Irak’taki siyasi aktörler, ülkede bir Ulusal Muhafızlar teşkilatının kurulmasını tartışmaya devam ediyor. Sünni ve Şii milislerle birlikte yerel silahlı grupların resmi bir çatı altında birleşeceği bu teşkilat, ülke çapında Irak ordusuyla birlikte çalışacak.
Ulusal Muhafızlar konusu, Irak Başbakanı Haydar El Abadi’nin geçtiğimiz günlerde parlamentoda oylanan eylem planında yer aldı. Abadi, eylem planının “istikrar ve güvenliğin temini, güvenlik güçleriyle ulusal uzlaşı projesinin desteklenmesi, halk seferberliğinin geliştirilmesi, yerel bir ulusal muhafız teşkilatının kurulması ve Peşmerge’nin desteklenmesi” temelinde oluşturulduğunu ifade etti.
Ulusal Muhafızlar’ın ne şekilde oluşacağı henüz net olmasa da prensip olarak bu birim, yerel halk gücü yapısında olacak, ordu ve güvenlik güçleriyle yerel halk arasında yaşanan çatışmaları çözmeyi amaçlayacak. Bu tip çatışmalar, Sünni bölgelerde hâlen gerilim yaratıyor.
Ulusal Muhafızlar fikri, ilk olarak İslam Devleti’nin (İD) Musul dâhil bir dizi kenti işgal etmesinin ardından ortaya atıldı.
Anbar’daki aşiret liderlerinden Kamil Muhammedi, konuya ilişkin Al-Monitor’a şunları aktardı: “Bu fikir, hükümet güçlerinin bölge halkına dönük uygulamalarına bir çözüm olarak gündeme geldi. Temeldeki düşünce, her vilayette Kürtlerin Peşmergesi’ne benzer yerel bir gücün oluşturulması ve bu gücün o vilayetin güvenliğini yerel düzeyde koruyarak dış müdahaleye yer bırakmaması.” Muhammedi, projenin silahlı Sünni grupları ve aşiretleri de kapsadığını belirtti.
İlk Sünni gösterilere öncülük etmiş olan tanınmış isimlerden Ali El Hatim de şöyle konuştu: “Fikir ilk olarak bir orta yol çözümü olarak gündeme geldi. Zira bundan önce hükümetten, kolluk kuvvetlerinden, ordudan ve milislerden kaynaklanan baskıyı hafifletmek için ayrı bölgelerin kurulması talep edilmişti. Sünni bölgelerin kurulmasıyla birlikte savunma amaçlı yerel askeri güçler de oluşturulacaktı. İD ve başka radikal grupların ortadan kaldırılmasının ancak Sünni bölgeler üzerinden mümkün olacağını bugün herkes idrak ediyor. Bu hedefi ancak onlar gerçekleştirebilir.”
Görünen o ki Ulusal Muhafızlar, Sünnilerin özerk bölgeler ilan etmesinin önüne geçmek için önerilen bir uzlaşı formülü. Ne var ki bu öneri henüz sonuca bağlanmış değil. Hatim bu konuda şöyle diyor: “Sünni bölgelerin kurulması talebinden vazgeçmiş değiliz. Bununla birlikte yeni hükümetin attığı adımları olumlu karşılıyoruz. Hükümetin talepleri yerine getirip getirmediğini yakından izleyeceğiz.”
İşin aslı şu ki Sünni, Şii ve Kürt temsilciler yepyeni bir gerçeklikle karşı karşıya kaldı. Askeri yönden bakılırsa bilhassa Şii bölgelerdeki milisler oldukça güçlü ve Irak ordusunun uğradığı hezimetin ardından halkın kutuplaşmasından rüzgâr alarak İD’le savaşıyorlar.
Al-Monitor’un görüştüğü önde gelen bir Şii kaynak şunları söyledi: “Sünni milisler büyük bir kapasite ve tüm güçleriyle ortaya çıkınca devlet gücü kullanarak karşılarına çıkmak veya onları bu şekilde tasfiye etmeye çalışmak bir seçenek olmaktan çıktı. Şiiler, milislerin Ulusal Muhafızlar’a katılması konusunda kendi içlerinde anlaştı. Böylece bu gruplar, Irak ordusu ve kolluk kuvvetleriyle uyum içinde savaşan rejim kuvvetlerine dönüşecek.”
Uluslararası ayağı dâhil olmak üzere İD’e karşı verilen mücadele, şu ana dek hiç olmadığı kadar belirgin görünüyor. Yerel Sünni güçler, İD kontrolündeki bölgelerin kurtarılması için Kürt Peşmerge birliklerine ve Irak ordusuna yardımcı oluyor. Uluslararası koalisyon da bu yerel güçlere havadan destek verecek, karada ise harekât planlarına öncülük eden askeri uzman ve danışmanlar sağlayacak.
Mücadele sona erdiğinde yerel güçlerin kurtarılmış kentlerin kontrolünü ele alması gerekir. Irak hükümeti de mevcut gerilimleri sonlandırmak için Anbar, Musul, Selahaddin ve Diyala vilayetleriyle ilişkilerinde yeni bir yaklaşım oluşturmalı. Şii milisler ise Sünni bölgelere ilerlemeden mevcut hatlarında kalıp savunma pozisyonu almalı.
Ne var ki Ulusal Muhafızlar’a ilişkin bu vizyonda tam mutabakat sağlanmış değil. Eski Başbakan ve mevcut Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nuri El Maliki, bu vizyonu Irak’ın bölünmesinin ilk adımı olarak görüyor ve şiddetle reddediyor.
Maliki, 14 Eylül’de Kerbela’da düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu: “Anbar, Musul, Selahaddin ve Diyala’da ordu kurulmasına dönük yerel talepler, tehlikeli bir fikir olup ülkenin bölünmesinin başlangıcı anlamına gelecektir. Halk seferberliği çerçevesindeki tüm oluşumlar, merkezi hükümete bağlı askeri kollar olarak görev yapmalı ve belli bir vilayetle sınırlı olmayan ulusal görevler üstlenmelidir.”
Ammar El Hekim önderliğindeki El Muvatin ittifakı ve Mukteda El Sadr’ın El Ahrar bloku Maliki’nin sözlerine aynı gün cevap verdi. Yapılan açıklamalarda Irak meclisinin Ulusal Muhafızlar önerisini oyladığı ve konunun şu an yasama süreci kapsamında değerlendirildiği vurgulandı.
Maliki’nin dile getirdiği tehlikeler temelsiz değil. Ancak onun önerdiği alternatif çözüm, yani Ulusal Muhafızlar’dan pek farklı görünmeyen “halk seferberliği” anlayışı da daha az tehlikeli değil. Maliki’nin söylediklerinde tek bir fark var: Sünni ve Şii savaşçılar aynı cephelerde savaşabilecek.
Öte yandan Irak’ta pek çok Sünni ve Şii milis grubu iç çekişmelerden mustarip. İleride bu tür çatışmaların çıkmayacağını kimse garanti edemez.
Dahası, Peşmerge’nin resmi olarak bölgesel kolluk sıfatı taşıdığını söyleyen Kürtler, Peşmerge’nin Ulusal Muhafızlar’a dâhil edilmesine karşı çıktı. “Peşmerge güçlerinin Ulusal Muhafızlar’ın parçası olmayacağını” belirten Kürt yetkililer, Peşmerge’nin Kürdistan Bölgesi’ne özgü olduğunu ve Kürdistan’ın da her özerk bölge gibi topraklarını korumak için böyle bir güce ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Ulusal Muhafızlar projesi somut bir yasal düzenlemeye yansımadığı sürece söz konusu güçlerin ne tür süreçlerle idare edileceğini söylemek mümkün değil. Bu güçlerin resmi bir yapıya katılarak dinsel, fikirsel ve mezhepsel bağlarından vazgeçmeye hazır olup olmadığı da belli değil.