İran anlaşmasına uluslararası yoğun destek
Obama yönetimi bu hafta Ortak Kapsamlı Eylem Planı (OKEP) konusunda iki önemli uluslararası platformun desteğini aldı. Böylece İran’la nükleer mutabakata itiraz eden tek ABD müttefiki olarak geriye sadece İsrail kaldı.
3 Ağustos’ta Doha’da bir araya gelen ABD ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) dışişleri bakanları, yayımladıkları ortak bildiride şöyle dedi: “İran’ın nükleer programına ilişkin bölgesel ve uluslararası kaygıları bütünüyle hesaba katan, kapsamlı ve denetlenebilir bir anlaşmanın hem KİK üyelerinin hem ABD ve uluslararası toplumun güvenlik menfaatlerine hizmet edeceği yönünde Camp David’te ortaya konan yaklaşımı teyit eden bakanlar, OKEP’in eksiksiz uygulandığında İran’ın askeri nükleer kabiliyetine kavuşmasını önleyerek bölgenin uzun vadeli güvenliğine katkı yapacağı hususunda mutabık kalmıştır.”
Doha’daki ABD-KİK zirvesinden de anlaşıldığı gibi Obama yönetimi, KİK ülkeleriyle güvenlik iş birliğini derinleştirme politikasında mesafe alıyor. İran konusunda Körfez’deki Arap müttefiklerden destek almayı, onlara bu konuda güven vermeyi amaçlayan bu süreç, 14 Mayıs’ta Camp David’te başlamış ve bu sütunda da ele alınmıştı.
Üç gün sonra 6 Ağustos’ta da Avustralya, Çin, Hindistan, Japonya, Kore, Yeni Zelanda ve Rusya’nın yer aldığı Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) dışişleri bakanları anlaşmaya onay veren bir bildiri yayımladı.
OKEP’e verilen geniş destek, ABD’nin en yakın müttefiklerini ve en can alıcı uluslararası bağlarını kapsamış durumda. Biri hariç. Arkasına Avrupa Birliği’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin, KİK ve ASEAN ülkelerinin desteğini alan Başkan Barack Obama, 5 Ağustos’ta Washington’da Amerikan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada hiç de abartılı olmayan şu ifadeyi kullandı: “İsrail hükümeti hariç dünyada bu konuda açık görüş bildiren her ülke destek ifade etti.”
Rafsancani’den ABD konusunda olumlu mesaj
İran eski Cumhurbaşkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani Al-Monitor’a verdiği özel mülakatta şöyle dedi: “Amerikalıların geçmişi bir nevi geride bırakmak istediği görülüyor. Bunun fiiliyatta kanıtlanması gerekir.”
ABD’nin nükleer müzakerelerde şu ana dek “oldukça olumlu” davrandığını belirten Rafsancani şöyle devam etti: “Konunun özü her zaman şu olmuştur: Amerika geçmişte yaptıklarını telafi etmeli ve kendini İran halkının vicdanında aklamalı. Nükleer konunun çözümünde Amerika'nın sergilediği kimi olumlu yaklaşımlar bu yönde etkili olmuş olabilir. Bunlar devam eder ve olumlu sonuç verirse Amerika o noktaya daha da yakınlaşacak.”
Rafsancani Suudi Arabistan’ın bölgesel güvenlik alanında yapıcı tutum izleyeceği konusunda da iyimserdi: “Suudi Arabistan veya diğer Arap ülkeleriyle özünde herhangi bir sorunumuz yok. Onlar da Müslüman ülkelerdir ve anayasamızda onlarla iş birliğini öncelik olarak görürüz. Irak tarafından İran’a dayatılan savaşta Saddam’a destek vermiş olsalar da anlaşmazlıklar çok hızlı bir şekilde çözülmüştü. İran’ın savaş sonrası yumuşama politikasına onlar da yanıt vermiş ve iş birliğine istekli olmuştu. İhtilaflardan biri, 1987’de Mekke’de öldürülen İranlı hacılarla ilgiliydi ve bu mesele de İmam Humeyni’nin talimatıyla çözülmüştü. Yani ilişkilerimizin özüne işlemiş bir karşıtlık yok.”
Eski cumhurbaşkanı şöyle devam etti: “Bölgedeki son olaylar -yani Suriye, Irak, Yemen ve Bahreyn’deki olaylar- aramıza mesafe sokan konular arasında yer alıyor. İran hükümeti ve muhatapları birlikte çalışmaya karar verirse işler kolaylaşır ve eskisi gibi olur. Tüm Müslüman dünyası adına durumu hızlı bir hamleyle normalleştirmek mümkün. Buna gerçekten inanıyorum. Yine de bu olayların nereye varacağını görmemiz lazım. Bu çok önemli.”
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de As-Safir’de yazdığı ve Al-Monitor’un İngilizce çevirisini yayımladığı makalede benzer mesajlar verdi: “Bölgemizde bir diyalog platformu oluşturmamız zorunlu ve bunu daha sonra Orta Doğu’daki tüm Müslüman ülkeler arasında yapmamız lazım.”
Zarif platformun dayanacağı ortak bölgesel hedef ve ilkeleri şöyle sıraladı: “Tüm ülkelerin egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına saygı gösterilmesi, sınırların ihlal edilmemesi, başka ülkelerin iç işlerine karışılmaması, anlaşmazlıkların barışçıl yoldan çözülmesi, güç kullanımının ve bu yöndeki tehditlerin engellenmesi, barış ve istikrar için çaba gösterilmesi, bölgede kalkınma ve refahın sağlanması.”
Kuran-i Kerim’e de atıflarda bulunan Zarif, bu bölgesel platformda sadece Yemen ve Suriye konularının değil, sivil amaçlı nükleer iş birliğinin de ele alınacağını belirtti. Zarif’e göre “Bölgedeki Müslüman ülkeler arasında teknolojik iş birliği yoluyla genel nükleer yakıt için merkezi nükleer zenginleştirme yapılabilir.”
ABD, Rusya ve İran’ın yeni Suriye çabaları
Suriye konusundaki diplomatik çabaların bir kez daha canlandığı görülüyor. 4-5 Ağustos’ta İran’a bir ziyaret gerçekleştiren Suriye Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim İranlı liderlerle bir dizi görüşme yaptı. Rusya’nın Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov da İran’a giderek Muallim’in yürüttüğü istişarelere katıldı.
Al-Monitor muhabiri Ali Hashem’in üst düzey bir İran Dışişleri Bakanlığı yetkilisinden aldığı bilgiye göre İran Suriye’ye ilişkin dört maddelik planını tadil ederek Türkiye, Katar ve Mısır’ın değerlendirmesine sundu.
Hashem devamında şunları aktarıyor: “Sunulan öneri şu dört adımı içeriyor: Ateşkesin hemen sağlanması, ulusal birlik hükümetinin kurulması, Suriye anayasasının ülkedeki belli başlı etnik grupları içerecek şekilde yeniden yazılması ve uluslararası gözetim altında genel seçimlerin yapılması. İranlı yetkiliye göre bu plan hem Suriye tarafından hem Suriye kriziyle ilgili ülkeler tarafından ciddi şekilde değerlendiriliyor. Planın güncellenmiş hâli BM genel sekreterine de gönderilecek. Asli hedef krizden bir çıkış stratejisi bulmak.”
6 Ağustos’ta Tahran’dan Maskat’a geçen Muallim Umman Dışişleri Bakanı Yusuf Bin Alavi ile görüştü. Suriye Arap Haber Ajansı’na göre iki bakan “Suriye krizini sonlandırmaya dönük yapıcı müşterek çabaları” görüştü. OKEP üzerindeki anlaşmayı sağlayan müzakerelerin öncesinde Umman, ABD ve İran arasında “arka kanal” görüşmelere ev sahipliği yapmıştı.
Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cubeyr ise 11 Ağustos’ta Moskova’ya giderek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’la görüşecek. Suriye muhalefetinden bir heyetin de önümüzdeki günlerde Moskova’ya gitmesi bekleniyor.
Öte yandan BM Güvenlik Konseyi 7 Ağustos’ta Suriye’de kimyasal silah kullanımının araştırılmasına karar verdi.
Paul Saunders diplomasi alanındaki diğer gelişmelere dikkat çekiyor: “(ABD Dışişleri Bakanı John) Kerry ve Lavrov’un yoğun görüşmeler yürüttüğü görülüyor. İki bakan bir hafta içinde iki defa görüştü: Suudi mevkidaşlarıyla birlikte Doha’da ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin Kuala Lumpur’daki yıllık toplantısında. Kerry’ye nazaran daha temkinli olan Lavrov şu kadarını söylemekle yetindi: ‘Bu olayı (İslam Devleti’ni) bir an önce en etkili şekilde bertaraf etmek için çabalarımızı birleştirmemiz gerektiğinde mutabıkız.’ Ancak Lavrov şunu ekledi: ‘Bunun tam olarak nasıl yapılacağına dair henüz müşterek bir yaklaşım geliştirmiş değiliz.’ Lavrov’a göre ABD’li ve Rus ‘uzmanlar’ konuyu ‘mevcut girişimler çerçevesinde’ görüşmeye devam edecek. Bu sözler, ABD ve Rusya’nın Suriye’nin kimyasal silahları konusunda daha önceki iş birliğine bir gönderme olabilir. (…) Bunun yanında Rusya ABD’nin Suriye’deki hava saldırılarından hâlâ hoşnut değil. Lavrov geçtiğimiz günlerde bu saldırıları ‘uluslararası hukukun ihlali’ ve ‘İslam Devleti ile Nusra Cephesi de dâhil terörle mücadelede birleşik bir cephe kurulmasına engel’ olarak niteledi. Suriye’de ve başka konularda ABD-Rusya ilişkilerinin bu boyutu baskın çıkarsa Güvenlik Konseyi’ne ve eylüldeki Genel Kurul’a bambaşka bir hava hâkim olabilir.”
Al-Monitor’un lobi faaliyetleri dizisi
Al-Monitor Orta Doğu ülkelerinin Washington’daki lobi faaliyetlerine ilişkin ikinci yıllık araştırmasını yayımladı.
Yazı dizisi, Yabancı Aracılar Kayıt Yasası (FARA) gereğince açıklanan lobi faaliyetlerine dayanarak Orta Doğu ülkelerinin Washington’da hangi lobicilere ve halkla ilişkiler şirketlerine para akıttığını ortaya koyuyor. Kongre muhabiri Julian Pecquet’in kaleme aldığı konuların bazıları şöyle: Batı Sahra’da nüfuz kazanmak için mücadele eden Fas ve Cezayir’in Clinton Vakfı’na yaptığı bağışlar, İran nükleer anlaşmasını bozmak için AIPAC tarafından yürütülen lobi faaliyetleri, Mısır ve Bahreyn’e ABD silah tedarikinin sürmesi için yürütülen kampanyalar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Washington’da farklı alanlarda yürüttüğü 12,7 milyon dolarlık kampanyalar.
Kültürel miras dizisi
Al-Monitor aynı zamanda Orta Doğu’nun kültürel mirasını konu alan bir yazı dizisine başladı. Adnan Abu Zeed Irak’ın arkeolojik alanlarında meydana gelen tahribat ve talana rağmen yeni kazı ve keşiflerin yapılabileceğini anlatıyor. Vitaly Naumkin ise bölgenin kültürel varlıklarını yok olmaktan kurtarmak için acilen etkili bir uluslararası iş birliğine ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Al-Monitor’un kültürel miras dizisinde yer alan bu ve diğer makalelere buradan ulaşabilirsiniz.