Suriye’deki Türkiye destekli silahlı grupların sınır kasabası El Rai’yi alamamış olması Suriye için B planı hazırlığında olduğu söylenen ABD istihbaratı için bir uyarı mesajı olmalı. Wall Street Journal gazetesinin bildirdiğine göre Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) bölgedeki ortaklarıyla Suriye’de çatışmasızlık hâlinin bozulması durumunda muhalif güçlere uçaksavar silah seçeneği de dâhil olmak üzere daha gelişkin silahlar verme planları yapıyor.
Görünen o ki Washington’daki kimi çevrelerin eski alışkanlıkları ve kötü fikirleri kolay kolay ölmüyor. Örneğin burada 382 milyon dolara mâl olan “eğit donat” programı hatırlanabilir. 95’i hâlâ aktif olduğu söylenen 180 savaşçının eğitildiği program başarısızlığa uğramıştı. Ancak CIA, denenmiş yöntemlerin birçok anlaşılabilir sebeple başarısız olmasından mantıklı sonuçlar çıkarmak yerine Türkiye ve Suudi Arabistan’la bu ülkelerin Suriye’deki vekillerini güçlendirecek bir plan üzerinde görüşüyor. Bu, Suriye halkı için hiç kuşkusuz yıkıcı sonuçlar doğurur. Oysa Mohammed al-Khatieb’in Halep’ten bildirdiği gibi Suriye halkı beş yıllık katliamlardan bir nebze nefes almaya başlamıştı. ABD ve Türkiye Suriyeli Kürtlerin rolü konusunda anlaşamıyor. Suriye’nin kuzeyinde Nusra Cephesi ve İslam Devleti’yle (İD) mücadeleyi zorlaştıran bu anlaşmazlık B planının başarısızlığında da önemli bir etken olacaktır.
Fehim Taştekin El Rai’ye yönelik Türkiye destekli harekâtın “fiyasko” ile sonuçlandığını yazıyor. İD’in amansız savunması harekâtı bir haftanın sonunda başarısız kıldı. Taştekin’e göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkan Barack Obama’ya götürdüğü “YPG’yi terk edin, ılımlı muhaliflerle İslam Devleti’ni temizleyelim.” önerisinin ardından gelen El Rai hamlesi MİT bağlantılı Türkmenler, Özgür Suriye Ordusu bileşenleri ve Selefiler’den oluşan karma bir güçle yapıldı.
PKK ile çatışmaların durması yönünde pek bir ümidin olmadığı şu ortamda Türkiye’nin Suriye politikaları ancak daha problemli hâle gelebilir. Metin Gürcan bu konuda şöyle yazıyor: “Baharın gelmesi hâlen ağır kış şartlarının devam ettiği bölgede karların erimesi, ağaçların yapraklanması ve bol yağışlı, sisli günler demek. Bu meteorolojik şartlar PKK’ye mobilite ve kuvvet kaydırma için büyük imkân sunuyor. Kısacası baharla birlikte PKK hâlen birbirinden bağımsız şekilde örgütlediği kentlerdeki silahlı güçlerini entegre ve birbiriyle bağlantılı bölgesel bir yapıya dönüştürebilir. Suriye’nin kuzeyinden sağladığı personel ve lojistik destekle ise mevcut çatışmaları daha da büyütebilir. Bu gerçeği çok iyi bilen güvenlik güçleri de yoğun bir tempoda yaklaşan bahara yönelik yeni bir tertiplenme için hazırlanıyor. Öncelikle Ankara’da PKK’nin nisan sonundan itibaren hem kırsalda hem de şehir merkezlerinde eş zamanlı terör eylemleri yapacağı beklentisi var. Bu nedenle kentlerde çatışma eğitimi verilmiş özel harekât birliklerinin sayısı, araç ve teçhizat kapasiteleri artırıldı.”
Taştekin ise şu tespitlerde bulunuyor: “Türkiye’nin YPG’yi bölgeden uzak tutmaya yönelik taktiksel hamleleri İD’e karşı gerçek ve anlamlı bir mücadele verilmesini önlüyor. Beklenti Kürtler ile Arap müttefikleri Menbic hareketini başlatırsa Türkiye’nin El Rai hamlesini tekrarlatacağı yönünde. Suriye ordusunun ‘Büyük Halep Savaşı’nda ilerleme kaydetmesi hâlinde kuzey şeridinin Türkiye’nin üstesinden gelemeyeceği kadar karışması mukadder. Muhtemelen o zaman ‘Kürtlerle mi, Kürtlersiz mi’ tartışması hepten önemini yitirecek.”
B planı hazırlıklarının sızması ve Washington Post gazetesinin ateşkesin çökmekte olduğunu anlatan 14 Nisan tarihli çarpıcı haberine rağmen BM Suriye Temsilcisi Staffan de Mistura, ABD-Rusya anlaşmasıyla şubattan bu yana sağlanan ilerlemeyi yok saymaya niyetli değil. Suriye barış müzakerelerinin yeni turu Cenevre’de başlarken De Mistura 13 Nisan’da basına şöyle konuştu: “Çatışmazlık sürecinin lafzı ve ruhuyla Suriye halkına umut vermeye devam etmesini ne pahasına olursa olsun sağlamak zorundayız. Çünkü bu süreç tüm bu insanları Suriyeli taraflar arasındaki görüşmeleri beklemek zorunda olsalar dahi hayatlarının iyileşebileceğine inandırdı.”
Laura Rozen’in aktardığına göre ABD’de ateşkese yönelik kaygıların bir bölümü, Suriye ordusu ile destekçileri İran ve Rusya’nın Halep ve çevresinde Nusra Cephesi’ni hedef almasıyla ilgili tartışmalardan kaynaklanıyor. Zira ABD ve bölgesel ortaklarının desteklediği bazı silahlı gruplar El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi ile oldukça yakın.
Suriyeli silahlı grupların Nusra Cephesi ile ilişki ve yakınlık içinde olması ivedi bir konu olarak ortaya çıkıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında Nusra Cephesi’nin yanı sıra “El Kaide ya da İD bağlantılı tüm diğer şahıs, grup, girişim ve yapıların” ateşkes kapsamı dışında kaldığı tekrar ediliyor. Bu sütunun desteklediği anlayışa göre taktik sebeplerle veya Suriye lideri Beşar Esad’a karşı ortak nefret sebebiyle de olsa El Kaide’yle birlikte hareket edenlere sıfır müsamaha gösterilmeli. Bize göre B planı hiç inmemek üzere rafa kaldırılmalı, hatta kâğıt öğütücüye atılmalı. Nusra Cephesi’yle yol arkadaşı olan, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan destek alan Ceyş El İslam ve Ahrar El Şam gibi mezhepçi Selefi grupların eline uçaksavar silahlar dâhil gelişkin silahların geçmesi tartışılması değil, kaçınılması gereken bir düşünce olmalı.
Uzun lafın kısası ABD ve Rusya’nın Suriye’deki iş birliği büyük ölçüde işliyor. Suriye, savaşı bitirmek için daha iyi bir seçeneğe sahip değil. B planı yapmak yerine hâlihazırda sonuç veren süreçler daha da geliştirilmeli. Bu bağlamda olası ateşkes ihlalleri için bir izleme mekanizma oluşturulmalı – ki bu hâlihazırda konuşuluyor – ve ABD, Rusya ve Uluslararası Suriye Destek Grubu’ndaki bölgesel ortaklar arasında bilhassa Halep ve çevresinde istihbarat koordinasyonu artırılmalı. Zira kentin geri alınması için beklenen taarruz savaşta bir dönüm noktası olabilir.
Kobani’den bildiren Kamal Sheikho Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri şöyle aktarıyor: “DSG (Demokratik Suriye Güçleri) ile muhalif Suriyeli grupların kuzey Suriye’deki son askeri hamleleri şu amacı güdüyor: İD’in ikmal hattını kesmek -- ki bu hat Halep’in doğu ve kuzey kırsallarını Rakka’ya bağlıyor – ve Türkiye’yle geri kalan sınır geçişlerini keserek İD’i iyice sıkıştırmak. Suriye’yi yakından izleyen yorumcu ve uzmanlara göre önümüzdeki günlerde taraflar arasında şiddetli, kritik çatışmalar yaşanabilir ve güç dengesi İD’le mücadele eden gruplar lehine değişebilir.”
Ocakta da belirttiğimiz gibi “İran ve Rusya destekli Suriye ordusu Halep’i geri almayı başarırsa savaş alanını zaten terk etmekte olan silahlı gruplar ve teröristler doğrudan yenilgiye uğratılmış olacak. Hükümetin zaferi, Humus veya Şam çevresinde kuşatılan silahlı muhaliflerin anlaşmalar yoluyla buralardan çıkmasından çok daha farklı bir olay olacak, çok daha farklı bir etki doğuracak. Halep halkı hükümetin tartışmasız zaferine, silahlı grupların yenilgi ve gidişine tanıklık edecek. (…) Hükümetin Halep’te kazanacağı zafer 2011 öncesi kente yabancı olan mezhepçi zihniyet için de sonun başlangıcı olabilir. Suriye’de yaraları sarmaya başlamak için Halep’ten daha uygun bir kent olamaz. Hükümet Halep’te zafere ulaşırsa ülkenin başka kesimlerinde bu imkânsız savaşı sürdürmek isteyen cihatçı gruplara Batı’dan gelen desteği gerekçelendirmek de zorlaşacak. İD ve El Kaide zaman içinde Libya’ya ya da ABD önderliğindeki koalisyonun darbelerinden, Rus ve İran destekli Suriye ordusundan kaçış sağlayan başka ülkelere kayabilir. Bu süreç hâlihazırda başlamış bile olabilir. Durum gerçekten böyleyse Viyana Bildirisi’nde belirtildiği gibi -- ve de Halep’in geleneğinde olduğu gibi -- birleşik, laik, mezhepçilikten uzak bir Suriye isteyenler sevinç çığlıkları atabilir.”