Suudi Arabistan’ın Yemen’deki Kararlı Fırtına Harekâtı için Pakistan’dan talep ettiği somut katkı İslamabad tarafından görülmemiş bir şekilde reddedildi. Suudi Kralı Selman Bin Abdülaziz El Suud, Yemen’deki Zeydi Şii Husi isyancılara karşı kara birlikleri ve uçak talebini Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’le geçen ay yüz yüze yaptığı görüşmede iletmişti. Şerif konuyu Pakistan parlamentosuna götürdü. Parlamento ise 10 Nisan’daki oturumunda oy birliğiyle savaşa katılmama kararı aldı. Şerif de 13 Nisan’da yaptığı açıklamada Pakistan’ın Suudi Arabistan’la dostluğunu teyit etse de parlamento kararının arkasında durdu.
Anlaşıldığı üzere beş gün süren görüşmeler sırasında tek bir vekil bile kara gücü gönderilmesine destek vermedi. Vekillerin pek çoğu Suudi Arabistan’ı dost ülke olarak övse de hemen hepsi krizin siyasi çözüm ve diplomasiyle sonlandırılmasını istedi. Kimileri ise savaşı başlattığı için Riyad’ı suçladı. Kara gücü gönderilmesine tüm siyasi partiler karşı çıktı. Krallıkla dostluğun teyit edilmesi ancak savaşta tarafsız kalınması üzerine mutabakata varıldı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif de parlamentodaki tartışmalar sırasında Pakistan’ı ziyaret ederek Başbakan’la ve Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif ile görüştü. Ordu, Pakistan Talibanı’na karşı sürdürdüğü terörle mücadele ve Hindistan’la gerginlik nedeniyle Yemen’e birlik gönderemeyecek kadar sıkışık olduğunu söylüyor. Şerif de 13 Nisan’daki açıklamasında Zarif’i Husileri dizginlemeye ve siyasi çözümü desteklemeye çağırdı.
Pakistan’ın Suudilere verdiği yanıt ikili ilişkilerde büyük bir gerilemeye yol açabilir. Suudi Arabistan 1999’da General Pervez Müşerref’in yaptığı darbeden sonra Şerif’i idamdan kurtarmış ve ona biraz da Washington’un yardımıyla sığınma sağlamıştı. Başbakan’ın hayatını Suudilere borçlu olduğu düşünülürse bu çarpıcı bir sonuç oldu. Pakistan’da Suudileri Şerif’ten daha iyi tanıyan, Suudi iktidar çevrelerine daha yakın olan başka bir siyasetçi yok.
Peki, Şerif konuyu neden parlamentoya götürdü? Pakistan basınında çıkan aydınlatıcı bir yazıya göre Başbakan, Suudi Arabistan’ın hazırlıksız olduğu ve zaten kazanamayacağı bir savaşa girerek hata yaptığı fikrindeydi. Şerif’e göre Hadi hükümetini yeniden iktidara getirme ve Arap Yarımadası’nda İran yanlısı bir rejimin kurulmasını önleme hedefleri eldeki imkânlarla örtüşmüyordu. Savaşın arifesine Kral ve danışmanlarıyla bir araya gelen Şerif, İran’ın Yemen’deki etkisinden “panikleyen” Suudilerin “deneyimsiz bir yönetimin liderliğinde stratejik hata yaptığı” kanaatine varmıştı.
Bu yazıya göre Şerif, Pakistan askerleri olsun veya olmasın Suudilerin Yemen’de kara savaşı başlatması hâlinde bataklığa saplanacağına inanıyor. Kısaca Suudilerin “boylarından büyük bir işe kalkıştığını” düşünüyor. Nitekim Mısır’ın 1960’lardaki Yemen tecrübesi Pakistan’ın, bilhassa da ordunun hafızasında yer etmiştir. Bugün Husilere destek veren Zeydi aşiretlerle savaşan Mısır 20 bin ölü ve yaralıyı bulan bir zayiat vermişti.
Öte yandan Şerif, Pakistan’ın krallıkla yakın ilişkilerini tehlikeye atmak da istemiyor. Bu nedenle Riyad ile İslamabad arasındaki güçlü askeri ve diplomatik ilişkilerin süreceğini vurgulamaya devam edecektir. Krallıkta hâlihazırda az sayıda Pakistanlı uzman ve danışman bulunuyor. Hatta biri geçen haftaki bir eğitim kazasında hayatını kaybetti.
Şerif ayrıca konuyu parlamentoya taşımaktan başka çaresi olmadığını öne sürecek, oy birliğiyle alınan karara da karşı duramadığını söyleyecektir.
Suudilerin yakın müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri daha şimdiden hayır oyunun Pakistan’ın Körfez devletleriyle ilişkilerini olumsuz etkileyeceği tehdidinde bulundu. Suudi Arabistan ve BAE Pakistan’a büyük miktarlarda yardım ve yatırım yapıyor. Körfez İş Birliği Konseyi’ne (KİK) üye ülkelerde yüz binlerce Pakistanlı yaşıyor ve çalışıyor.
Bu gelişme uzun zamandır konuşulan bir konuya da yansıyacak. O da İran’dan bir nükleer bomba tehdidi söz konusu olduğunda İslamabad’ın Riyad’a nükleer ya da başka silahlar temin etmesini öngören yazılı olmayan gizli bir anlaşmanın olup olmadığı konusu. Yemen krizine bakılırsa bu konunda verilmiş herhangi bir muğlak “sözün” hiçbir kıymeti harbiyesi olmayabilir. Zira Suudi Arabistan İran’ın taşeronu olarak gördüğü Husilerle savaşırken konvansiyonel kara gücü ve hava desteği göndermeyen İslamabad’ın nükleer bomba vaadine de güvenilemez.
Pakistan’ın tavrı İran’ın bölgedeki etkinliğine ilişkin kaygıları da artırıyor. Parlamentodaki görüşmeler, nüfusunun yüzde 20’si Şii olan Pakistan’daki mezhepsel şiddetin önlenmesine odaklandı. Zira Pakistan’ın Yemen’deki savaşa müdahil olması muhtemelen İran’ın da katkılarıyla ülkedeki mezhepsel şiddeti tetikleyebilir. Yani Zarif arkasında büyük bir sopa saklıyordu. Bakan, İran’ın Pakistan’ın zaten kırılgan olan iç istikrarına müdahale edebileceği tehdidine hiç girmeden ev sahiplerine içeride daha fazla sıkıntı istemeyeceklerini hatırlatmış oldu.
Zarif, Pakistan’a gitmeden önce Yemen savaşına girmeyen diğer önemli ülke Umman’a uğradı. Umman hava harekâtında yer almayan tek KİK üyesi. Şerif gibi Sultan Kabus da Yemen’deki çatışmaların ülke sınırlarının dışına taşmasından endişeli. Kararlı Fırtına Harekâtı başladığından beri Umman’ın Hofar vilayetinin hemen batısında yer alan bölgede hem Husiler hem de El Kaide savaşçıları kontrollerini artırdı. Husiler geçtiğimiz hafta Şabva vilayetini ele geçirirken Hadravmavt vilayetinin büyük bölümü de Arap Yarımadası’ndaki El Kaide’nin elinde. Sadece El Kaide’ye yarar sağlayacak bir bataklık Sultan’ı kaygılandırıyor.
İslamabad’da şimdi Pakistan’ın savaşı bitirmek için arabulucu olabileceği konuşuluyor. Pakistan önemli bir İslami güç olarak zevahiri kurtaracak ve ateşkesi sağlayıp savaşı sonlandıracak bir çözümün bulunmasına yardımcı olabilir. Ancak bunun için gerekli olan uzlaşı iradesi şu an için ne Riyad’da ne de Sana’da görülüyor.