Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) halk 26 Nisan’da düzenlenen seçimlerde, Türkiye’nin geleneksel politikalarıyla uyumlu sağcı-milliyetçi Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na karşı solun adayı Mustafa Akıncı’yı tercih ederek adada çözüm istediğini ortaya koydu. Ancak adanın birleşmesi yönünde halkın iradesini yansıtan bu sonuç, Türkiye-KKTC ilişkileri açısından sancılı bir döneme işaret ediyor.
Balkon konuşmasında Türkiye ile ana vatan-yavru vatan değil kardeşlik ilişkisi istediğini belirtip “Ne çatışmacı ne de teslimiyetçi olacağız” diyen Akıncı bu sözlerle Erdoğan’ı kızdırdı. 27 Nisan’da CNN Türk canlı yayın konuğu olarak aldığı Akıncı’nın sözünü keserek Erdoğan’ın Kuveyt’e hareketinden önce düzenlediği basın toplantısına bağlandı. Erdoğan, Akıncı’nın “Türkiye ile kardeşlik ilişkisi istiyorum” sözünün hatırlatılması üzerine şöyle çıkıştı: “Sayın cumhurbaşkanının ağzından çıkanı kulağından duyması gerekir. Kardeş olarak bile çalışmanın şartları vardır. Bu ülke Kuzey Kıbrıs’a bedel ödemiştir. Biz şehitler vermişiz ve bedel ödemeye devam ediyoruz. Bizim yıllık oraya yaptığımız ödeme 1 milyar dolar civarındadır. Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası alanda kavgasını veren kim? Acaba Sayın Akıncı tek başına bu kavgayı verebilir mi? Bir ananın yavrusuna bakışı nasılsa böyle bakmaya devam edecektir.”
CNN Türk’te röportaja kaldığı yerden devam ederken Akıncı, Erdoğan’a şu yanıtı verdi: "(İki kardeş ilişkisinden) neden rahatsız olunuyor, onu anlamakta zorlandım. Bu yavrunun büyümesini istemiyor mu Türkiye? Ben ne söylüyorsam arkasındayım. Sadece kulaklarımla duymuyorum, vicdanımla da hissediyorum. Yüreğimle de söylüyorum, beynimle de söylüyorum. Türkiye'yi dışlayan bir söylemde bulunmadım. Tam tersine sağlıklı ilişkiden bahsettim.” Akıncı, o anda kendisini telefonla arayan Erdoğan'ın hatta olduğunu belirtip canlı yayından ayrıldı.
2004’te Annan Planı’nın referanduma götürüldüğü süreçte ve 2005’teki seçimde çözüm yanlısı Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden (CTP) Mehmet Ali Talat’a açık destek veren Erdoğan’ın artık adada barıştan yana olan güçlerle barışık olduğunu söylemek zor. “Çözümden yanayız ama…” demeye başlayan Erdoğan, AB ile müzakere sürecin tıkanmasına paralel olarak Kıbrıs konusunda da eski milliyetçi devlet refleksine dönerken Rumlarla federalist çözüm isteyen güçleri karşısına aldı.
Erdoğan 2011’de de bir mitingde açılan Türkiye karşıtı pankarta tepki olarak “Bizden beslenenlerin bunu yapması manidar” diyerek Kıbrıslı Türklerin tepkisini çekmişti. Pankartı açanlara dava açılması için Eroğlu’nu arayan Erdoğan, ‘besleme’ sözünü hakaret olarak gören Kuzey Kıbrıslıların Türkiye’deki insanlardan daha fazla maaş aldığını söylemek için kullandığı “En düşük memur maaşı 10 bin TL” sözüyle tartışmayı daha da büyütmüştü.
Bunlara ilaveten Erdoğan’ın Akıncı ile bir sorunu daha var:
Akıncı adadaki Türk komutan, büyükelçi ya da özel temsilcinin KKTC siyasetini adeta hizaya soktuğu bir düzene karşı sesini en net yükselten siyasetçilerin başında geliyor. Akıncı uzun zamandır “Türkiye ile kişilikli bir ilişki istiyoruz”, “İlişkiler eşitlik ilkesi üzerine olmalı”, “Kıbrıs’ı yavru vatan olarak görmek doğru değil” mesajları veren bir lider. Bu mesajlarla seçmenin yüzde 60.5’inin oyunu aldı. KKTC’de uzun süredir sadece sol değil sağ kesimlerde de Türkiye’nin 1974 Kıbrıs çıkarmasında bedel ödedi diye Kıbrıslı Türklerinin iradelerine ipotek koyduğu, siyasetten ekonomiye her şeye müdahale ettiği, Ankara’dan gelen paralarla memur maaşlarının ödendiği bir sistemin kısır döngüye dönüştüğü, bu yüzden ekonominin gelişmediği ve adadaki Türk askerlerinin soruna dönüştüğü yönündeki hassasiyet giderek artıyor.
2004’te tercihini çözümden yana kullandıkları halde Rum tarafının AB’ye tek başlarına alınması ve AB tarafından vaatlerin tutulmaması nedeniyle 2010’da yeniden merkez sağdaki Ulusal Birlik Partisi’ne (UBP) yönelmişti. İlk turu 19 Nisan’da yapılan son seçimlerde 2004 öncesi atmosfere geri dönüldü. Toplumcu Demokrasi Partisi ve Birleşik Kıbrıs Partisi’nin desteği ile ilk turda UBP lideri Eroğlu’nun yüzde 28.15 oyuna karşın yüzde 26.94 oy alan Akıncı, ikinci turda CTP’nin desteği de alarak fark attı.
Akıncı ile Erdoğan arasındaki soğukluk 12 yıllık bir geçmişe sahip. 2003’te İspanya’nın Mayorka adasında ‘Akdeniz’de Bölünmeler ve Diyalogla Çözüm Yolları’ konulu konferansta Erdoğan’dan sonra söz alan Akıncı, Aralık 2004’te düzenlenecek referandumda Güney Kıbrıs’la birlikte AB’ye girme şansını yakalayabilmek için 2003’teki seçimlerin özgür olması gerektiğini belirtip “Seçimler tehlike altında. (İlk Cumhurbaşkanı) Rauf Denktaş ve yandaşları her gün Türkiye’den gelenlere yeni vatandaşlıklar vererek seçmen yapısını değiştiriyor. Bu şekilde irademize müdahale ediyorlar. Sayın Başbakan, burada irademize müdahaleyi durdurmanız çağrısında bulunuyorum. Aksi takdirde tehdit altında olan sadece Kıbrıslı Türklerin geleceği değil Türkiye’nin AB’deki geleceği de tehdit altındadır” demişti. Buna bozulan Erdoğan sert yanıt vermişti: “Güney Kıbrıs’taki bir seçimde Yunanistan ne yapıyorsa, biz de aynısını yapıyoruz. Oraya vatandaş göndermiyoruz. Bu iddia doğru değil ve iddiayı çirkin buluyorum.”
O gün bu gündür Akıncı ile yıldızları barışık olmayan Erdoğan’ın yeni KKTC yönetimiyle sorunlu bir dönem geçirmesi kuvvetle muhtemel.
Ankara ile yaşanan gerilime karşın adada Eroğlu döneminde ilerleme kaydedemeyen Rumlarla barış sürecinin yeniden ivme kazanacağına dair beklenti yüksek.
2004’te Annan Planı’na ‘hayır’ diyen Rum tarafında da artan ekonomik sorunlar, AB’den beklentilerin düşmesi, Doğu Akdeniz’de çıkacak doğalgazın Türkiye üzerinden satılma olasılığı gibi nedenlerle hava çözümden yana değişmiş durumda. Ayrıca Akıncı'nın çözüm masasında muhatabı 2004’te Annan Planı’na ‘evet’ demiş olan Nikos Anastasiadis. Plana destek vermiş iki liderin kuzey ve güneyde dümende olması işleri kolaylaştırabilir.
Tabi havanın olumlu yönde değişmesi biraz da garantör ülkeler olarak Türkiye ve Yunanistan’ın tutumuna ve bu iki ülkenin birbiriyle ikili ilişkilerinin kıvamına bağlı. Bu dönemde iki ülke ilişkilerinin eskisinden daha iyi oluğunu söylemek için elde veri yok. Daha da önemlisi AB ve ABD’nin itici, teşvik edici ve kolaylaştırıcı güç olarak Türkiye ile aynı dalga boyunda devrede olması gerekiyor. Ne var ki Türkiye hem ABD hem AB ile en kötü dönemlerinden birini yaşıyor.
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Kıbrıslı akademisyen Muhittin Tolga Özsağlam, Akıncı-Erdoğan polemiğinden sonra Türkiye’nin yardımları keserek cezalandırma yoluna gitmesini beklemediğini söyledi.
Erdoğan’ın Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinde milliyetçi oyları alabilmek için Kıbrıs siyasetinde bu türden bir dil kullandığını belirterek “Akıncı nedeniyle yaptırım olacağını sanmıyorum ancak kemer sıkma politikası bağlamında zaten belli başlı programlar KKTC’de uygulanıyor. Bu programların olumlu bazı yanlarının olmasına karşın olumsuz etkileri sosyal açıdan daha fazla” diyen Özsağlam, Akıncı döneminde barış sürecinin ne yönde gelişeceğine dair şu öngörüde bulundu:
“Akıncı önemli bir siyasi figür ve federalist birisi. Hem Akıncı hem de Anastasiadis Annan Planı’na evet demiş iki lider. Uluslararası toplumda Eroğlu’na göre daha fazla bir kredi notuna sahip. O yüzden umutlar daha fazla ancak barış kolay bir süreç değil tabii.”
Özsağlam’a göre Akıncı, Kıbrıs sorununun çözümünü kolaylaştırmak için güven arttırıcı önlemlere önem verip iki toplumu yakınlaştıracak adımlar atabilir. Hayalet şehir Maraş'ın iskâna açılması Akıncı’nın vaatleri arasındaydı. Akıncı bu adımları attığı takdirde ‘Kuzey’de barış istemeyen yönetim var’ diyerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışan Rum tarafı 2016’da muhtemel bir referanduma daha yapıcı bir çizgiyle hazırlanabilir.