: “Kral Abdullah’ın Trump ile görüşmesi o sırada henüz netleşmemişti. Ancak her halükârda kendisinden yeni ABD Başkanı’na şu talebi iletmesi istendi: Her şey için çok geç olmadan Netenyahu’nun akla ziyan yerleşim teşebbüslerine karşı bir an önce harekete geçilmesi.”
Filistinli kaynak bu görüşmeyi şöyle tarif etti: “Kral Abdullah, Hilton’daki Ulusal Dua Kahvaltısı etkinliği öncesindeki kısa süreli görüşmede latif üslubu ve akla yatkın açıklamalarıyla Trump’a İsrail’in kontrolsüz politikalarının tehlikelerini anlattı. Abdullah ayrıca bu politikaların (bölgede) hiç istenmeyen gerilimlere neden olabileceğini söyledi”.
Kral Abdullah kısa süreli görüşmede Trump’a bölgedeki istikrarsızlık ve şiddetin Orta Doğu’da aşırılığın kuvvetlenmesine zemin hazırlayabileceğini de iletti. Ayrıca İsrail’in yeni yerleşimler ile ilgili girişimlerinin bu hızla devam etmesi durumunda Abbas’ın İsrail ile diyalog için elinden hiçbir şey gelmeyeceğini, Birleşmiş Milletler’in de desteklediği iki devletli çözümün hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini açıkladı.
Kaynağa göre ABD Başkanı Kral Abdullah’ı dinledi ama gerekli adımları atacağına dair bir taahhütte bulunmadı. Görüşmenin ardından Ürdün resmi haber ajansı PETRA tarafından yapılan açıklamada liderlerin iki ülke arasındaki stratejik ilişkilerin önemi, terörle mücadelede iş birliği ihtiyacı, Suriye’de barış ve güvenliğin tesisi ve İsrail-Filistin çatışmasının çözülmesi için gösterilen çabaların artırılmasına duyulan ihtiyaç konularında uzlaştıkları bildirildi.
Amerikalıların konuyla ilgili nihai yanıtı ise görüşmenin ertesi günü Spicer tarafından yapılan açıklamayla geldi. Evet, açıklama gerçekten de titiz ve ihtiyatlı bir biçimde kaleme alınmıştı ama mesaj gayet açıktı: Bölgedeki mevcut yerleşimler barışın önünde engel teşkil etmiyor. Ancak bunların takviye edilmesi ya da genişletilmesi nihai amaç olan barışın tesisine yardımcı olmayabilir.
Filistinliler, Kral Abdullah’ın en azından bir süre için Trump yönetimine mesajlarını iletecek tesirli ve tercih edilen bir adres olmaya devam edeceğinden emin. İlerleyen zamanlarda ise Beyaz Saray ile FY arasında daha etkili iletişim kanallarının ve bağlantılarının açılması umuluyor.
FY şimdiye kadarki hamlelerini son derece dikkatli tasarladı ve akıllıca adımlar attı. Zira olası bir fevri tepkinin çabuk parlayan yeni Başkan’ı sinirlendirebileceğinden ve bunun sonradan aşılması çok zor olacak yeni bariyerler ortaya çıkaracağından korktular. Bu yaklaşım sayesinde en azından bir konuda netice de aldılar: ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması. İlk başta kaçınılmaz olarak görünen bu gelişme, şimdi Trump yönetiminin gündeminden -en azından şimdilik- çıkmışa benziyor. Üstelik yerleşimlerle ilgili uyarı mesajı da İsrail’e ulaşmış durumda. Filistinliler daha fazlasını zaten bekleyemezdi.