Çukurova Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden mezun olan Muhammed Can’ın hedefi bir okulda çalışmaktı. Mezun olduktan sonra girdiği üç öğretmenlik sınavında başarılı oldu. Aynı zamanda spor ve sanatla da uğraşan Can öğretmen olarak atanacaktı fakat hükümet darbe girişiminin ardından öğretmenlere mülakat şartı getirdi.
Mülakata giren Can hikâyesinin devamını Al-Monitor’a şöyle anlatıyor: “Mülakat odasında üç kişi vardı. Çok kibarlardı. Bana ‘Yakışıklı bir öğretmenimiz olacak’ diye iltifat ettiler. Önümdeki zarflardan birini seçtim, içinden alanımla ilgili iki soru çıktı. Sevindim çünkü bildiğim konulardı. Yanıtları verirken, komisyon üyesi birden sözümü kesti ‘Oruç tutuyor musun?’ diye sordu. Şaşırdım, ‘Hayır’ dedim. Bundan sonra davranışları değişti. Alanım psikoloji ama müzelerle ilgili bir soru sorup görüşmeyi bitirdiler. Atama için 60 puan gerekiyordu, 45 verdiler, atanamadım”.
Öğretmenlerin Türkiye’de en fazla örgütlü olduğu Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’na gelen haberler, “Oruç tutuyor musun?” ve benzeri sorulara tüm adayların muhatap olduğunu ortaya koyuyor. Hükümet 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen terör örgütüne yakın olduğu ya da sendikal faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle 28 bin öğretmeni açığa aldı. Yerlerine alınacak 20 bin öğretmen için de mülakat şartı getirildi.
Sendika mülakatlarda şu soruların sorulduğunu açıklıyor: Oruç tutuyor musun? Reis deyince aklına kim geliyor? Gezi olayları hakkında ne düşünüyorsun? Gezi olaylarına katıldın mı? Ezanın Kürtçe okunması hakkında ne düşünüyorsun? ‘Sayın Öcalan’ hakkında ne düşünüyorsun? Üye olduğunuz sivil toplum örgütü var mı? Hangi gazeteleri okuyorsun? Hangi dershaneye gittin? Ömer Halisdemir kimdir? (15 Temmuz gecesi şehit olan ilk asker) 15 Temmuz sürecini değerlendirin. Tarık Akan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Kamuran Karaca Al- Monitor’a “Bu soruları soran komisyonlar AKP kadrolarından oluşturuldu. Sorular eğitimin içeriğinden çok siyasi kadrolaşma hedefini ortaya koyuyor. Zaten Türkiye’de mülakat demek torpil demek. Bugün eğitimin AKP kadrolaşmasında bir araç olarak kullanıldığı ağır bir dönemi yaşıyoruz” diyor.
Eğitimde kadrolaşma Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugüne kadar defalarca dile getirdiği “Dindar nesil yetiştireceğiz” hedefinin önemli bir aşaması. Erdoğan’ın açıklamasından bu yana eğitim sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. Sınavla girilen liselerin dışındaki tüm okulların imam hatip liselerine dönüştürülmesi, okullara din bilgisi dersinin yanı sıra Hz. Muhammed’in hayatı dersinin konulması çoğaltılacak dini referanslı örneklerden sadece birkaçı.
Kamuran Karaca değişiklikleri “Eğitimde Osmanlı modeli isteniyor, tekke ve zaviye gibi yarı dinsel modeller konuşuluyor. Yarı bilimsel yarı dinsel modellerle eğitimin dinselleştirilmesi süreci örülüyor. Böyle giderse Türkiye Afganistan, Pakistan gibi olacak.” diye değerlendiriyor.
Dindar nesil ya da başka bir nesil yetiştirme hedefinin sonuçlarını görmek için Afganistan ve Pakistan kadar uzağa gitmeye gerek yok. Üç ay önce yaşanan 15 Temmuz darbe girişimini hatırlamak dahi bir nesil yaratma projesinin sonuçları için fikir verebilir.
Eğitimci sosyolog Doç. Dr. Kemal İnal Al-Monitor’a şunları söylüyor: “‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ diyorlar. Bakın Fethullahçı grup da ‘Altın Nesil’ adı altında bir dindar nesil yetiştirmeye kalktı ama sonu hükümete, parlamentoya, kendi ordusuna karşı kanlı bir darbe oldu. Yüzlerce masum hayatını kaybetti. Ülkemin sokaklarında tanklar insanları ezdi, Meclis’i kendi savaş uçakları tarafından bombalandı, bütün kurumları ele geçirilmeye çalışıldı. Bu darbecilerin önemli bir kısmı seküler eğitimden geçti ama asıl bağlılıkları, bilim ve demokrasiye değil, dini bir odağaydı”.
Erdoğan’ın “dindar nesil” hedefi sadece temel eğitimle sınırlı değil. Üniversiteler de darbe girişiminin ardından potaya girdi. 15 Temmuz’dan sonra 2 bin 500 akademisyen ihraç edildi. Çoğu iktidara muhalif isimlerdi. Görüşlerine başvurduğumuz Kemal İnal bu kapsamda Gazi Üniversitesi’ndeki işinden oldu, hatta akademik unvanları elinden alındı. Şu an işsiz. O ve diğer akademisyenler büyük bir belirsizlik içinde. Birçoğunun pasaportları iptal edildi, yurt dışına çıkmaları dahi yasak.
Oruç tutmadığı için ataması yapılmayan Muhammed Can ise “İşimi seviyorum ama çok istememe rağmen kamuda yapamayacağım” diyor. İşlerinden atılan 28 bin öğretmen için tüm kapılar kapalı. Bir köy öğretmeni durumunu, “Hamallık bile yaptırmıyorlar” sözleriyle dile getiriyor. Çocuklarını imam hatip okullarına göndermek istemeyen veliler ekonomik koşullarını zorlayarak özel okullara yöneliyorlar. Dindar nesil projesi siyasi görüşleri AKP dışında kalanlar ile Sünni Müslüman olmayan insanları hem kamuda hizmet verme hem de kamudan hizmet alma alanlarında şimdiden sistem dışına itmiş gibi görünüyor.
Bugün birçok kentte İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde yapılan bölgesel eylemlere katılan ihraç edilen öğretmenler, kamuya giremeyen öğretmen adayları, veliler ve öğrencilerin talepler ortak: Her kesimin eğitim hakkından eşit olarak yararlanabildiği, bilimsel eğitim.
Kemal İnal da bu talebin Türkiye için ne kadar hayati olduğunu şöyle anlatıyor: “Okul ve eğitim dünyamızı özgür düşünce ve bilim ile donatmaktan başka çaremiz yok. Bize lazım olan dindar nesilden ziyade özgür bir nesil. Elbette her insanın dine inanmaya hakkı var ama siz eğitimi seküler biçimde kurmazsanız 15 Temmuz’da görüldüğü üzere darbeci cemaatlerle karşı karşıya kalırsınız. Bize lazım olan özgürce ve demokratik düşünen nesiller”.