KERKÜK, Irak — Kerkük vilayetinin Kerkük Cumhuriyeti sokağında her 20 metrede bir üzerinde “Ya Hüseyin” gibi Şii sloganların yer aldığı pankartlar göze çarpıyor. Sokakta bulunan devlet kurumlarının ve otellerin ön cepheleri 100’ü aşkın İslam Devleti militanının 21 Ekim’de düzenlediği saldırı yüzünden kapkara.
Saldırıda 100’ü aşkın kişi hayatını kaybetti. Güvenlik güçleri, 30 Ekim’de İD’in kentteki uyuyan hücrelerini temizlemeye yönelik operasyonların sürdüğünü açıkladı.
Petrol zengini Kerkük merkezi Irak hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KYB) arasındaki ihtilaflı bölgelerden biri ve nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor. Kerkük’teki yetkililer, İD’in saldırısının ardından yurdundan olmuş Sünni Arapların kentten kovulduğuna ilişkin haberleri yalanlıyor.
Al-Monitor’a konuşan Kerkük Valisi Necmettin Kerim, saldırının ardından Sünni Arapların toplu olarak cezalandırıldığına ilişkin haberlerin “Külliyen yalan” olduğunu söylüyor.
Gençliğinde bir süre peşmerge saflarında savaşan ve Musul’da eğitim aldıktan sonra ABD’ye taşınarak beyin cerrahı olan Kerim 2009’da Irak’a dönmüş, 2011’de de Kerkük Valisi olmuş.
Kerim şöyle devam ediyor: “İnsanlar düzenli aralıklarla geri dönüyorlar. Örneğin Başbakanlık ve Zorunlu Göç Bakanlığı Anbar’a bağlı Felluce ve Ramadi’ye dönüşün güvenli olduğunu açıkladı. Biz de dönmek isteyenlere yardımcı oluyoruz.”
Kerim kentin etnik yapısına ilişkin ise şu bilgiyi veriyor: “Nüfusun yüzde 65’inin -yüzde 60-65- Kürt olduğunu söyleyebiliriz. Gerisi de Araplar ve Türkmenler.”
Kente sadece Havice’de yurdundan olan kişilerin dönüşüne izin verildiğini söyleyen Vali “Havice Kerkük’ün bir parçası ama geri kalanların girişine izin vermiyoruz çünkü yerimiz yok.” diye devam ediyor.
Asayiş güçlerinin Kerkük’ün Arap ağırlıklı mahallelerinden Dumiz’de bulunan karargâhında Al-Monitor’a konuşan ve ilk isminin açıklanmasını istemeyen Üsteğmen Şerzad ise o gece düzenlenen saldırıda iki silah arkadaşının öldürüldüğünü anlatıyor. Etraflarının kuşatıldığını söyleyen Şerzad İD güçlerinin daha önce ele geçirdikleri bir Sünni caminden karargâha saldırdıklarını söylüyor.
Al-Monitor’a saldırıda yaralanan bir subayın evine kadar eşlik eden Şerzad yolda bulunan yanmış arabasını göstererek “Şehri ele geçirip burada kendi savunma ve adalet bakanlıklarını kuracaklardı.” diyor.
Şerzad’a göre İD kentte bulunan, yurdundan olmuş kişilerin ve yerel Arap halkının örgüte destek vereceğini sanmış ancak kimseden destek alamamış. Saldırı sırasında dört saldırganın öldürüldüğünü söyleyen Şerzad “Gerçek İD savaşçılarıydı, uzun saçları ve Afgan kıyafetleri vardı.” diyor. Bunun üzerine diğer subaylar da telefonlarını çıkararak öldürülen İD militanlarının fotoğraflarını gösteriyorlar. Uzun, dalgalı saçları ağızlarının yanlarına düşen cesetlerin üzerindeki kıyafetler kurşun izlerinin görülmesi için yırtılmış. Bunlardan biri de asıl adı Selam Faysal olan Ebu Kuddama mahlaslı İD liderine ait. Şerzad diğer birçok İD savaşçısı gibi Faysal’ın da Haviceli olduğunu söylüyor.
Al-Monitor’un ulaştığı KBY’li bir dizi kaynak Havice’yi İD’den temizlemek için bir harekât planlandığını ancak harekâtın birçok kez ertelendiğini belirtiyor. Harekâtın niçin ertelendiğine ilişkin ise bilgi verilmiyor.
Şerzad 100’ü aşkın İD savaşçısının katıldığı saldırıyı ise şöyle anlatıyor: “Gece yarısı geldiler. Bize ulaşan bilgilere göre Havice’den Şiilerin çoğunlukta olduğu Beşir köyüne kadar tüm yolu yürüyerek geçmişler.”
Şerzad’a göre İD, Haşd El Şabi (Halk Seferberlik Birlikleri) ile peşmergenin kontrolünde olan araziler arasındaki boşlukları kullanıyor. Şerzad bu arazilerdeki tarlalarda saklanan İD güçlerinin Haşd El Şabi’nin kontrolünde olan bölgelerden kente sızdıklarını söylüyor.
Güvenlik nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen bir diğer subay ise Halk Seferberlik Birlikleri’nin İD militanlarının kente sızmasına “göz yumduğunu” iddia ederek şöyle diyor: “Türkmen grubundaki (HSB’ye bağlı) bir arkadaşım perşembe gecesi göreve çağrıldıklarını söyledi.” Saldırının cuma sabaha karşı gerçekleştiğine dikkat çeken subay “Saldırıdan haberleri vardı, bize söylemediler.” diyor.
Dumiz mahallesinde yaklaşık bin 800’ü aşkın ailenin yaşadığına ve bunların neredeyse hepsinin Arap olduğuna dikkati çeken Şerzad da şöyle devam ediyor: “Buradaki Araplar eğitimli insanlar. Bu kişiler eski Baaslılar ve okumuş insanlar. Saldırı başlayınca onlar da bize yardım ettiler.”
Şerzad, kentte Sünni Araplara ait evlerin yıkıldığı ve bu kişilerin saldırının ardından kenti terk etmeye zorlandıklarına ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine ise Dumiz’de böyle bir olayın yaşanmadığını söyleyerek “Ama Haziran mahallesinde yaşandı. Polis oradaki insanlar İD’le bağlantılı olduğu için bunu yapmak zorunda kaldı.” diyor.
Kerkük Polis Şefi Serhat Muhammed ise Al-Monitor’a şu bilgileri veriyor: “Kerkük’ten kovulan bazı Araplar oldu ama bu sorunu çözdük. Arapları kentten kovan bazı gruplar vardı. Valilik devreye girdi ve buna engel oldu.”
Yıllardır muhtelif terör örgütleriyle mücadele eden polis şefi kendine özgü bıyığı ve nezaketiyle Kerkük’teki Kürt halkı tarafından yakından tanınıyor. Halk, polis şefine ilk ismiyle hitap ediyor. Muhammed Al-Monitor’a bu açıklamaları yaparken Kerkük’ün bir diğer mahallesi Laylan’da da operasyonlar sürüyor. Yurdundan olmuş kişiler için kurulan üç kamptan ikisi bu bölgede yer alıyor.
Laylan’da son olarak 49 İD militanının öldürüldüğünü söyleyen Muhammed “Nerede olduklarını köylülerden öğreniyoruz. Nehirlerin etrafında ve tarlalarda saklanıyorlar. Hayvanların yaşadıkları yerlerde saklanıyorlar ve hayvan gibi yaşıyorlar.” diyor.
Polis şefi bir Asayiş subayının şu sözlerini de aktarıyor: “Sünni Arapların İD’e yardım edeceklerini sanıyorduk ama bu saldırıyla polise ve Asayiş’e yardım ettiklerini gördük.”
Kerkük Valisi Kerim ise Sünni Arapların evlerinin yıkılmasına ilişkin soru üzerine şunları söylüyor: “Öncelikle bunları biz yıkmadık. Kendi kendilerine bu işe kalkışan bazı insanlar olmuş sanıyorum ama onları da durdurduk. Bu kişileri de kamplara gönderdik zaten orada olmaları gerekiyor. Hepsi bir gün içinde olmuş. Olay bize intikal ettiğinde insanlara bunu yapmamalarını, bu kişileri kamplara göndereceğimizi söyledik. Söylediğimizi de yapıyoruz. (...) Okullarımızda okuyan, yurdundan olmuş 70 bin öğrenci var. Dolayısıyla insan hakları kuruluşunda çalışan o hanımefendi, BM temsilcisi, başkalarından yalan dinlemek yerine bunları konuşmalı. (...) Ancak bu insanları geri göndereceğiz. Burada sonsuza kadar kalamazlar. Diyala vilayetinde, Selahattin vilayetinde, Anbar’da kurtarılmış bir sürü bölge var. Buradaki insanlar kendi evlerine dönmeli. Saddam Hüseyin bu kenti Kürtlerden temizlemeye çalışmıştı. Biz de yurdundan edilmiş insanları bahane ederek aynı şeyi yapacak değiliz.”