TAHRAN, İran — İran ve Türkiye arasında son yıllarda yaşanan gerilimler ikili sorunlardan ziyade bölgesel anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor. İki komşu ülkenin son 20 yıldaki ilişkileri incelendiğinde bölgesel konulardaki zıt yaklaşımların aslında tek çatışma kaynağı olduğu görülüyor. Suriye krizinin beşinci yılını aştığı bugünlerde ise İran ve Türkiye’nin Suriye’deki anlaşmazlıklarının azalmaya başladığının işaretleri görülüyor.
Türkiye’nin ana taleplerinden biri Devlet Başkanı Beşar Esad’ın gitmesiydi ancak Esad devrilmedi ve Suriye krizi devam etti. Türkiye Esad’ın görevde kalmasını üstü kapalı olarak kabul etti. Bunun faturası ilk başta ağır oldu ama Ankara yavaş yavaş yeni gerçeklere intibak etmeye çalışıyor. Türk dış politikasında görülen değişim süreci temmuzdaki başarısız darbe girişiminden sonra hızlandı. Darbe girişiminden kısa süre önce Türkiye düşürdüğü Rus uçağı nedeniyle Rusya’dan resmen özür dilemiş ve kendi eliyle yarattığı bu krizi sona erdirmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan darbe girişiminden sonra ilk dış ziyaretini ağustos ayında Rusya’ya yaptı. St. Petersburg’da bir araya gelen Erdoğan ve mevkidaşı Vladimir Putin ikili ve bölgesel konuları ele aldılar. Rusya’nın Suriye’deki net duruşu dikkate alındığında Türkiye’nin Suriye stratejisinde değişikliğe gideceği konusu o günden bu yana konuşuluyor.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, darbe girişiminden önce iki defa Türkiye ziyaretini iptal etmek durumunda kalmıştı. Ağustostaki ziyaretinde ise sadece Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’yla değil Erdoğan’la da görüştü ve Türk Cumhurbaşkanı’yla birlikte cuma namazı kıldı.
Zarif’in bu ziyaretinden önce darbe girişimi henüz devam ederken İran’ın Erdoğan’a destek vermesi ilişkilere olumlu yansımıştı. Nitekim Suriye’deki ciddi anlaşmazlıklara rağmen ikili ilişkilerin olumlu seyri devam etti. Zarif, 28 Eylül’de New York’taki BM Genel Kurulu’ndan Tahran’a dönerken sürpriz bir ziyaret için birkaç saatliğine Ankara’ya uğradı.
İran Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak, kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Türkiye’nin Suriye’de strateji değiştirdiğinden resmi olarak söz etmemesi normal. Bu kadar hızlı tavır değiştirmelerini zaten beklemiyoruz. Ancak hem fiiliyatta hem ikili görüşmelerde Suriye’ye bakışlarının değiştiğini görebiliyoruz. Acele içinde değiliz, sürecin zaman alacağını biliyoruz.”
Soru şimdi şu: İran ve Türkiye Suriye’deki anlaşmazlıklarını gerçekten aşabilir mi? İran’ın kıdemli eski diplomatlarından Nusretullah Tacik, Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “Gerek Halep gerekse Cerablus veya başka yerlerde Türkiye’nin Suriye’deki oyunu çok tehlikeli olabilir ve işleri iyice sarpa sarabilir. Türkiye hem Kürtlere hem İslam Devleti’ne karşı savaşıyor, bir yandan da başka silahlı muhalif gruplara yardım ediyor. Darbe girişiminin ve Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin ardından Ankara’nın Suriye’deki stratejisini değiştireceği yönünde genel bir kanı oluştu. Ancak bunun stratejik değil taktiksel bir değişiklik olduğunu unutmamak lazım. Başka bir deyişle Türkiye şimdi İslam Devleti’nin yerine başka grupları destekleyecek.”
Her şeye rağmen bölgenin jeopolitiği İran ve Türkiye’yi daha olumlu ilişkiler geliştirmeye itiyor. Darbe girişimi devam ederken darbecileri kınayan ilk ülke İran oldu. Tahran’ın Erdoğan’ın yanında durma kararı Türkiye’ye bölgedeki en güvenilir dostunun İran olduğunu gösterdi. Bunun yanında Ankara’nın kendisi de bölgede ve özellikle Suriye’de izlediği stratejinin ona bir şey kazandırmadığını zaman içinde kavramış olabilir.
Zarif’in 28 Eylül’deki Ankara ziyaretinin ardından İran Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yayımlanan ortak açıklamada İran ve Türkiye’nin Suriye savaşını sona erdirmek ve halka insani yardım ulaştırmak için birlikte çalışma konusunda mutabık kaldığı duyuruldu. Bu yeni ve dikkat çekici bir gelişme olup Suriye’de çok yakında önemli gelişmelerin yaşanacağına işaret ediyor olabilir.
Tabii tüm bunlar işin dışarıya yansıyan resmi boyutu. Perde arkasında ne gibi anlaşmalara varıldığı bilinmiyor. Ancak Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Nayif’in hemen ertesi gün Türkiye’ye gitmesi Zarif’in ziyaretinin başlı başına ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Prensin ziyareti Suudi Arabistan’ın son dönemdeki eğilimiyle uyumluydu. Zira kıdemli Suudi yetkililerin, özellikle de Dışişleri Bakanı Adil El Cubeyr’in adeta Zarif’i takip ettiği ve onun ziyaret ettiği yerlere gittiği gözlemleniyor. Bunun son örneği Zarif’in Afrika turunun hemen ardından Cubeir’in de Afrika ülkelerine gitmesiydi. Suudi yanlısı Aşark El Avsat gazetesine göre Cubeyr’in Afrika seyahatinin amacı buradaki İran nüfuzunu kırmaktı. Suudi Arabistan’ın bu gayretleri kamu diplomasisine kadar uzanıyor. Örneğin Zarif 10 Ocak’ta New York Times gazetesinde bir makale yayımlamış ve Suudi Arabistan’ı radikal militanları desteklemekle suçlamıştı. Cubeyr de bundan kısa süre sonra 19 Ocak’ta aynı gazeteye makale yazmış ve İran’ı teröre destek vermekle itham etmişti.
Bu bağlamda Suriye’de bundan sonraki süreçte Türkiye’nin kiminle birlikte hareket edeceği sorusu gündeme geliyor. İran Dışişleri Bakanlığı’ndan isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, Türkiye’yle İran asındaki görüşme trafiğine işaret ederek Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Peş peşe yapılan ziyaretler İran-Türkiye ilişkilerinde yeni bir gelişmenin yaşanabileceğine işaret ediyor. Bu gelişme bölgedeki olayların seyrini değiştirebilir ve Suudi Arabistan’ı stratejik tecride doğru itebilir. Durum Suudi-ABD ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri andırıyor ki bunlar, Suudi yönetimini endişe ve öfkeye sevk eden, onu tüm cephelerde savaş konumuna sokan gelişmelerdir.”