Suriye’nin Tartus ve Cable kentlerinde 23 Mayıs’ta meydana gelen ve 120’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırılar, Suriye’de barışın diplomatik başarı demeçlerinde sunulduğundan çok daha uzak olduğunu acı bir şekilde hatırlattı. Bu durum Rusya için özellikle kaygı verici olmalı ve oluyor da.
Terörist saldırılar Rus yetkililerin tedirgin tepkilerine neden oldu. Dışişleri Bakanlığı saldırıları “ateşkesi koruma çabalarını akamete uğratmayı ve genel olarak Suriye krizinde siyasi çözümü baltalamayı amaçlayan teşebbüsler” olarak tanımladı. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in basın danışmanı Dmitri Peskov ise düzenlediği basın toplantısında saldırıların “bölgedeki durumun kırılganlığını” gösterdiğini belirtti.
Bu değerlendirmeler Kremlin’in başından beri vurguladığı iki temel hususa dikkat çekiyor: Suriye’deki cihatçı militanlara sağlanan dış destek ve bu grupların BM Güvenlik Konseyi’nce belirlenen terör listesine alınması. Bu nedenledir ki Moskova Suriye Başbakanı Vail El Halki’nin sözlerine de katıldı. Halki’ye göre “Teröristleri finanse eden ve silahlandıran devletlerin desteği olmadan (saldırılar) mümkün olmazdı.” Moskova ayrıca şu ifadeyi de kullandı: “(Saldırılar) sadece Suriye hükümetine karşı değil, net ve müşterek bir şekilde Suriyeliler arası ulusal çözümden yana olan uluslararası toplumun tamamına karşı küstah bir meydan okumadır.”
Gerçekten de her iki husus da yeni döneme geçiş düşüncesiyle hassas bir siyasi süreç inşa etmeye çalışan Rusya’nın dış politika yaklaşımı için merkezi önem taşıyor. Bu yolda sadece Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın emelleri değil, ateşkese imza atan veya atmayan tarafların kırılgan ateşkesi ihlal etmesi de engel teşkil ediyor. Sorunun ikinci kısmı bağlamında Ahrar El Şam’ın son saldırıları önce üstlendiği, ertesi gün de her türlü sorumluluğu reddettiği bildirildi. Ancak bu, Rusya’nın Ahrar El Şam’ı Ceyş El İslam’la birlikte terör listesine koydurma arzusunu canlandırmaya yetti. Moskova bu konuda hep kararlı oldu ancak Washington’ı ikna edemedi. Rus yönetim çevrelerinin konu hakkındaki değerlendirmelerine vakıf olan emekli bir Rus diplomat şöyle konuştu: “Biz bu konuda ilk başlarda fazla ısrarcı olmadık çünkü bu konu bizim uzlaşı paketimizin parçasıydı. Ancak Amerikalılar ateşkes sürsün istiyorlarsa adım atma sırası şimdi onlarda.”
Saldırıların faili Nusra Cephesi veya İslam Devleti (İD) ise bu, Rusya için daha da ciddi bir meydan okuma anlamına gelir. Her halükarda bu eylemler, ABD-Rusya aracılığında sağlanan ateşkese rağmen radikal grupların büyük terör saldırıları düzenleyebilme kapasiteleriyle tam olarak kontrol etmedikleri bölgelerde dahi etkili olabildiklerini gösteriyor.
Moskova için soru şimdi şu: Örgütler gerilla tarzı terör taktiklerine yönelirken Rusya Suriye’de nasıl hareket etmeli? Rusya’nın mevcut askeri durumu dikkate alındığında İD’in devlet benzeri bir yapı olarak bertaraf edilmesi olası gerilla tecessümünü bertaraf etmekten daha kolay olur. Gerilla savaşına kayılırsa — ki Moskova’daki uzmanlar ve politika yapıcıları bu ihtimali de irdeliyor – Suriye ordusu ve hükümetinin yanı sıra Rusya ve ABD dâhil ilgili diğer taraflar da bambaşka bir meydan okumayla karşı karşıya kalacak.
Bombalı saldırıların Rus askeri varlığına etkilerine gelince medya saldırıların Rus askeri tesislerine yani Hmeymim’deki hava üssü ve keşif merkeziyle Tartus’taki deniz üssüne yakınlığına fazla odaklanmadı ancak Kremlin mesajı aldı. İlginçtir ki Peskov, bahsi geçen basın toplantısında Rus kuvvetlerinin önemli bir bölümünü Suriye’den çekme kararının gözden geçirilip geçirilmeyeceği konusunda yorum yapmak istemedi. Ancak şu ifadeyi kullandı: “Suriye’de Suriye hükümetinin talebine dayanan meşru varlığımızın altyapısı askeri birliklerin büyüklüğüne ilişkin oldukça esnek bir yaklaşım öngörmektedir.”
Peskov'un bu sözleri Kremlin’de masaya yatırılan seçeneklere ışık tutuyor. Son iki terör saldırısına benzer olaylar, askeri tesisleri korumak ve eylül 2015’te başlayan müdahalenin başarıyla yani siyasi geçişle tamamlanmasını sağlamak için Moskova’yı askeri varlığını artırmaya yöneltebilir. Öte yandan böyle bir adım ciddi sonuçlar doğurma potansiyeli taşır. Bunlardan biri de bataklığa saplanmak olur ki Moskova marttaki çekilmeyle bu ihtimali atlattığını düşünüyordu.
Mevcut rotadan geri adım atma seçeneği Putin için masada değil. Nitekim terör saldırılarının ardından Esad’a başsağlığı mesajı gönderen Putin, “Suriyeli ortaklarını” desteklemeye devam edeceklerini, Suriye’nin terörle mücadelesinde iş birliğini sürdüreceklerini ifade etti.
Dolayısıyla Rusya, üçüncü bir seçeneği, son zamanlarda sık sık yaptığı gibi “yaratıcı” ve “beklenmedik” bir adımı düşünüyor olabilir. Her hâlükârda bu fevri veya tepkisel bir adım olmayacak. Moskova acele etmeden Suriye savaşındaki emniyet çizgisinin nasıl ve niçin kaydığını inceleyecek. Suriye ordusu ve çeşitli koalisyonlar İD kontrolündeki kilit kentleri almak için bugünlerde büyük taarruzlara hazırlanıyor. 23 Mayıs saldırıları eğer İD’in işiyse radikal örgütün hükümet kontrolündeki bölgelere arkadan sızdığı ve sivilleri vurduğu anlaşılıyor.
Bir başka hesap ve kaygı da kuzey Lübnan’da güvenliğin ve hükümet kontrolünün durumuyla ilgili olabilir. Rus ordusunun eski bir mensubu özel bir sohbette “kevgire” benzettiği sınır bölgesinden radikal militanların Lübnan ile Suriye arasında “gidip geldiğini” belirtti. Dolayısıyla Lübnan’ın bütünlüğü, selameti ve güvenliği Rusya için daha da büyük önem kazanıyor. Bu bağlamda Lübnan’daki “cumhurbaşkanlığı düğümüne” Rusya’nın şu ya da bu şekilde daha fazla dâhil olması veya Suriye-Lübnan sınırında güvenliği artırmaya yönelmesi sürpriz olmamalı.
Ancak bunların ötesinde bir şey beklenmemeli. Moskova’nın temel operasyonel hedefi askeri tesislerini emniyete almak. Bunun için gerekli olan adımların ötesine geçeceğine dair fazla bir işaret yok.
Putin geçen sene katıldığı bir etkinlikte kişiliğine, davranış tarzına ve güç anlayışına ışık tutan ve bugün artık meşhur olan o veciz cümlesini söylemişti: “Kavga kaçınılmazsa ilk vuruşu sen yap.” Suriye ve Irak ufuklarında birçok mücadele göründüğüne göre Rusya için kavganın kaçınılmaz olduğu muhakkak. Dolayısıyla Rus askeri tesislerinin ilk darbeyi yiyen taraf olmaması için bu tesisiler ful kapasite kullanılacak.