Husiler ocak 2015’te Amran kentinde kadınlara bir dizi yasak getiren bir genelge yayımladı. Buna göre kadınlar akşam namazından sonra dışarı çıkamaz, düzenledikleri toplantı ve kutlamalara erkek şarkıcılar çağıramaz, bu tür toplantılarda cep telefonları dâhil hiçbir şekilde kamera kullanamaz. Bu kurallar şu an Amran’da uygulanıyor, cezalandırılmaktan korkan insanlar da bunlara uyuyor.
Genelge Yemen toplumundan, özellikle kadınlardan büyük tepki topladı. Kadınlar, zorlukla kazandıkları mevcut haklarında ileriki süreçte geriye gidiş olmasından korkuyor. Kadın hakları konusunda oldukça dogmatik olan Husiler bilhassa endişe uyandırıyor.
Yemenli kadınlar ayrımcı yasaların mağduru. Eğitim açısından kadınlarla erkekler arasındaki en büyük uçurumlardan biri de Yemen’de: Okuma yazma bilmeyen erkeklerin oranı yüzde 30 iken bu oran kadınlar arasında yüzde 67’ye ulaşıyor.
Ancak kadınlar şubat 2011’de başlayan halk hareketine yoğun bir şekilde katıldı ve dikkatleri kadın konularına çekti. Devrimin ardından mart 2013’te başlayan Ulusal Diyalog Konferansı’nda kota sistemi ve küçük yaştaki evlilikler gibi bazı konularda yeni düzenlemeler kabul edildi. Bunlar kadınlar için zafer olarak görüldü.
Husiler Yemen’de kadınları hedef alan tek siyasi hareket değil. Yemenli kadınlar eskiden kırsal kesimlerde bile tarlalarda erkeklerle birlikte çalışırdı. Ancak 1978’de iktidarı ele geçiren Ali Abdullah Salih, güneydeki komünistlere karşı İslamcı siyasi hareketlerle ittifak kurdu ve devlet politikası kadınların hak ve özgürlüklerini kısıtlama yönünde evrildi. Bu durum eğitim müfredatına da yansıdı. Kadınlar ise kimliklerini gizleyen ve kamusal alandaki varlıklarını silikleştiren peçeyi takmaya başladı.
Kimi siyasi partiler, çağdaş olduklarını göstermek için kadın haklarını bir kart olarak kullandı. Ama bu konuya ciddiyetle eğilmedi ve yapılanlar propagandanın ötesine geçmedi. Dinci partiler ise kadın haklarının Yemen toplumuna ait bir şey olmadığını ve toplumu Batılaştırma çabası olduğunu öne sürdüler. Seçim zamanlarında ise riyakâr bir tavırla kadınların oy kullanmasını teşvik ettiler ama kadınları aday göstermediler.
Yemenli kadınlar devrime katılmak için 2011’de sokaklara döküldü. Ancak birçok kadın karalama kampanyalarının hedefi oldu. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, nisan 2011’de yaptığı konuşmada bu söylemi zirveye taşıdı ve kadınlarla erkeklerin gösteri alanlarında iç içe olmasını yasakladı.
Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri Yemen’in aşiret yapılı, muhafazakâr toplumunda yankı buldu. O günlerde kontrolü elinde tutan İslamcı Islah Partisi çok geçmeden kadın ve erkekleri ayrı tutmak için kontrol noktaları oluşturmaya başladı. Ancak uzun vadede bu hedefinde tam anlamıyla başarılı olamadı.
Islah Partisi kadın konularında aşırı sert görünse de Husiler onlardan da kötü. Husilerin kadın ve erkekleri ayırma gibi bir takıntısı yok. Ama onlar da kadınları hava kararmadan evlerine dönmeye zorluyor.
Yemen’deki tüm siyasi güçler kadına karşı tavırlarıyla birbirine benziyor. Islah Partisi’nin mağdurları şimdi Husilerin elinde benzer mağduriyetler yaşıyor. Ancak hukuksuzlukların hesabının sorulamadığı bir ortamda baskının da korkunun da boyutu artmış durumda.
Geçmişte devlet zayıftı ama Yemen hükümetiyle, siyasi güçlere baskı oluşturan dış çevrelerin desteğiyle basın özgürlüğü ve sivil toplum örgütleri için belli bir alan mevcuttu. Oysa bugün uluslararası topluma karşı herhangi bir sorumluk hissetmeyen Husiler, gazetecilere istedikleri gibi baskı uyguluyor.
Nisan 2011’de Müslüman Kardeşler ve Selefi hareketlere yakın bir askeri birlik olan Birinci Zırhlı Tümen’in mensupları, Yemen kültürel mirasını korumak için çalışan Folklor Evi’nin kurucusu Arva Abdo Osman’ı darp etti. Saldırı Salih’in konuşmasının ardından gerçekleşti. Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden hareketle kadın ve erkekleri ayırmaya girişen bu askerler kadınların kurallara uymadığını öne sürdü.
Tüm dini grupların kadın haklarını bastırmaya meyilli olduğuna inanan Osman şimdi de Husilerin taciz kampanyasıyla karşı karşıya. Ancak Husiler hepsinden kötü. 1962’de İmamlık rejimine son veren 26 Eylül Devrimi’nin yıl dönümünde bir etkinlikte genç erkeklerle korkusuzca şarkı söyleyip dans eden Osman, akabinde Husilerden bir dizi tehdit aldı. Husiler 21 Eylül 2014’te, yani devrimin yıl dönümünden birkaç gün önce San’a’da kontrolü ele geçirdi. Osman ise ocakta Kültür Bakanı olarak atanmıştı ve Husi medyasının dinmeyen saldırısı altındaydı. Husi medyasına göre Osman’ın içinde yer aldığı hükümet “Dans Hükümeti” idi.
Aktivist Samia El Agbari de benzer baskılar yaşıyor. Aralık 2012’de Islah Partisi tarafından “kâfir” olarak karalanan Agbari, şimdi de Husiler tarafından karalanıyor ve İslam Devleti (İD) ile irtibatlı olmakla suçlanıyor.
Agbari Al-Monitor’a şöyle konuşuyor: “2011 devrimiyle daha güzel bir Yemen olacak diye umduk, özellikle de Yemenli kadınlar için. Ancak Birinci Zırhlı Tümen martta devreye girip kadın haklarını ihlal etmeye başlayınca tehlikeyi gördük. Geleceğin daha kötü günler getireceğini biliyorduk. Gerçekten de bugün durum daha kötü. Yemen’de ikinci bir Taliban rejimi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Husiler, Islah Partisi’ne göre daha cüretkâr. Islah Partisi, iftira ve tehdit işini alt düzeydeki mensuplarına yaptırıyordu, Salih’in adamları da öyle. Oysa bugün bu işi tanınmış Husi hukukçular ve yazarlar hiç çekinmeden yapıyor.”
Üniversite öğrencisi Hiba El Zabahani de Husilerin öncekilerden daha katı olduğunu düşünüyor. O da çarşaf yerine pantolon giymekte ısrar ederse çırılçıplak soyulmakla tehdit edilmiş.
25 Ocak 2015’te San’a Üniversitesi’nde Husi karşıtı gösteriye katılan Zabahani, Husilerin öğrencilere saldırısını cep telefonuyla kaydetmiş ve daha sonra telefonu onlara vermeyi reddetmiş. Bunun sonucunda bir arkadaşıyla birlikte darp edilmiş.
Zabahani şöyle diyor: “25 Ocak’taki saldırı en kötüsüydü. Husileri protesto etmek için dışarı çıkmıştık. Bizi silahlarla kovaladılar ama kaçmayı başardık. Hiçbir şey artık eskisi gibi olamayacak.”
Ancak adının gizli kalmasını isteyen Yemenli bir aktivist yazara göre Husilerin kadınları bastırma gayreti başarısız olacak. 2011 devriminin onun için bir dönüm noktası olduğunu belirten aktivist, sosyal ve dini olarak muhafazakâr bir aileden geldiğini ve o güne dek geleneksel, altı çocuklu bir ev hanımı olarak yaşadığını anlatıyor. Ancak eşi, devrimin onda yarattığı büyük heyecanı görünce gösterilere katılmasına izin vermiş ve bu da onun kamusal alanla ilk tanışması olmuş. Devrimin öncü kadınlarından biri olan ve Nobel Barış Ödülü kazanan Tevekkül Karman gibi kişiler ona cesaret vermiş.
Dolaysıyla devrimin ardından o da kamusal alanda varlık göstermek istemiş ve yazı yazmaya başlamış. Ancak eşi bu duruma öfkelenmiş. Önce yazmasını yasaklamış, sonra da en azından takma isim kullanmasını istemiş. Fakat o bunu kabul etmemiş ve gerçek kimliğini açıklama hakkında ısrarcı olmuş.
Mwatana örgütünün kurucusu ve insan hakları savunucusu Radya El Mütevekkil de Al-Monitor’a aynı fikirde olduğunu belirtiyor: “Husiler kadınları daha fazla bastırmakta başarılı olamayacak, çünkü ömürleri uzun sürmeyecek.”
Mütevekkil ve Al-Monitor’un görüştüğü diğer kadınlar, kazanımların mücadeleyle, siyasi güçlere kafa tutarak elde edildiğini vurguluyorlar. Siyasi güçlerin ise medyada şov yapmak dışında kadın haklarını göz ardı edip baltaladığını, zaman zaman kadınlara destek ifade etseler de samimi olmadığını düşünüyorlar.
Siyasi patilerde yüksek konumlarda yer alan kadınlar var. Örneğin Agbari, Yemen Sosyalist Partisi’nde Merkez Komite üyesi. Karman ise Islah Partisi’nin Şura Konseyi’nde yer alıyor. Bunlar partilerin karar alma süreçlerinde etkili olan, önemli mevkiler. Ancak bu, söz konusu partilerin kadın hakları için mücadele ettiği anlamına gelmiyor. Bu konu onların önceliği değil. Dolayısıyla kadınların üst düzey konumlara getirilmesi sadece gösteriş amacı taşıyor. Nitekim kadınlar seçimlerde oy vermek dışında siyasi sürece katılmaya teşvik edilmiyor.
Kadınlara göre Ulusal Diyalog Konseyi’nde atılan adımlar da -- kadınlar için kota sistemi ve evlilikte alt yaş sınırının getirilmesi dâhil – şekilsel kararlardan ibaret. Siyasi güçler kolayca bu kuralların etrafından dolaşabiliyor ve uygulamada hiçbir ilerleme sağlanmıyor.
Her şeye rağmen korku duvarı 2011’de yıkıldı. Kadınlar kazanımlarını savunuyor, somut değişim getiren devrime katıldıktan sonra onları tekrar eve kapatma girişimlerine karşı mücadele ediyor.