Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a muhalif güçler ile güney Suriye’deki Dürziler arasında artan çatışmalar, İsrail kamuoyunda bu krizde nasıl bir politika izlenmesi gerektiği konusunda görülmemiş bir tartışma başlattı.
2009-2013 döneminde İsrail Kabine Sekreteri olarak görev yapan Zvi Hauser, son yıllarda Suriye meselesi de dâhil güvenlik konularında yapılan üst düzey değerlendirmelere vakıf bir isim. Hauser, kabine sekreteri olduğu dönemde bakan düzeyinde daha dar kapsamlı bir kurul olan diplomasi ve güvenlik kabinesinin de sekreterliğini yürüttü. Şu an özel sektörde avukat olarak çalışan Hauser kamuoyunda siyaseten etkili bir kişi ve Başbakan Benjamin Netanyahu’ya yakın bir isim olarak biliniyor.
Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Hauser, bölgeyi istikrara kavuşturmak ve cihatçı unsurların önünü kesmek için gerekli gördüğü adımları anlattı. Hauser’e göre ABD ve Batı dünyası şu aşamada öncelikli olarak Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından ilhakını tanımalı ve Suriye topraklarında bağımsız bir Dürzi oluşumuna destek vermeli.
Al-Monitor: Güney Suriye’deki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hauser: Orta Doğu’da kapsamını yavaş yavaş idrak etmeye başladığımız yeni bir gerçeklik var. Bu yeni gerçeklikte Sykes-Picot Anlaşması ve Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bir asırdır değişmez sandığımız sınırların ve hatta devletlerin akıbeti artık ciddi bir soru işareti.
Al-Monitor: Bu “yeni gerçeklik” nedir?
Hauser: Tabii bu yeni gerçekliğin kimi boyutları hâlâ flu, etkileri hâlâ tam olarak kendini göstermiş değil. Ancak mesela Irak ve Suriye gibi ülkelerde yıllardır aşina olduğumuz gerçekliğin bir daha dönmemek üzere sona erdiği aşikâr. Rejim değişiklikleri, din ve aşiret temelli güçlü gruplarının ortaya çıkışı, çok sayıda insanın yerinden edilmesi, mevcut sınırlarda fiili değişiklikler, bir devletin içinde ya da Kürtlerin örneğinde olduğu gibi farklı devletlerin eski sınırlarında etnik temelli özerk bölgelerin oluşması bu yeni gerçekliğin unsurlarından sadece birkaçı.
Al-Monitor: Tüm bunlar İsrail için ne anlama geliyor?
Hauser: İsrail yanı başında meydana gelen bu muazzam değişimlere ilgisiz kalamaz. Bunlar ciddi, yeni sorunlara neden olurken yeni fırsatlar da sunuyor. Komşularımız arasında yaşanan çatışmaların hiçbiri İsrail tarafından başlatılmadı ya da teşvik edilmedi. Ancak gelinen noktada sahadaki etki ve tepkiler bilumum süreçleri tetiklemiş durumda. Bu süreçlerin bazıları İsrail’e ciddi zarar verebilir, bazıları ise hayırlı olabilir. Sınırlarımızda Irak, Suriye ve Lübnan’ın büyük bölümlerini kapsayan Sünni cihatçı bir mega devletin yükselmesi ya da aşağı yukarı aynı bölgede doğrudan İran’dan kontrol edilen bir Şii-Hizbullah “hilalinin” oluşması en tehlikeli ihtimaller arasında yer alıyor. Öte yandan Kürtler, Dürziler, Hristiyanlar ve hatta Aleviler gibi Yahudi devletine ve genel olarak Batı’ya ideolojik veya tarihsel bir kin beslemeyen topluluklara dayalı yeni siyasal oluşumların doğması kuşkusuz ki hem İsrail’in hem de ABD’nin yararına olur.
Al-Monitor: İsrail bu durumda ne yapabilir?
Hauser: Ne yaparsak yapalım son derece dikkatli hareket etmemiz lazım. Teoride İsrail’in tepkileri geniş bir yelpazede olabilir. Bunun bir ucunda tamamen pasif kalarak herkesi dışarıda tutan, hiçbir şeye karışmayan kapalı bir “İsrail kalesine” dönüşmemiz seçeneği var, diğer ucunda ise gerek görüldüğü takdirde karada asker de kullanarak doğrudan siyasi ve askeri müdahale seçeneği var. Tüm seçeneklerin yarar ve sakıncaları söz konusu. Bunları dikkatlice tartmamız lazım.
Al-Monitor: İsrail sizce hangi yönde tercih yaptı?
Hauser: İsrail şu an pasif, insani bir yaklaşımı seçmiş durumda. Sınırlarımıza gelen Suriyeli yaralılara acil tıbbi yardım sağlanıyor, ağır vakalar da İsrail içinde hastanelere götürülüyor. Ancak sınırlarımızın uzağındaki insanlara bu kısıtlı insani yardımı bile yapmadık. Mesela Hristiyan ve Ezidi topluluklar cihatçılar tarafından katledilirken… Fakat şimdi Golan sınırımızın hemen kuzeyinde ve doğusunda bulunan Dürzi topluluklara karşı cihatçıların katliama girişme ihtimali artıyor ve bu da bizi çok net iki seçenekle karşı karşıya bırakıyor: Ya Dürzilere yardım edip katliamı önleyeceğiz ya da katliamı kenardan seyrederek sağ kalıp da sınırımıza ulaşabilenleri bekleyeceğiz.
Al-Monitor: İsrail’in olası müdahalesi Suriye’de bataklığa saplanma riski taşır mı?
Hauser: Böyle bir risk muhakkak ki olur. Ancak İranlı milislerin veya İslam Devleti’nin sınırlarımıza yerleşmesine izin veren pasif bir yaklaşım da aynı ölçüde risklidir. Bu da şu demek: Yapmamız gereken hareketsiz kalmak değil, büyük bir dikkatle hareket etmektir. Suriye’nin güneyinde Esad rejimi ortadan kalkıyor ve onun yerine geçebilecek üç seçenek var: İran ve Hizbullah’ın Şii milisleri, El Kaide veya İslam Devleti’yle bağlantılı cihatçı Sünni milisler ya da bölgedeki Dürzi nüfusunun oluşturacağı bir çeşit özerk bölgesel yönetim. İsrail açısından üçüncü seçeneğin tercih edilir olduğu, hatta faydalı olduğu bana göre açık. Bu sadece kısa vadede değil, Suriye savaşının bir tür gevşek federal sistemle ya da ülkenin tümden parçalanması ve yeni sınırların, yeni devletlerin oluşmasıyla son bulacağı uzun vadede de geçerlidir. Dürzilerin Yahudi halkına bakışı tarihsel olarak kuşkucu olmadı. İsrail’deki Dürziler ise bizimle “kan kardeşi” oldu, yani tüm savaşlarımızda bizimle birlikte çarpıştı. Şimdi de Suriye’deki Dürzilerle aramızda köprü olmak istiyorlar.
Al-Monitor: İsrail’in Suriye’deki Dürzilere yardım etmesi için talepler var. İsrail bu konuda somut olarak ne yapmalı?
Hauser: Şunun altını çizmek isterim ki Dürzi konusunu ayrı bir mesele olarak değil, daha geniş bir bağlamda Suriye devletinin dağılmasının bir unsuru olarak ele almamız gerekir. Hayal dünyasında yaşamak istemiyorsanız Suriye’nin üniter bir devlet olarak bittiğini, yerinde yeller estiğini kabul etmek durumundasınız. Dolayısıyla eskiden Suriye denen toprakların tamamını veya en azından bir kısmını bugün bir miktar istikrara kavuşturmak istiyorsak durumu yatıştıracak ve akabinde bölgeyi belli ölçüde düzene sokacak yeni birtakım düzenlemeleri düşünmek gerekir. Golan Tepeleri’nin İsrail’e ilhakının ABD ve Batı tarafından resmen tanınması bunların başında geliyor. Suriye platosunun güneyinde İsrail’in varlığı belalı bir denizde uçak gemisine sahip olmaya benziyor. Açıktır ki bu hem bölgesel istikrar için hem Dürziler gibi yükselen cihatçılığın tehdidi altında olan gruplar için olumlu bir durum. Dolayısıyla bu durumun sürmesi Batı açısından yaşamsal bir menfaattir. Bu bağlamda bağımsız bir Dürzi oluşumu Batı yanlısı bir cephenin parçası hâline gelebilir. Kürtler ve self determinasyon isteyen başka cihatçı karşıtı topluluklar da bu cephenin içinde yer alabilir.
Al-Monitor: İsrail Dürzilere askeri destek vermeli mi?
Hauser: Çok şükür ki Dürziler yaman savaşçılardır ve başkalarının onlar adına savaşmasını istemez. İsrail’in sahaya asker sürmesi kesinlikle gerekmiyor. Dürzilere somut olarak destek olabileceğimiz birçok pratik yöntem var. Onlara diplomatik alanda da ciddi yardım edebileceğimize inanıyorum. Zira bugüne dek bu alanda fiilen yok sayılırlar. İsrail Kürtlerin bağımsızlığı konusuna zaten destek ifade etmiş durumda. Bana göre Dürzilerin self determinasyonuna ilişkin de aynı tutumu benimsemek gerekir. Ayrıca kapsamlı bir diplomatik girişim başlatarak Dürziler ve onların mağduriyetleri hakkında ABD ve Avrupa’yı bilgilendirmemiz ve Dürzilerin uzun vadeli bir bölgesel müttefik olma potansiyelini düşünmemiz gerekir.