İran’daki meclis seçimlerinden yaklaşık bir ay önce 18 Ocak’ta askeri kaynaklar İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Gadi Eizenkot’un şöyle dediğini aktarmıştı: “Gözlerimiz İran’da seçim gününün üzerinde. O günden sonra İran’ın hangi yöne gittiğini, İran toplumunda alttan gelen eğilimlerin ne olduğunu ve bu eğilimlerin önümüzdeki yıllarda Reformcuları mı, yoksa İslamcıları mı üstün kılacağını anlamaya çalışabiliriz.” Eizenkot durumu tüm açıklığıyla ortaya koymuştu: İsrail istihbaratının tüm kolları ve birimleri, İran’da 26 Şubat’ta parlamento ve Uzmanlar Meclisi için yapılacak seçimlerde ne olacağını belirlemek, anlamak ve analiz etmek için tüm imkânlarını seferber ediyordu.
Tabii tüm bunlar İsrailliler arasında İran’da gerçek bir siyasal devrim bekleyenler olduğu anlamına gelmiyor. İsminin gizli kalması kaydıyla konuşan kıdemli bir İsrail güvenlik yetkilisi “Böyle bir senaryo yok.” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Ayetullah rejiminin bir gün öylece çökeceğini düşünerek kendimizi kandıramayız. 2009’daki ayaklanma alametleri bile Batı’da çok fazla umut yaratmamıştı. Çünkü İran rejimi hâlâ büyük bir gücün üzerinde oturuyor ve bekası adına kuvvet kullanmaktan çekinmiyor.”
Öyleyse İran’daki gelişmeler niçin bu kadar ilgi çekiyor?
Eizenkot İran’daki iç durumu “devlerin savaşı” diye tarif ediyor. Bir tarafta Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ve Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin önderlik ettiği sertlik yanlısı veya aşırıcı çizgi, karşı tarafta ise Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve ekibinin temsil ettiği ılımlı, açık ve pragmatik çizgi var. İsrail ve dünya istihbarat teşkilatlarına göre İran’ın önümüzdeki yıllardaki görünümünü bu mücadelenin sonucu belirleyecek.
İsrail güvenlik teşkilatında dillendirilen bir görüşe göre İran bir gün gerçekten istikamet değiştirirse bu illa da devrimle olmayabilir. İsminin gizli kalması kaydıyla konuşan kıdemli bir İsrail istihbarat kaynağı şöyle diyor: “Bir geminin dümeni belli belirsiz bir yöne kırıldığında dahi bu, kilometrelerce sonra geminin rotasında değişikliğe yol açabilir. Bazı olaylarda daha şimdiden İranlıların davranış ve söylemlerinde Batılı gözlemcileri şaşırtan çok ilginç değişiklikler tespit ediyoruz.”
Bunun en güzel örneği, Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad ve Hizbullah’la birlikte savaşan Devrim Muhafızları’nın İran’a geri çekilmiş olmasıdır. Bu süreç ilk olarak birkaç ay önce kamuoyuna yansımıştı. Bilgi kesindi ancak Tahran haberleri yalanladı. O günlerde Al-Monitor’a konuşan üst düzey askeri kaynaklar “Suriye’de savaşan Devrim Muhafızları’nın en azından yarısı İran topraklarına döndü.” demişti. Seçimlerden iki gün sonra 28 Şubat’ta ise İsrail’in Kanal 2 televizyonunun Orta Doğu yorumcusu Ehud Yaari, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün Suriye’den çekilişini tamamladığını, Esad’ın yanında savaşan tek bir Devrim Muhafızının kalmadığını bildirdi. İsrail’deki analistlere göre İranlı askerileri Suriye’den çekme kararında Reformcuların seçimlerdeki göreceli zaferi, sertlik yanlısı kampın darbe alması ve Ruhani kampının güçlenmesinin etkili olmuş olma ihtimali yabana atılmamalı.
Kıdemli bir İsrail askeri yetkilisi şöyle diyor: “Şöyle ya da böyle İran’da muazzam iç olaylara tanıklık ediyoruz. Şaşırarak şunu tespit ediyoruz ki Cumhurbaşkanı Ruhani ve çevresi can kaybına karşı yüksek hassasiyete sahip. Kudüs Gücü’nden yaklaşık 200 kişinin Suriye’de öldürülmüş olması, en az 400 kişinin de yaralanması günümüz İran’ında o kadar da kolay kabullenilen bir şey değil. İran halkının Irak savaşında gün bazında verilen ağır kayıpları kolayca kabullendiği günler geride kaldı. Rejim artık insani duygulara daha çok özen gösteriyor. Can kaybına hassasiyet de dâhil düşünme biçimi Batılı anlamda daha pragmatik hâle geliyor. Bunların hepsi iyi haber.”
Kimliğinin gizli kalması kaydıyla bilgi veren bir kaynağa göre İran’daki gelişmeler İsrail istihbaratı tarafından genel olarak “olumlu, iç açıcı, doğru yönde” diye değerlendiriliyor. Öte yandan Eizenkot’un özel sohbetlerde yaptığı değerlendirmeye göre “İsrail ordusunda hiçbir uzman İranlıların nükleer vizyondan vazgeçtiğini düşünmüyor. Birlikte yürüyen örtülü harp ve uluslararası yaptırımlar İran’ı küresel güçlerle anlaşmaya itti. 1o-15 senelik bir fırsat penceresi yaratıldı ve burada stratejik bir değişim oldu. İran’ın nükleer programı ilk kez durduruluyor ve donma noktasına doğru geri sarılıyor. Bu pencere sadece Batı ve İsrail için değil, İran halkı için de büyük bir fırsat teşkil ediyor.”
İran halkı da 26 Şubat’ta son sözünü söyledi. Hooman Majd’in Al-Monitor sayfalarında anlattığı gibi Reformcu adayların çoğu yarış dışında bırakıldı, geriye kalanlar ise Reformcu çizgiyi ancak kısmen temsil ediyordu.
Kıdemli bir İsrail istihbarat yetkilisi seçim sonuçlarını şöyle değerlendiriyor: “İran halkının İslam Devrimi’nin Ayetullahları ile aynı düşünmediği artık resmîleşti. İranlılar onurlu bir şekilde yaşamak, çocuklarını onurlu bir şekilde büyütmek istiyorlar. Geçimlerini kazanmak, dünyaya açılmak, kültür ve özgürlüğün tadını çıkarmak istiyorlar.”
Ancak şimdi soru İran halkı bu arzularını nasıl gerçekleştirecek? İsrail ordusunda yapılan değerlendirmeye göre bu sorunun yanıtı önümüzdeki 10 yıl içinde ortaya çıkacak. İran’da “büyük değişim” mi yaşanacak, yoksa İran stratejik bir U dönüşüyle hepimizi şaşırtarak her şeyi başlangıç noktasına geri mi götürecek?
Bu anlamda İsrail ordusunda karamsarlar da var. Hayli yüksek konumda olan bu karamsarlardan biri geçtiğimiz günlerde Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “İsrail’in doğudan gelen imparatorluklarla olumlu tecrübesi olmadı. Bunlar nesiller boyunca bize acılar yaşattı. Genel olarak İran’ın insan sermayesi Arap dünyasının insan sermayesinden çok daha kuvvetli. Nükleer anlaşma İran’a milyarlarca doların akmasını sağlayacak ve bu da Ayetullahlara yeni Pers İmparatorluğu’nu kurma imkânı verecek. Karşımızdaki hasım İran geçmişte baş ettiklerimizden tamamen farklı bir güç ki bu sadece nükleer bağlamda geçerli değil. İran’ın insan sermayesi var, Pers medeniyeti de Arap medeniyetinden çok daha gelişkin. Yetmiş milyonu aşan nüfusu, petrol ve gaz gibi muazzam doğal kaynakları var. İran rejimi sağlam ve güçlü. Rejimin Devrim Muhafızları devasa ekonomik imkânlara, güçlü siyasi etkiye sahip büyük bir işletme. Besic (Devrim Muhafızları’na bağlı gönüllü paramiliter milisler) de bir günde ortadan kalkmayacak. Uzun yıllardır Batı karşıtı savaşkan bir ideolojiyle aşılanan İranlılar, Batı’nın simgelediği her şeyden nefret ediyor. İyimser öngörülerin gerçekleşeceği kesinlikle belli değil. İran’a bu sene gülücük atmış olan Batı’ya İran’ın yine gülücükle karşılık vereceği belli değil. Bize düşen izlemeye devam edip beklemektir.”
Bu yazıdan da anlaşıldığı üzere İsrail’de iki bakış açısı – iyimser ve karamsar – bir arada var oluyor. İran’daki seçimlerin ardından iyimserler şimdilik üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Bu da hiç kuşkusuz iç açıcı bir değişiklik sayılır.