Halkların Demokratik Partisi (HDP) her seviyede eş başkanlık sistemini ile çalışıyor, bir kadın ve bir erkek. Partinin eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ. HDP Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri Türkiye’nin en hızlı büyüyen partisi. Bu rüzgar ile Yüksekdağ 2015in ilk iki ayında partilerinin seçime HDP olarak girmeye hazır olduğun açıkladı. Yüksekdag ve HDP partilerinin yüzde 10 milli seçim barajını geçebileceğine inandıklarını söylediler. Daha öncesinde HDP üyeleri seçimlere ve meclise bağımsız adaylar olarak giriyorlardı.
Yüksekdağ ince bir kadın, aşırı stress altında dahi sakin bir gülümsemesi var. İlk 20lerinden beri siyasette aktif bir rol almış. Siyasete aile bağlantıları ile ya da şans eseri girmiş birisi değil tam tersine bilinçli bir seçim onunkisi.
Türk siyasetine taze kan getiren kibar ve dik duran bir kadin. Kelimelerini bir akademisyen titizliğinde seçiyor. Konformist değil, bu da Türkiye’de oldukça nadir. Basit sloganları, sıkıcı olmadan, aşabilen konuşmalar yapıyor. Yüksekdağ ezilmişleri biraraya getirmeye çabalayan bir partinin lideri ama HDP genel olarak Kürtlerin partisi olarak biliniyor. Bilinmeyen Yüksekdağ’ın Türk, Sünni, çiftçi bir aileden geldiği. Adanalı olduğu biliniyor, ancak Kürt meselesinin içinde olanlar bile onun Kürt ve Alevi olduğu kanısındalar. Bireysel kimliğinden öte ezilen halkların kimliği o kadar iyi içselleştirmiş, onların davasını öyle sahiplenmiş ki Yüksekdağ, devrimci, sosyalist çalışmaları nedeniyle 2006 ve 2009 yıllarında olmak üzere iki kez tutuklanmış. Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ndeki 4 yıllık genel başkanlığı sonrası HDP’de eş genel başkan olmuş.
Röportajımızın metni aşağıda:
Al-Monitor: Bundan 5-10 yıl öncesinde Kürt kadınların Türkiye'de en çok ezilen, şiddet gören, töre cinayetlerine kurban giden kesim olduğu algısı hakimdi. Filmlerle, dizilerle de bu algı güçlendirildi. Ancak şimdi görüyoruz ki, Kürt kadınları Türk siyasetini şekillendiriyorlar. Rojava’da Kobane’de güçleniyorlar. Kürt kadınları siyasette nasıl bu kadar güçlendiler?
Yüksekdağ: Benim mücadeleye başladığım yıllarda genç Kürt kadınları ulusal özgürlükleri için dağlara çıkmıştı. Kürdistan’ın köy ve kentlerindeki mücadelenin de en ön saflarındaydılar. Kürdistan toplumunun sömürgeci koşullar altında, feodal kültür ve dini baskının kadın üzerinde etkili olduğu yıllarda binlerce kadının mücadeleye katılmış olması çok etkileyici ve anlamlıydı. Bu mücadelede yaşamlarını feda eden Beritan (Gülnaz Karataş), Zılan (Zeynep Kınacı) ve Mizgin (Sema Yüce) gibi sembol isimler topluma maloldu. Şüphesiz bu Türkiye’li devrimci, ilerici kadınları da etkileyen bir rol oynadı.
Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin büyümesi Kürt kadınını da etkiledi. Bu mücadeleye öncülük eden Kürt Özgürlük Hareketi olarak PKK önderliğinin kadın mücadelesine verdiği özel önem, Kürt kadın hareketinin önünü açtı. Ancak başta yukarıda saydığım isimler olmak üzere ışımsız binlerce Kürt kadınının canı pahasına özgürlüğünü savunmuş olması, Kürt kadın hareketinin büyümesinin ve etkin olmasının temel nedenidir. Kürt kadını bin bir bedelle kendi yolunu açtı diyebilirim. Devrimci bir hareket olsa da bulunduğu mücadele içindeki erkek egemenliğine de boyun eğmedi. Kürt kadın hareketinin ulusal isyanı yalnızca devlete karşı değildi. Aynı zamanda Kürdistan toplumundaki erkek egemen baskıya, töre cinayetlerine, şiddete de karşıydı. Bu anlamda Kürt kadın isyanı hem ulusal hem de toplumsal bir yan taşıyordu.
Bugün kadın hareketi HDP içerisinde önemli bir güç. Kadınlar partinin yarısını oluşturuyorlar. Merkez Yürütme Kurulu ve Parti Meclisi gibi temel organlarda eşitlik ilkesi hakim. Yine ilçe, il ve genel başkanlık düzeyinde de eş başkanlık sistemi geçerli. Bu HDP’nin kadınlara verdiği bir lütuf değil, tam tersine kadın özgürlük mücadelesinin HDP’ye kazandırdığı bir anlayıştır.
Öte yandan Rojava’daki gelişmeler ve özel olarak Kobane direnişi de bu topraklarda kadın özgürlük mücadelesinin ulaştığı en ileri düzeydir. Rojava aynı zamanda bir kadın devrimidir. Çok değil, üç yıl öncesine kadar Rojava’da kadınlar Suriye rejiminin ve kendi ülkelerindeki erkek egemenliğinin altındaydı. Ama Rojava devrimine aktif katılan kadınlar bu kaderi değiştirdi. İnşa edilen yerel yönetimlerde kadınlar birinci derecede rol alıyor. Okuma yazma oranı kadınlar arasında yükseliyor. Ve kadın toplumun güvenliğini almak için erkeklerle eşit koşullarda önemli bir askeri güç oluşturuyor, kendi ordusunu kuruyor. Kadın ordusu YPJ, Ortadoğu’nun en devrimci, seküler ve aydınlık gücü oldu. İŞİD’e karşı verilen mücadele bunun örneği. Kadınlar Rojava devriminde kendi kurtuluşlarını gördüğü için bu devrime saldıranlara karşı canı pahasına direndi, direniyor.
Bu kararlılık ve mücadele Kürt kadınını yalnızca HDP’de ya da Kürdistan ve Türkiye’de değil, Ortadoğu’da ve giderek dünyada etki yaratan bir güç haline getirdi. Burjuva partilerde kadın siyasette etkili değil. AKP, CHP ya da MHP’de kadın ne yazık ki vitrin olarak kullanılıyor. Ancak HDP’de kadın vitrin değil, siyasetin merkezindeki bir öznedir.
Al-Monitor: Rojova, Syrıza ve İspanyada Podemos hareketleri yeni bir sol rüzgarının haberci mi? Yoksa sadece artan ırkçılığa, ayrımcılığa ve ekonomik zorluklara bir tepki mi?
Yüksekdağ: Milyonlarca insan artık bu düzene karşı öfkesini daha açık ifade ediyor. Mısır ve Tunus’ta başlayan halk isyanları bunun en çarpıcı örneği oldu. İnsanlar yeni bir yaşam arayışına girdi. Rojava devrimi de diktatörlerle anılan Ortadoğu’da bu rüzgarın etkisiyle yaşandı. Demokratik, halkçı, özgürlükçü Kürt hareketi de bu koşullarda kendi yolunu yarattı ve o yoldan yürüyerek Ortadoğu’da demokratik bir toplum inşasının örneğini gösterdi. Bu örnek Rojava’dır.
Şüphesiz, kapitalist sistem küresel anlamda bir kriz yaşıyor ve kitle hareketleri de Ortadoğu’yla sınırlı kalmadı. Ezilenlerin her hareketi kendi alternatifini yaratıyor. Ekonomik krizle boğuşan Yunanistan’lı ve İspanya’lı emekçiler de mevcut düzene itiraz ederek kendi alternatif güçlerini yarattı: SYRIZA ve Podemos. Benzer koşullarda Türkiye’de HDP’yi öne çıkarıyor. Evet, Türkiye’de Yunanistan’daki gibi bir ekonomik çöküş yok. Ama ekonomi kriz alarmı veriyor. Halk giderek yoksullaşıyor. AKP Hükümetinin yolsuzluk ve hırsızlıkları açığa çıktı. Ayrıca Türkiye’de siyasal çelişkiler çok keskin. Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Hristiyan topluluklar, laik kesimler rejimin baskısı altında. AKP’yle bir Erdoğan diktatörlüğü kurulmak isteniyor. Türkiye halklarının önemli bir kesimi de bu durumdan kaygı duyuyor. Bu koşullarda da özgürlükleri ve eşitliği savunan HDP doğal olarak öne çıkıyor. Ortadoğu, Rojava, Yunanistan, İspanya ve Türkiye’deki bu gelişmeler hep birbiriyle bağlantılı. Aynı şekilde hemen yani başımızdaki SYRIZA’nın seçim zaferi de Türkiye işçi ve emekçilerini dolaysız olarak etkiledi. Bu rüzgar HDP’yi de güçlendiriyor.
Al-Monitor: Nevruz yaklaşırken, Türkiye'de devam eden barış sürecinde en önemli kaygılarınız nelerdir. Abdullah Öcalan'ın AKP ile görüşmelerde kadın hareketi konusunda çok ciddi talepleri olduğunu söyleniyor, okuyucularımızla bu konuda ne paylaşabilirsiniz?
Yüksekdağ: Türkiye’de Kürt sorununun çözümü adına çok önemli bir süreç yaşanıyor. Türk devleti ilk kez bu süreçte PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan’ı açık bir şekilde muhatap aldı. Ancak sürece ilişkin en temel kaygımız AKP Hükümetinin süreçteki oyalama pratiğidir. İki yıldır devam eden süreçte AKP, anlamlı hiçbir adım atmadı ve tam tersine savaş hazırlıklarını sürdürdü. AKP ve Erdoğan, süreci seçime endekslemiş durumda. Anlaşılan o ki, ateşkesi seçime kadar devam ettirerek seçimlerde yine tek başına iktidar olarak çıkmak istiyor. Üzerinde anlaşılmış en basit demokratik talepleri dahi karşılamıyor. Örneğin hasta tutsakları tahliye etmiyor. Yine resmi olarak müzakerelere başlamıyor. Bu tutum, süreçte güven vermediği gibi halklarımızda kaygı da yaratıyor.
Sayın Öcalan’ın son olarak önerdiği ve devlet heyetiyle mutabakata vardığı 10 maddelik bir öneri paketi var. Bu 10 maddeden biri “Toplumsal Talepler” başlığı taşıyor. Bu başlıkta özetle “Kadın, gençlik ve çevre sorunlarıyla ilgili başlıkların ele alınması. Bu konularda düzenleme yapılması. Kadın meclislerinin kurulması” talebi var. Türkiye halklarına mensup bütün kadınların ve kadın hareketlerinin de temel talebi. Dolayısıyla çok önemli. Kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet talebi mücadelemizin vazgeçilmez parçasıdır.
Al-Monitor: HDP ayrıca LGBT sorunlarını da, siyaset platformuna çekti. Bu kadar dışlanmış grubu bir araya getirip sadece Kürt değil, Türkiye halkları partisi olmayı becerebileceğinize ilk kez nasıl ikna oldunuz?
Yüksekdağ: HDP, tüm ezilenlerin ve halkların partisi olarak kuruldu. Bu topraklardaki tüm ulusal, mezhepsel ve cinsel kimlikler HDP’de temsiliyet gücüne ve söz hakkına sahip. Kabul etmek gerekiyor ki, son yıllarda Türkiye’de gelişen bir LGBTİ hareketi de var. LGBTİ hareketi de ezilen, dişlanan bir kesimin örgütlü gücü. Bu hareketin ezilen kimliklerin, inançların ve cinslerin birliği olan HDP’de yer alması çok normal. LGBTİ hareketinin de kadın ve gençlik gibi HDP’de özgün ve anlamlı bir yeri var.
Bu kadar farklı kesimi bir araya getirmek elbette zor bir işti. Ancak biz yıllardır Türkiye ve Kürdistan’da tüm ezilenlerin birleşik mücadelesine inanıyorduk. Bu inançla HDP’yi kurduk. Dolayısıyla daha kuruluş sürecinde HDP’nin bu birleştirici rolü oynayacağına inancım tamdi. Ulaştığımız düzey ve yarattığımız etki bu inancımızı boşa çıkarmadı.
Al-Monitor: Erdoğan Haziran seçimlerinde 400 Milletvekili istediğini açıkladı. Bu halk oyunun yüzde 75i demek. Demirtasın açıkladığı üzere bu ancak, MHP ve HDP barajı aşamazlarsa mümkün. Böyle bir senaryoyu engellemek için neler yapıyorsunuz?
Yüksekdağ: AKP’nin seçim hedefi 400 vekil alarak yeni anayasayı tek başına yapma gücüne ulaşmak. Bu da tam olarak bir Erdoğan diktatörlüğü anlamına geliyor. Bunun için de HDP’yi batıda MHP’yle, Kürdistan’da da HÜDA-PAR ile çatıştırmaktan geçiyor. Erdoğan’ın asıl hedefi HDP’yi çatışmaya çekmek ve yarattığı etkiyi kırmak. Bunun için bir dizi provokasyona ad başvurmaktan çekinmeyeceğini biliyoruz.
Biz daha önce de bu tip siyasi oyunlarla karşı karşıya kaldık. Ancak çatışmanın tarafı olmayacağımızı ifade ediyoruz. Olası provokasyonlara hazırlıklıyız. Cizre’de HÜDA-PAR’la yaşanan çatışmalarda da, geçen hafta MHP’lilerin partimize yönelik saldırılarında da bu partilere çağrı yaptık ve AKP’nin oyununa gelmeyin dedik. Milyonlarca taraftarı olan bir hareketiz ve halkımızın bu gücüne güveniyoruz. AKP’nin hile ve provokasyonlarını sandıkta elde edeceğimiz zaferle boşa çıkaracağız.