İsrail’deki mevcut terör dalgası 1 Ekim’de Samaria’da Naama ve Eitam Henkin’in öldürülmesiyle başladı. Bu saldırının ardından üst düzey Filistinli güvenlik yetkilileriyle ve çalkantılı El Halil kentinde kıdemli Filistinli gazetecilerle görüşmeler yaptım. Konuştuğum herkes, Batı Şeria’da kabaran hoşnutsuzluk ve umutsuzluğa rağmen halkın üçüncü bir intifadaya mecali olmadığını en ufak tereddüde yer bırakmadan ifade etti. Filistin Yönetimi’nden üst düzey bir yetkili “Mahmud Abbas intifada olsun istemiyorsa intifada olmaz.” dedi. Yetkili bunu söylerken şu varsayıma dayanıyordu: Halk Abbas’tan memnun olmasa da Filistin güvenlik birimleri ve yönetim teşkilatı duruma hâkimdi. Anlamlı ve gerçekçi görünen bu tespitler Al-Monitor’da “Üçüncü İntifada Olacak mı?” başlıklı makalede de yer aldı.
Bugün onlarca saldırı ve saldırı girişimiyle geçen üç kanlı haftanın ardından ortada apaçık bir gerçek var: Halk farklı bir dilden konuşuyor, şiddetli bir isyanı önlemek için çırpınan Filistinli yöneticilerin iradesine uymuyor. İkinci İntifada’dan farklı olarak Batı Şeria çapında kitlesel gösterilerin olmadığı doğru. Göstericilerle İsrail askerleri arasındaki çatışmalar belli sıcak noktalarla sınırlı. Ancak bu son ay içinde bıçak veya araç kullanarak saldırıda bulunan teröristlerin sayısı Filistinli örgütlerin başlatıp desteklediği İkinci İntifada boyunca gerçekleşen saldırı sayısına yakın.
Bıçaklı saldırı faillerinin çoğu Doğu Kudüs’ten olsa da bu eylemler Batı Şerialı gençlere de ilham veriyor. Yeşil Hat’ın diğer tarafındaki şiddet olaylarında son günlerde artış gözlemleniyor. Duruma hâkim olduklarından emin görünen Filistinli siyasiler ve güvenlik yetkilileri şimdi hem bu konuda hem halkın Abbas’ın sözünü dinlediği varsayımında yanıldıklarını idrak ediyor. Filistinli yöneticiler en karamsar değerlendirmelerinde bile intifadanın gözlerinin önünde patlak vereceğini, halkın gerisinde kalacaklarını öngörmemişti.
Hazem Balousha Al-Monitor’da 21 Ekim’de yayımlanan yazısında Hamas’ın niçin yeni bir intifada istediğini anlattı. Balousha’ya konuşan Hamaslı bir kaynağa göre Hamas, Batı Şeria’da intifada patlasın istiyor ama bunun kendi dahli olmadan gerçekleşmesini yeğliyor. Kaynak buna gerekçe olarak da Hamas’ın yeni filizlenen intifadanın İsrail tarafından bastırılmasına yol açmamak için silahlı eylemlerini geçici olarak kıstığını söylüyor. Ancak “silahlı eylemleri geçici olarak kısmak” mesnetsiz bir ifade. Zira ağustos 2014’te sona eren Koruyucu Hat Harekâtı’ndan bu yana Hamas İsrail’e karşı herhangi bir saldırı eyleminde bulunmadı. Tam aksine Gazze’den İsrail’e roket atmaya yeltenen radikal unsurlara oldukça sert şekilde müdahale etti.
Sık sık yazılıp çizildiği gibi Hamas, kendi çöküşüyle sonuçlanabilecek yeni bir silahlı çatışmadan ziyade İsrail’le uzun vadeli ateşkes yapmak istiyor. Örgütün intifada için bastırması ama intifadaya katılmak istememesinin sebebi de bu.
Hamas iki arada bir derede kalmış durumda. Hamas militanları filizlenen intifadaya aktif şekilde katılırsa İsrail onları acımasızca vurur. Öte yandan Hamas bir direniş hareketi olarak geride durma, İsrail’e karşı silahlı mücadelenin öncüsü sıfatını kaybetme lüksüne sahip değil. Dolayısıyla bulunan çözüm şu: İntifada lehine konuşmak, İsrail’e yönelik tehditkâr açıklamalar yapmak ama asıl işi başkalarına bırakmak.
Filistin Yönetimi’nin üst kademeleri de darda, hatta onların durumu çok daha çetrefilli ve riskli. Filistin Yönetimi’nin halktan koptuğunu artık herkes görüyor. Abbas yönetimi şiddet sarmalına kısmen de olsa katılmaya kalkışırsa İsrail Filistin Yönetimi’ni ezebilir. Öte yandan Filistin Yönetimi’nin üst düzey yöneticileri şiddeti bastırmaya çalışırsa bunun için ağır bir kişisel ve siyasi bedel öderler. İsyan aslen İsrail’e karşı olsa da aynı zamanda Filistin Yönetimi’ne, onun üst düzey yetkilileri ve aktivistlerine ve en çok da Abbas’a karşı açık ve yüksek sesli bir meydan okuma çağrısıdır.
Hafta içinde El Fetih ve Filistin Yönetimi’nden bir dizi yetkiliyi arayarak son durumla ilgili değerlendirmelerini almak için onlarla görüşmek istedim. Uzun yıllardır ilk defa aradığım herkes çeşitli bahaneler öne sürerek beni atlattı. Kıdemli bir Filistin Yönetimi yetkilisinden oldukça matrak bir yanıt da aldım: “Şu aralar siyaset konuşmak istemiyorum ama başka konularda konuşmak istersen buyur gel.”
Hamas bir orta yol bularak isyana sözlü olarak katılırken Filistin Yönetimi liderleri o kadarını da yapamıyor. Kimi El Fetih mensuplarıyla El Fetih’in silahlı teşkilatı Tanzim’in liderleri Batı Şeria’da gösteriler düzenlemeye kalkıştı ama çok geçmeden hizaya gelmek zorunda kaldı ve bu girişimler son buldu. 11 Ekim’de Tanzim yöneticileriyle görüşen Abbas ortamın yatıştırılması için ricacı oldu.
Filistinli yetkililer şunu çok iyi biliyor ki “yalnız kurt” diye adlandırılan saldırganların bıçaklı saldırılarından kitlesel gösteri ve topyekûn çatışma aşamasına geçilirse Filistin Yönetimi sonuçlarını kimsenin kestiremeyeceği bir kaosa sürüklenir. Bunun ne anlama geldiğini üst düzey Filistinli siyasiler de güvenlik sorumluları da biliyor. Filistin Yönetimi çökebilir, bu kişiler işlerini, nüfuzlarını, konumlarını kaybeder ve tabandan gelen yeni bir yönetim başa geçer. Abbas’ın çevresi, ileride kendi halkı tarafından sadece İsrail’le yapılan güvenlik iş birliğiyle ya da Filistinlilerin kullandığı alaycı tabirle “iş birlikçi” olarak anılmaktan endişe ediyor.
Filistinlilerin en büyük ulusal hareketi El Fetih tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor. El Fetih liderleri ve aktivistleri atacakları her adımın ciddi sonuçlar doğuracağını biliyor. Abbas, Saib Erekat, Cibril Rajub ve Tanzim liderleri bir yandan ortamı yatıştırıp durumu kontrol altına almaya uğraşırken bir yandan Filistin halkı nezdinde yaşadıkları itibar kaybını asgaride tutmaya çalışıyor. Bu çabaların başarısız olması El Fetih hareketinin en azından mevcut hâliyle sonunun geldiğinin habercisi olabilir.