7 Ekim sabahı ajanslara, Türkiye’de kimsenin beklemediği bir haber düştü: “Hurşit Külter Kerkük’te!” Haberi duyuran Fırat Haber Ajansı şu kısa bilgiyi geçti: “Aylardır tüm aramalara rağmen kendisinden haber alınamayan Külter, saat 09.00’da kayboluşu ve sonrasında yaşadıklarına dair Kerkük’te basın açıklaması gerçekleştiriyor”.
Bu haberi Külter ailesi dâhil kimse beklemiyordu, çünkü herkes 27 Mayıs’tan beri kayıp olan Demokratik Bölgeler Partisi Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter’den umudunu kesmişti. Kısa süre sonra da Külter’in açıklaması yayımlandı. 13 gün boyunca gözaltında tutulduğunu ve bu sırada işkenceye maruz kaldığını söyleyen Külter, tutulduğu bir binanın bodrum katından kaçtığını, 50 gün boyunca Şırnak’taki boş binalarda saklandığını ve daha sonra şehirdeki direnişçilerle karşılaşıp onların yardımıyla çıktığını açıkladı. Külter can güvenliği olmadığı için basına ve ailesine haber verecek bir fırsat bulamadığını, bundan dolayı özür dilediğini de ekledi.
Al-Monitor’a konuşan Külter’in kardeşi Ebubekir Külter, “Acaba 1990’lardaki faili meçhul döneme geri mi dönülüyor diye korkmuştuk” diyor. Aslında Külter’le ilgili aylarca süren ve ciddi bir kamuoyu yaratan kampanyanın sebebi tam da buydu. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, 20 Ekim 2015’teki Van mitinginde iktidardan gitmeleri halinde, 1990’lı yıllarda bölgedeki faili meçhullerle özdeşleşen “Beyaz Toros” marka otomobillerin yeniden sokaklara çıkacağını söylemişti. Davutoğlu’nun bu sözleri hâlâ hafızalardayken, Külter’in de “Beyaz Toros”ların 2016’daki ilk kurbanı olabileceği düşünülmüştü. Öte yandan Külter’in arkadaşı olan Hacı Lokman Birlik de Davutoğlu’nun söz konusu açıklamasından sadece 17 gün önce, 3 Ekim 2015’te Şırnak’ta öldürülmüş ve cenazesinin bir iple zırhlı polis aracının arkasından sürüklendiğini gösteren görüntüler Türkiye’de infial yaratmıştı.
Şırnak, 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin en fazla yaşandığı şehirler içinde Diyarbakır’dan sonra ikinci sırada. Hafıza Merkezi’nin “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler” başlıklı raporuna göre 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 2013 yılına kadarki süreçte Şırnak’ta toplam 211 kişi zorla kaybettirildi. Şırnak’ın Silopi ilçesinde ise 25 Ocak 2001’de Külter’in yöneticisi olduğu DBP’nin öncüsü Halkların Demokratik Partisi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz günlerce tehdit edildikten sonra ifade vermek üzere gittikleri İlçe Jandarma Komutanlığı’nda kaybettirilmişti. Tıpkı Külter gibi Tanış ve Deniz’in de gözaltında oldukları inkâr edilmiş, iki siyasetçiden bir daha hiçbir zaman haber alınamamıştı.
Tüm bu hafıza, Külter’in akıbetine dair kafalardaki soruları artırdıkça, “Hurşit Külter nerede” kampanyası da Türkiye’de çok ciddi bir kamuoyu yarattı. Ancak Külter’in 133 gün sonra ortaya çıkıp yaptığı açıklama özellikle hükümete yakın kesimler tarafından sert bir biçimde eleştirildi. Hükümete yakınlığıyla bilinen Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, işi hakarete kadar vardırdı ve yazısına “Rezil bir adamsın Hurşit Külter” başlığı attı. Ahmet Hakan’a göre Külter’in hayatta olduğunun ortaya çıkması, bundan sonra gözaltında kayıplarla ilgili kampanya yapmayı imkânsız kılacak: “Bu Hurşit Külter denilen adam yüzünden bundan sonra hiç kimse gözaltında kayıplar için ‘nerede’ sorusunu soramaz. Çünkü bu adam… Kendisiyle ilgili kampanya düzenleyenleri, ben dâhil, ‘Hurşit Külter nerede’ diye soru soranları, ‘Devlet öldürdü dağ gibi Hurşit’i’ diye lügat paralayanları resmen salak konumuna düşürmüştür.”
Külter’in akıbetini ilk soran İnsan Hakları Derneği Şırnak Şube Başkanı Emirhan Uysal Al-Monitor’a yaptığı açıklamada bu bakışı “hastalıklı” bulduğunu söyledi ve ekledi: “Külter için düzenlenen kampanyanın hedefine ulaşması için kemikleri mi bulunmalıydı? Sağ olarak ortaya çıkmasını istemiyor muyduk? İşte, sağ-salim ortaya çıktı! Şırnak’ta kurum ve kuruluşlar çok da sağlıklı yerlerde değiller. Sokağa çıkma yasağı sürecinde valilik bir TOKİ binasındaydı, adliye yan binadaki dairedeydi. Gözaltı için de başka bir daire kullanılıyor. Savaş zamanında bir yolunu bulup kaçmış anlaşılan. Kaçamayan ve hâlâ can güvenliğinden endişe ettiğimiz gözaltında çok sayıda insan var. Onların akıbetini de sormalıyız. ‘Külter bizi kandırdı’ şeklindeki tepki yanlıştır. Onu sadece elimizde bayrak yapmak için mi ‘nerede’ diye soruyordunuz?”
Külter’in gözaltına alındığına dair iddia Twitter’daki bir paylaşımla ortaya çıkmıştı. “BÖF” mahlasını kullanan kullanıcı, “PKK/KCK dosyasında örgütün sözde Şırnak Valisi olarak geçen Hurşit Külter silahıyla birlikte bir kanalizasyon çukurunda yakalandı” mesajını 27 Mayıs gece yarısı paylaşmıştı. Söz konusu Twitter hesabı, Kürt gençleri ve PKK’yle ilgili “istihbari” bilgiler paylaşmasıyla biliniyor. Dolayısıyla insan hakları örgütleri bu paylaşımı ciddiye alarak hemen harekete geçti. İHD Şırnak Şubesi savcılığa başvurarak Külter’in gözaltında olup olmadığını sordu.
Emirhan Uysal sonraki süreci şöyle özetliyor: “Bazı köy korucularının, Külter’in gözaltına alındığına tanık oldukları da iddia edildi. Savcılığa, eğer böyle bir tanıklık varsa bunların hemen ifadelerinin alınarak resmiyet kazanmasını istedik. Fakat herhangi bir yanıt alamadık. Birleşmiş Milletler Gözaltında Kaybetmelere Karşı Komisyon’a başvurduk. 1 Haziran tarihinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. Ama Külter’e ne olduğuna dair hiçbir bilgi elde edilemedi”.
Diyarbakır Barosu başkanlığı yaptığı dönemde çok sayıda faili meçhul cinayet davasına bakan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Külter’in akıbetini soru önergeleri yoluyla doğrudan hükümete ilettiklerini hatırlatıyor ve ekliyor: “Sadece bir siyasetçi olarak değil, bir insan hakları savunucusu olarak da Külter’in akıbetini sormak benim açımdan ahlaki bir sorumluluktu. Ancak hükümetten, Külter’in gözaltına alınıp alınmadığı dâhil hiçbir bilgi alamadık. Külter İsviçre’de değil, sayısız faili meçhul cinayetin yaşandığı Türkiye’de kaybolmuştu. Ailesinin de insan hakları savunucularının da tedirgin olması son derece doğaldı. Üstelik de sokağa çıkma yasağının uygulandığı Şırnak’ta kaybolmuştu Külter”.
14 Mart 2016’ta sokağa çıkma yasağı ilan edilen Şırnak’tan 64 bin insan göç etti. Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinden bir süre sonra da resmi rakamlara göre 92 bin 206 olan nüfusun tamamı şehir dışına çıktı. Şehri terk eden ailelerden biri de Külterlerdi.
Al-Monitor’a konuşan Hurşit Külter’in kardeşi Ebubekir Külter şehre yakın bir köye göç ettiklerini, ancak ağabeyi Hurşit’in 27 Mayıs tarihine kadar Şırnak’ta kalmayı sürdürdüğünü ifade ediyor ve ekliyor: “Twitter’daki o paylaşımdan hemen önce Hurşit bir arkadaşına mesaj atmış hakkınızı helal edin, demişti”.
Kardeş Külter bu arada son derece kritik bir bilgiyi de ilk defa Al-Monitor’a açıkladı. Temmuz ayında Şırnak hastanesinde bir cenazenin teşhis için bekletildiği bilgisini alan Ebubekir Külter cenazenin Hurşit’e ait olabileceğini düşünerek şehre hareket ediyor. Ancak şehrin girişinde polisler tarafından durduruluyor. Sonrasını şöyle anlatıyor kardeş Külter: “Polis, savcıyla konuşup bize bilgi vereceğini söyledi. Bir saat kadar kontrol noktasında bekletildik. Sonra bir polis amiri geldi, ‘Hurşit’i burada değil git Cudi’de ara’ dedi ve beni kovdu”. Emirhan Uysal, Külter ailesinin polis amirinin “Hurşit’i Cudi’de ara” uyarısını, suçun gizlenme çabası olarak algıladığını söylüyor.
Ancak tuhaf bir biçimde, kardeş Külter’in polis amirinden aldığı bu yanıttan birkaç gün sonra, 7 Temmuz 2016 tarihinde, hükümete yakın medyada Külter’in Cudi dağına kaçtığına dair bir iddiaya yer verildi. Haberde bir itirafçının Külter’in kanalizasyon kanalından kaçtığına dair beyanına da yer verildi.
Kaybolduktan yaklaşık bir ay sonra kardeş Külter’e “Hurşit Cudi’ye kaçtı” diyen polis amiriyle hükümete yakın medyada yer alan bu haberin paralelliği dikkat çekici. Zira Külter zaten 13 gün gözaltında kaldıktan sonra kaçtığını (yani 10 Haziran) söylüyor ve kaçtığına dair haberler de bundan 28 gün sonra (7 Temmuz 2016) yayımlanıyor. Kolluk güçleri Külter’in gözaltına alındığını inkâr etse de Külter’in ciddi bir hayati tehlike atlatarak Kerkük’e ulaştığı anlaşılıyor. Görüştüğümüz bir kaynak, Külter’in yaptığı açıklamadan 15 gün kadar önce Türkiye’den çıktığını söylüyor ve ekliyor: “Büyük olasılıkla sağ olduğunun bilinmesinin de can güvenliğini tehlikeye sokacağını düşündü”.
Ulaşmaya çalıştığımız ancak henüz röportaj verecek koşullara sahip olmadığı bilgisini aldığımız Külter henüz ailesiyle de görüşmemiş. Külter’in kurtuluşuyla ilgili sorular epey süre daha tartışılacak olsa da “Hurşit Külter nerede” kampanyası sonuç vermiş görünüyor: Yaşıyor ve Kerkük’te!